ABD Ekonomisi 2011'e Sıkıntılı Giriyor

ABD Ekonomisi 2011'e Sıkıntılı Giriyor

2010 yılında gelişmekte olan ülkeler küresel ekonominin itici gücü olurken, gelişmiş ülkeler zor günler geçirdi. Avrupa Birliği, Yunanistan ve İrlanda krizleriyle sarsıldı. Amerika zayıf büyüme hızıyla işsizliği azaltamadı, artan bütçe açıkları ve emlak piyasasındaki istikrarsızlık ekonomi üzerinde baskı oluşturmaya devam etti.

Resmi verilere göre Amerika 2009 yılı Haziran ayında resesyondan çıktı, ancak mali krizin getirdiği sorunlardan 2010 yılında da kurtulamadı. İşsizlik hala %9,8 seviyesinde. Mali krizi körükleyen emlak piyasası toparlanamadı. Kriz sonrasında ekonomiyi canlandırmak üzere yapılan devlet harcamaları 1,42 trilyon Dolar düzeyindeki bütçe açıklarını daha da yüksek seviyelere çıkardı. Bazı çevreler artan borçların Amerikan ekonomisini uçurumun eşiğine getirdiğini iddia ederken bazı uzmanlar bu görüşü paylaşmıyor.

Haberin Devamı ↓


George Washington Üniversitesi uluslararası finans profesörü Scheherazade Rehman da bu uzmanlar arasında: “Biz daha derin bir çukurda, daha büyük bir borç yükü altında olabiliriz, ama ben bundan çok endişeli değilim. Zamanla bu zorluğu atlatacağız çünkü piyasalar hala Amerikan ekonomisine güveniyor, Amerika hala kendisine güveniyor. İki-üç yıl içinde her şey yavaş yavaş normale dönecek.”

Rehman piyasalara duyduğu güveni bu şekilde açıklarken, Obama yönetimi yeni krizleri önlemek üzere piyasalara çeki düzen verecek yasalar çıkarmak için 2010 yılında yoğun çaba harcadı.

2010’da Güçlü Reformlar

Bu çabalar sonucunda Şubat ayında Kredi Kartları Sorumluluk ve Şeffaflık Yasası yürürlüğe girdi. Yasa, tüketicileri aldatıcı kredi kartı uygulamalarına karşı korumayı amaçlıyor. Ardından Mart ayında, Amerikalılar’ı ve ekonomiyi yakından ilgilendiren sağlık reformu, hararetli tartışmalar sonrasında yasalaştı.

GW Üniversitesi uluslararası finans profesörü Scheherazade Rehman

2010 yılının sıcak yaz günlerinde Kongre’deki sıcak tartışmaların konusu bu kez finans reformuydu. Banka ve diğer finans kurumlarını daha sorumlu davranmaya zorlayan ve bu kurumlar üzerindeki devlet kontrolünü genişleten reform tasarısı Temmuz ayında yasalaştı.

Cumhuriyetçiler her iki tasarıya da devletin ekonomideki rolünün büyüyeceği, kamu harcamalarının daha da artacağı gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Bu endişeler dev bütçe açıkları ve borç yükünün ağırlaşabileceği kaygılarını da körüklüyor.

George Washington Üniversitesi Uluslararası Yatırım Politikaları Program Başkanı Michael Moore da 2010’un bu anlamda gelişmiş ülkeler için uyarı yılı olduğunu söylüyor: “2010 yılında, gelişmiş ülkeler artan borçların gözardı edilemeyecek bir sorun olduğunu açık şekilde anladılar. Avrupa acil önlem paketleriyle kamu harcamalarını kısmaya yöneliyor. Bu şekilde bütçe açıklarını azaltmayı ve daha az borçlanmayı umuyor.”

Amerika Avrupa gibi bir borç krizi yaşamıyor, ancak bütçe açıkları, devletin ekonomiye giderek daha fazla müdahale etmesi, kronik işsizlik ve haciz gelen evlerin sayısındaki artış 2010 yılında Amerikan siyasetine de damgasını vurdu. Devletin her türlü müdahalesine karşı çıkan Çay Partisi Hareketi 2 Kasım Kongre ara seçimleri öncesinde tüm ülkede destek toplamaya başladı. Çay Partisi hareketine bağlı adaylar Cumhuriyetçilerin safında seçim yarışına hazırlanırken, Demokratlar tam anlamıyla savunmaya geçti, kampanya boyunca Obama’nın ekonomik teşvik paketleri olmasa ülkenin çok daha kötü duruma düşebileceği görüşünü savundu.

Ancak seçimler öncesinde bankaların ev hacizlerini hızlandırması ve bu süreçte bazı temel bürokratik işlemlerde usulsüzlük yaptıklarının anlaşılması Demokratlar’a daha da puan kaybettirdi.

Böylelikle iki yıl önce büyük umutlar ve değişim vaatleriyle Beyaz Saray’ı ve Kongre’de çoğunluğu ele geçiren Demokratlar, 2 Kasım günü kaybeden taraf oldu. Birçok eyalette Cumhuriyetçiler yarışı önde bitirdi ve Meclis’te çoğunluğu ele geçirdi. Demokratlar Senato’da çoğunluğu korumakla birlikte sandalye kaybına uğradılar.

Büyüme yavaş, işsizlik kronik

2010 yılı Demokratlar’a seçim kaybettirse de ekonomi açısından tam olarak kayıp bir yıl da sayılamaz. Yılın üçüncü çeyreğinde ekonomi, önceki iki dönemi bir baz puanla aşarak %2,6 oranında büyüdü. Ama bu oran canlı bir ekonominin göstergesi olmaktan uzaktı.

ABD Ekonomisi 2011'e Sıkıntılı Giriyor

George Moore bunun gelişmiş ülkeler genelindeki bir beklenti olduğunu söylüyor: “Gelişmiş ülkeler artık yavaş büyüyor. Yüzde 2 ila 2,5’lik büyüme oranlarından bahsediyoruz. Bu, son derece zayıf ve yetersiz bir büyüme hızı.”

Özel sektörde canlanma belirtileri

2010 yılında özel sektörden de iyi haberler gelmedi değil. Hükümetten yardım istemek zorunda kalan Amerikan otomobil devleri yeniden kara geçti, hatta GM hisse senedi piyasasında 20 milyar dolar toplayarak bir rekora imza attı. 2010 yılında Amerika’da sorunlu olan tek bir otomobil şirketi vardı. O da Prius modelinin pedal sistemlerinde sorun çıkan Japon Toyota’ydı.

Ama Amerika’daki birçok gözlemciye göre freni tutmayan bir tek Toyota’nın hibrid Pirius modeli değildi. Kamu harcamalarında da 2008 yılından bu yana fren boşalmıştı ve bunun önüne geçilmeliydi.

Kamu harcamalarını kısma ihtiyacı aslında 2010 yılında Başkan Obama’nın da öncelikleri arasındaydı. Bu doğrultuda Obama, bir komisyon oluşturdu.

Komisyonun eş başkanı Erskine Bowles konunun ne denli önemli olduğunu şu sözlerle dile getirdi: “Sadece diğer ülkelerde neler olduğuna bakmak bile yeterli, bu sorunu şimdi çözmezsek, tarihin en ciddi ekonomik kriziyle karşı karşıya kalacağız. Onun için ya şimdi durumun ciddiyetine varıp harekete geçeriz, ya da elimiz kolumuz bağlı, krizin gelmesini bekleriz.”

Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçiler’den oluşan komisyon sene sonunda tavsiyelerini açıkladı. Bu tavsiyeler arasında savunma harcamalarında 100 milyar Dolar’lık kesinti, akaryakıt vergisinin iki katına çıkarılması, emeklilik yaşının yükseltilmesi, yaşlılara yapılan sağlık harcamalarının kısılması ve bazı vergi kesintilerinin tamamen kaldırılması yer alıyordu. Ancak 18 üyeli komisyonun kendi üyeleri arasında bile tam bir görüş birliği olmadığı için bu öneriler Kongre’ye sunulamadı.

2010 yılında Obama yönetimi mali politikalarıyla sınavdan geçerken, siyasi kaygılardan bağımsız hareket eden Merkez Bankası da para politikalarıyla ses getirdi.

Piyasalarda tahvil alımı fırtınası

ABD Ekonomisi 2011'e Sıkıntılı Giriyor

3 Kasım günü Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, piyasalarda uzun süredir devam eden spekülasyonlara son noktayı koydu ve 2011 yılı Haziran ayına kadar toplam 600 milyar Dolar’lık tahvil alınacağını açıkladı.

Karar hem Amerika’da hem uluslararası piyasalarda büyük yankı buldu. Bu yolla Amerika’nın doları manipüle ettiği, enflasyonu kasıtlı olarak yükseltmeye çalıştığı ve en önemlisi sıcak para hareketine hızlandırarak gelişmekte olan piyasaların istikrarını tehdit ettiği sık sık dile getirildi.

Merkez Bankası ise tek amacının uzun vadeli kredi faizlerini azaltarak yatırımları ve istihdamı canlandırmak olduğunu savundu.

Bu açıklama ise bankayı zora soktu. Çünkü bazı çevreler bu kez de ‘Merkez Bankası hem para politikalarından hem de istihdamın genişletilmesinden sorumlu olmasın’ diyerek bankanın görev alanlarını bile daraltma arayışına girdi.

Yeni Kongre yeni zorluklar

Bu görüşü savunanlar şimdilik somut bir adım atabilmiş değiller. Ama 3 Ocak günü göreve başlayacak yeni Kongre Ben Bernanke ve ekibine zorlu günler yaşatabilir. Çünkü Merkez Bankası kavramına şiddetle karşı çıkan Teksaslı politikacı Ron Paul yeni dönemde Merkez Bankası’nı denetleyen Temsilciler Meclisi alt komisyonun başkanı olarak görev yapacak.

Yeni dönemde Kongre yalnızca Merkez Bankası’na değil, yılsonunda vergi kesintilerinin uzatılması konusunda işbirliği yaptığı Obama yönetimine de zor günler yaşatabilir ve sağlık ve finans reformlarının iptali yönünde çalışmalar başlatabilir.

Obama yönetimi ise yılın son günlerinde Kongre’den geçen, hem orta sınıf ailelerin hem de zenginlerin vergi yükünü iki yıl daha azaltan, işsizlik ödemelerini 13 hafta daha uzatan 858 milyar Dolar’lık paketten aldığı hızla 2011’de ekonomiyi düzlüğe çıkarma çabasını sürdürmeye kararlı görünüyor.