Dünyanın dört bir yanından milyonlarca kişi, San Francisco açıklarındaki Alkatraz hapisanesinin karanlık hücrelerini gezmek için para ödüyor. Gangster Al Capone, Otomatik Silah Kelly ve Alkatraz Kuşu olarak da bilinen katil Robert Stroud gibi Amerika’nın en tehlikeli suçluları, 1933-1963 yılları arasında bu hapishanede tutuldu.
Alkatraz’ı gezen 44 yaşındaki İngiliz turist Kirsty Richardson “Bu hücrelerde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşünmek oldukça korkutucu” diyor.
Ulusal Park Dairesi’ne bağlı Alkatraz adasının müfettişi Marcus Koenen, “kötünün kötüsü” olarak kabul edilen suçluların, “Rock”/ “Kaya” adıyla da bilinen ve kaçması imkansız olan Alkatraz hapishanesine gönderildiğini söylüyor.
Alkatraz’ı Ziyaret Etmek
1972 yılından beri, Alkatraz, ülkenin en çok ziyaret edilen ikinci ulusal parkı olan Golden Gate Ulusal Eğlence Alanı’nın bir parçası. Park idaresi ((http://www.nps.gov/alca/index.htm/index.htm)), sadece Alkatraz’a günde 5,000, yılda 1 milyon 500 bin ziyaretçi geldiğini söylüyor.
Hapishane olarak kullanıldığı günlerdeki gibi, Alkatraz’a ulaşım bugün de kolay değil. Adayı ziyaret etmenin tek yolu, Alkatraz Cruises ((http://www.alcatrazcruises.com/website/buy-tickets.aspx)), isimli işletmeden feribot bileti almak. Biletler haftalar öncesinden tükenebiliyor. Ancak park idaresi, her gezinin biletlerinin, aynı günün sabahında satmak için yaklaşık 100 adet bilet ayırıyor.
31 yaşındaki Arizonalı Raul Saba’e göre, Alkatraz’ı görmek için zahmet çekmeye değer.
Saba, Alkatraz’ı “İnsanın hayatta bir kez görmesi gereken kültürel mekanlardan biri” olarak tanımlıyor.
Hollywood Gizemi
Turistleri en çok büyüleyen şey, hapishaneyle ilgili olarak anlatılan efsaneler ve Hollywood filmleri. 51 yaşındaki John Kraak, Hollanda’dan bu nedenle gelmiş.
Kraak, Clint Eastwood’un oynadığı, Alkatraz’dan Kaçış (1979) filmini izledikten sonra hapishanenin içini merak etmeye başladığını söylüyor.
1987 yapımı Dokunulmazlar filmi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Chicago’da yaşayan gangster Al Capone’yi anlatıyor. Alkatraz’da beş yıl hapis yatan Capone, kendi güvenliği için 22 farklı hücrede kalmış.
Koenen, “Capone çok iri yapılı ve çok kötü şöhretli bir mahkumdu. Dolayısıyla diğer mahkumlar onunla kavga çıkarmak için çok uğraşmışlar” diyor.
Ancak Koenen, Alkatraz’la ilgili birçok hikayenin doğru olmadığını da vurguluyor. Müfettiş Koenen’e göre, Alkatraz Kuşu (1962) gibi filmler hapishaneyle ilgili gerçekleri çarpıtmada büyük bir rol oynuyor.
Koenen, ünlü aktör Burt Lancaster’ın, Robert Stroud’u “Alkatraz’da kuş besleyen mantıklı ve iyi bir adam” olarak yansıttığını, oysa gerçeğin bundan çok farklı olduğunu söylüyor. Koenen, “Stroud gerçekte, birden fazla cinayet işlemiş bir psikopat. Hapisanede sürekli sorun çıkaran bir mahkum olduğu için de hücre cezasına çarptırılmış” diye anlatıyor.
Koenen’e göre Stroud baş edilmesi o kadar zor bir mahkûmmuş ki, hapishane müdürü en sonunda bıkmış ve Stroud’u tamamen izole etmek için adanın hastane kanadına taşımış.
Koenen, “Hollywood filmlerine inanmayın. Eğer gerçek bir hikaye duymak istiyorsanız, Alkatraz’a gelin” diyor.
Büyük Kaçış
Hollywood, Alkatraz’dan kaçan mahkumlarla ilgili inanılmaz masallar üretti. Sean Connery’nin 1995’te Rock/Kaya filminde canlandırdığı karakter bunlardan biri. Ancak gerçek hikayeler ve aktörleri de filmdekiler kadar etkileyici. Alkatraz’dan kaçanların San Francisco sularında boğulduğunu gösteren kanıtlar olsa da, birlikte kaçmayı deneyen üç mahkumun akıbetiyle ilgili şüpheler sürüyor.
Haziran 1962’de Clarence Anglin ve John Anglin kardeşler, hücre arkadaşları Frank Morris ve Allen West’le, Alkatraz’ın “kaçmanın imkansız olduğu hapisane” ünvanını sarsacak bir firar planladı. Dört mahkum yağmurluklardan bir deniz botu yaptı.
Mahkumlar, kaçışın öncesinde, hücre duvarlarını yontmaya başladı. Açtıkları delikler havalandırma boşluğu gibi görünsün diye de kontroplakla kapladılar. Kaçacakları gece, gardiyanları kandırmak için yataklarına kukla koydular. Mahkumlardan üçü, önceden açtıkları delikten geçti ancak West deliğe sığmadığı için kaçamadı. Üçlü daha sonra Alkatraz’ın çatısına çıkarak, denize adanın neresinden açılacaklarına karar verdi.
West, sonradan kaçışın ayrıntılarını Federal Soruşturma Bürosu FBI’a sızdırsa da, Anglin kardeşler ve Morris ortadan tamamen kayboldu. Yetkililer kaçakların boğulduğu sonucuna vardı. O dönemde Alkatraz Hapisanesi’nin müdürünün, adada üç yıl yaşamış olan kızı Jolene Babyak da (((http://www.facebook.com/jolene.babyak or http://www.amazon.com/Jolene-Babyak/e/B000APC4GI)), kaçanların hayatta olmadığını düşünüyor.
Babyak “Kanıtlara baktığımda, mahkumların kaçmayı başardıklarına dair hiç bir iz göremiyorum” diyor.
Park İdaresi, mahkumların deniz yatağı yapmak için kullandığına benzer yağmurlukları, hücre duvarlarındaki delikleri gizledikleri kontraplak kopyalarını sergiliyor.
Kaçıştan elli yıl sonra, Amerikan hükümeti hala davayı kapatmış değil. Davayı “hobi” olarak takip ettiğini vurgulayan Amerikalı Emniyet Müdürü Michael Dyke, üç mahkumun hayatta kalmış olmasını mümkün görüyor.
Dyke, bir teleksten bahsediyor. Bu teleks, Angel Adası’nın 45 metre açıklarında bir deniz botu ve karaya doğru giden ayak izleri bulunduğunu bildirmiş.
Ayrıca kumsal yakınlarında bir de can yeleği bulunmuş.
Dyke’ın açıklaması şöyle: “Bu can yelekleri kafadan geçen ve sırtta bağlanan türden yelekler. Yani içinden sıyrılmış olamazlar. İstatistik olarak da, o dönemde bu denizde boğulanlardan üçte ikisinin cesetlerine ulaşılmış. Dolayısıyla, kaçan mahkumlar eğer boğuldularsa, en az iki tanesinin cesedine ulaşmış olmamız gerekirdi.”
Dahası da var. FBI raporlarında, firardan kısa bir süre sonra, üç beyaz erkeğin mavi bir Chevrolet marka araba çaldığı yazılı. Dyke aynı aracın daha sonra başka bir arabayı yoldan çıkardığının polise bildirildiğini ekliyor.
Ancak Dyke, firardan bir ay kadar sonra, San Francisco’dan ayrılan bir gemiden suda yüzen insan cesedi görüldüğünü de hatırlatıyor. Cesedin üzerinde hapishane üniformasına benzeyen bir gömlek varmış. Ancak gemide radyo olmadığı için, cesedi gören kişi, durumu yetkililere ancak haftalar sonra, San Francisco’ya döndükten sonra bildirebilmiş.
Başarısız Firarlar
Koenen’in deyişiyle birçok “parlak” firar girişimi, kaçmaya çalışanların yakalanarak Alkatraz adasına geri dönmeleriyle sonuçlandı.
Bir defasında, iki mahkum hücrelerinden çıkıp suya atlamış. Bir tanesi 45 metre kadar sürüklenip adanın kuzey ucuna yakın küçük bir kaya parçasına tutunmuş. Koenen, mahkumun soğuk suda donduğunu ve “Hayır, bunu yapamayacağım” diyerek gardiyanlar kendisini almaya gelinceye kadar orada beklediğini söylüyor.
Neredeyse donmuş şekilde kıyıya vuran diğer kaçağı da, aynı gece geç saatlerde üç çocuk bulmuş. Mahkum ertesi gün Alkatraz’a geri gönderilmiş.
Bir başka firar girişiminde, Alkatraz’ın çamaşırhanesinde çalışan ve yakındaki bir askeri üsten gelen çamaşırları yıkayıp tamir etmekle yükümlü olan bir mahkum, elindeki parçalardan kendisine bir askeri üniforma dikmiş. Üniformayı giydikten sonra adadan ayrılmakta olan bir gemiye atlamış.
Koenen hikayenin devamını “Mahkumun talihsizliği, bindiği geminin Angel Adası’ndaki asker üsse gidiyor olması. Üsteki askerler mahkumun üniformasında bir tuhaflık olduğunu fark ediyorlar. Olayın aslını anladıktan sonra da kaçağı Alkatraz’a geri gönderiyorlar” şeklinde anlatıyor.
Alkatraz’ı gezen 44 yaşındaki İngiliz turist Kirsty Richardson “Bu hücrelerde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşünmek oldukça korkutucu” diyor.
Ulusal Park Dairesi’ne bağlı Alkatraz adasının müfettişi Marcus Koenen, “kötünün kötüsü” olarak kabul edilen suçluların, “Rock”/ “Kaya” adıyla da bilinen ve kaçması imkansız olan Alkatraz hapishanesine gönderildiğini söylüyor.
Alkatraz’ı Ziyaret Etmek
Hapishane olarak kullanıldığı günlerdeki gibi, Alkatraz’a ulaşım bugün de kolay değil. Adayı ziyaret etmenin tek yolu, Alkatraz Cruises ((http://www.alcatrazcruises.com/website/buy-tickets.aspx)), isimli işletmeden feribot bileti almak. Biletler haftalar öncesinden tükenebiliyor. Ancak park idaresi, her gezinin biletlerinin, aynı günün sabahında satmak için yaklaşık 100 adet bilet ayırıyor.
31 yaşındaki Arizonalı Raul Saba’e göre, Alkatraz’ı görmek için zahmet çekmeye değer.
Saba, Alkatraz’ı “İnsanın hayatta bir kez görmesi gereken kültürel mekanlardan biri” olarak tanımlıyor.
Hollywood Gizemi
Kraak, Clint Eastwood’un oynadığı, Alkatraz’dan Kaçış (1979) filmini izledikten sonra hapishanenin içini merak etmeye başladığını söylüyor.
1987 yapımı Dokunulmazlar filmi, 1920’li ve 1930’lu yıllarda Chicago’da yaşayan gangster Al Capone’yi anlatıyor. Alkatraz’da beş yıl hapis yatan Capone, kendi güvenliği için 22 farklı hücrede kalmış.
Koenen, “Capone çok iri yapılı ve çok kötü şöhretli bir mahkumdu. Dolayısıyla diğer mahkumlar onunla kavga çıkarmak için çok uğraşmışlar” diyor.
Ancak Koenen, Alkatraz’la ilgili birçok hikayenin doğru olmadığını da vurguluyor. Müfettiş Koenen’e göre, Alkatraz Kuşu (1962) gibi filmler hapishaneyle ilgili gerçekleri çarpıtmada büyük bir rol oynuyor.
Koenen, ünlü aktör Burt Lancaster’ın, Robert Stroud’u “Alkatraz’da kuş besleyen mantıklı ve iyi bir adam” olarak yansıttığını, oysa gerçeğin bundan çok farklı olduğunu söylüyor. Koenen, “Stroud gerçekte, birden fazla cinayet işlemiş bir psikopat. Hapisanede sürekli sorun çıkaran bir mahkum olduğu için de hücre cezasına çarptırılmış” diye anlatıyor.
Koenen’e göre Stroud baş edilmesi o kadar zor bir mahkûmmuş ki, hapishane müdürü en sonunda bıkmış ve Stroud’u tamamen izole etmek için adanın hastane kanadına taşımış.
Koenen, “Hollywood filmlerine inanmayın. Eğer gerçek bir hikaye duymak istiyorsanız, Alkatraz’a gelin” diyor.
Büyük Kaçış
Hollywood, Alkatraz’dan kaçan mahkumlarla ilgili inanılmaz masallar üretti. Sean Connery’nin 1995’te Rock/Kaya filminde canlandırdığı karakter bunlardan biri. Ancak gerçek hikayeler ve aktörleri de filmdekiler kadar etkileyici. Alkatraz’dan kaçanların San Francisco sularında boğulduğunu gösteren kanıtlar olsa da, birlikte kaçmayı deneyen üç mahkumun akıbetiyle ilgili şüpheler sürüyor.
Haziran 1962’de Clarence Anglin ve John Anglin kardeşler, hücre arkadaşları Frank Morris ve Allen West’le, Alkatraz’ın “kaçmanın imkansız olduğu hapisane” ünvanını sarsacak bir firar planladı. Dört mahkum yağmurluklardan bir deniz botu yaptı.
Mahkumlar, kaçışın öncesinde, hücre duvarlarını yontmaya başladı. Açtıkları delikler havalandırma boşluğu gibi görünsün diye de kontroplakla kapladılar. Kaçacakları gece, gardiyanları kandırmak için yataklarına kukla koydular. Mahkumlardan üçü, önceden açtıkları delikten geçti ancak West deliğe sığmadığı için kaçamadı. Üçlü daha sonra Alkatraz’ın çatısına çıkarak, denize adanın neresinden açılacaklarına karar verdi.
West, sonradan kaçışın ayrıntılarını Federal Soruşturma Bürosu FBI’a sızdırsa da, Anglin kardeşler ve Morris ortadan tamamen kayboldu. Yetkililer kaçakların boğulduğu sonucuna vardı. O dönemde Alkatraz Hapisanesi’nin müdürünün, adada üç yıl yaşamış olan kızı Jolene Babyak da (((http://www.facebook.com/jolene.babyak or http://www.amazon.com/Jolene-Babyak/e/B000APC4GI)), kaçanların hayatta olmadığını düşünüyor.
Babyak “Kanıtlara baktığımda, mahkumların kaçmayı başardıklarına dair hiç bir iz göremiyorum” diyor.
Park İdaresi, mahkumların deniz yatağı yapmak için kullandığına benzer yağmurlukları, hücre duvarlarındaki delikleri gizledikleri kontraplak kopyalarını sergiliyor.
Kaçıştan elli yıl sonra, Amerikan hükümeti hala davayı kapatmış değil. Davayı “hobi” olarak takip ettiğini vurgulayan Amerikalı Emniyet Müdürü Michael Dyke, üç mahkumun hayatta kalmış olmasını mümkün görüyor.
Dyke, bir teleksten bahsediyor. Bu teleks, Angel Adası’nın 45 metre açıklarında bir deniz botu ve karaya doğru giden ayak izleri bulunduğunu bildirmiş.
Ayrıca kumsal yakınlarında bir de can yeleği bulunmuş.
Dyke’ın açıklaması şöyle: “Bu can yelekleri kafadan geçen ve sırtta bağlanan türden yelekler. Yani içinden sıyrılmış olamazlar. İstatistik olarak da, o dönemde bu denizde boğulanlardan üçte ikisinin cesetlerine ulaşılmış. Dolayısıyla, kaçan mahkumlar eğer boğuldularsa, en az iki tanesinin cesedine ulaşmış olmamız gerekirdi.”
Dahası da var. FBI raporlarında, firardan kısa bir süre sonra, üç beyaz erkeğin mavi bir Chevrolet marka araba çaldığı yazılı. Dyke aynı aracın daha sonra başka bir arabayı yoldan çıkardığının polise bildirildiğini ekliyor.
Ancak Dyke, firardan bir ay kadar sonra, San Francisco’dan ayrılan bir gemiden suda yüzen insan cesedi görüldüğünü de hatırlatıyor. Cesedin üzerinde hapishane üniformasına benzeyen bir gömlek varmış. Ancak gemide radyo olmadığı için, cesedi gören kişi, durumu yetkililere ancak haftalar sonra, San Francisco’ya döndükten sonra bildirebilmiş.
Başarısız Firarlar
Bir defasında, iki mahkum hücrelerinden çıkıp suya atlamış. Bir tanesi 45 metre kadar sürüklenip adanın kuzey ucuna yakın küçük bir kaya parçasına tutunmuş. Koenen, mahkumun soğuk suda donduğunu ve “Hayır, bunu yapamayacağım” diyerek gardiyanlar kendisini almaya gelinceye kadar orada beklediğini söylüyor.
Neredeyse donmuş şekilde kıyıya vuran diğer kaçağı da, aynı gece geç saatlerde üç çocuk bulmuş. Mahkum ertesi gün Alkatraz’a geri gönderilmiş.
Bir başka firar girişiminde, Alkatraz’ın çamaşırhanesinde çalışan ve yakındaki bir askeri üsten gelen çamaşırları yıkayıp tamir etmekle yükümlü olan bir mahkum, elindeki parçalardan kendisine bir askeri üniforma dikmiş. Üniformayı giydikten sonra adadan ayrılmakta olan bir gemiye atlamış.
Koenen hikayenin devamını “Mahkumun talihsizliği, bindiği geminin Angel Adası’ndaki asker üsse gidiyor olması. Üsteki askerler mahkumun üniformasında bir tuhaflık olduğunu fark ediyorlar. Olayın aslını anladıktan sonra da kaçağı Alkatraz’a geri gönderiyorlar” şeklinde anlatıyor.