Uğruna gün ışığında havai fişekler patlatılan, hakkında “Yeni Avrupa Yeni Türkiye” manşetleri atılan Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik müzakereleri sessiz sedasız şekilde 10. yılını doldurdu. 1999’da verilen adaylık statüsünün ardından altı yıllık bekleme sonunda 3 Ekim 2005’te başlayan tam üyelik müzakerelerinde hedef bir an önce üyeliği mümkün kılmaktı. Gelinen aşamada ise gerek Avrupa Birliği kanadında gerekse Türkiye kanadında heves, hedefe bağlılık ve diyalogtan çok bıkmışlık, boşvermişlik ve gerilim söz konusu.
Müzakerelerin başlamasıyla yakalanan hız zaman zaman ritim bozukluğu yaşasa da 2010’a kadar Türkiye’yi belli bir noktaya taşıdı. Türkiye 2006’da tek başlık açtı ve bu başlığı geçici olarak kapattı. 2007’nin ilk altı aylık döneminde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkan ve şu ana kadar bu yaklaşımından vazgeçtiğine yönelik bir sinyal vermeyen Almanya, Avrupa Birliği Dönem Başkanı’ydı. Buna rağmen Türkiye bu altı aylık dönemde üç müzakere başlığını açmayı başardı. Bu üç başlığı Portekiz’in Avrupa Birliği Dönem Başkanı olduğu ikinci altı aylık dönemde açılan iki başlık da eklenince 2007 toplamda beş başlıkla müzakere sürecinin en verimli yılı oldu.
Temponun biraz düşmesiyle 2008’de dört başlık açan Türkiye 2009’da iyice yavaşlayarak iki başlık açabildi. 2010’da ise Türkiye’nin hanesine kelimenin tam anlamıyla son dakikada açılan tek bir başlık yazıldı.
Tek başlık açılan 2010 bir bakıma kırılma noktası oldu. 30 Haziran 2010’da açılan “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı” başlığının ardından müzakerelerde 40 ay boyunca yaprak kıpırdamadı. Neredeyse dört yıllık bir bitkisel hayat sürecinin ardından ilk başlık ise ancak 5 Kasım 2013’te açılabildi.
Özellikle Fransa’daki lider değişikliğinin de etkisiyle bu başlığı yeni başlıkların izleyeceği umudu yeşerse de bu sefer de Türkiye’de temel haklar ve özgürlükler alanında yaşanan sorunlar ve bu bağlamda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin başkentlerinde Türk hükümetine yönelik soru işaretlerinin artması “başlık sessizliğinin” sürmesi sonucunu doğurdu. Gelinen aşamada, 10 yıllık müzakere sürecinin ardından, Türkiye 35 müzakere başlığından sadece 14’ünü açabildi, bunlardan da sadece birini kapatabildi.
Türkiye yerinde sayarken, Türk halkı Avrupa Birliği’ni iyiden iyiye umursamaz bir hava içine girerken diğer ülkeler boş durmadı. Üyelik müzakerelerine Türkiye’yle aynı gün başlayan Hırvatistan, müzakereleri 6 yılda tamamladı. 1 Temmuz 2013’te üye oldu. 2009’da üyelik başvurusu yapan İzlanda, 2010’da müzakerelere başladı. 2013’te müzakereleri tek taraflı askıya alana dek 27 başlık açtı bunlardan 11’ini kapattı. 2015’te müzakerelere devam etmeme kararı aldı. Müzakerelere Türkiye’den 7 yıl sonra başlayan Karadağ, bugüne kadar 20 başlık açarken bunlardan 2’sini kapattı. 2014’te üyelik müzakerelerine başlayan Sırbistan ise henüz başlık açamadı.
Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve bazı üye ülkelerin siyasi gerekçelerle uyguladıkları blokajın füzyonunun yarattığı ortam müzakerelerde ilerlenmesini engellemeyi sürdürüyor. Gelinen aşamada en dikkat çekici noktayı ise 10 yıldır süren müzakerelerin doğal sonucu olması gereken temel hak ve özgürlükler alanındaki ilerlemeler yerine belirgin gerilemelerin öne çıkması oluşturuyor.
Her ne kadar Türkiye’de “Ankara kriterleri” temelinde yapılan hesaplamalar 28 başlığın açılıp bunlardan 14 tanesinin kapatıldığına işaret etse de bu hesap üyelik için karşılanması zorunlu olan Kopenhag kriterlerine göre yapıldığında Ankara, 14 başlık açıp bunlardan sadece 1 tanesini kapattığı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyor.
Kıbrıs konusu teknik olarak müzakerelerde itici güç olma potansiyelini korurken Avrupa Birliği yetkilileri, son dönemde Türkiye’de yaşanan olumsuzlukların Brüksel-Ankara arasında zaten çok iyi olmayan zemini iyice kayganlaştırma riskini artırdığına vurgu yapıyor.
Müzakere sürecinin belli bir aşamasından sonra Türkiye’nin eksen değiştirip değiştirmediğine yönelik sorulan sorular son dönemde yeniden gündemde. Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki frekansların çoğu zaman tutmaması, Ankara’dan gelen çoğu açıklamanın gerilim ve suçlama dozunun yüksekliği, Avrupa Birliği’nden yapılan eleştirilerin zaman zaman kontrolsüz olması yetkililerin zaten yolda tutmakta zorlandıkları süreci daha da zorlu kılıyor.
Avrupa Birliği Komisyonu’nun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın son olarak Alman basınına verdiği bir demeçte yaptığı, “Türkiye şu anda Avrupa yönünde ilerlemiyor” vurgusu ise Brüksel’deki genel görüşü ve müzakere sürecinin ruh halini özetleyen bir içeriğe sahip.