Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Mart’ta, 7 Haziran’da genel seçimlerinde yeni TBMM için seçim yapılmasından öte adeta rejim için tercih yapılacağı mesajını vermişti. Daha sonra hem katıldığı toplantılarda, hem de ‘Cumhurbaşkanı milletle buluşuyor’ adlı mitinglerde başkanlık sistemi için oy verilmesi çağrısında bulunarak, ‘parlamenter rejim’ için şu ifadeleri kullanmıştı:
“10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle Türkiye’de bir dönem fiilen bitmiştir. Kimisinin 1876’dan, kimilerinin 1924’den, bazılarının 1946’dan başlattığı parlamenter sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüşü olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme ne kadar sürecek veya ne zamana kadar sürecek ya mevcut uygulamaya Anayasal zemin kazandırılana kadar ya da bunun yerine yeni bir sistem ikame edene kadar. Bunun kararı da 7 Haziran seçimlerinde verilecektir.”
Erdoğan, kent mitingleriyle meydanlarda halka seslenmeye başladı. Erdoğan’ın mitingleri, TRT başta olmak üzere birçok TV kanalında canlı yayınlanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına ekranlarda uzun süre yer verilmesi ise, muhalefet partilerince ‘eşit seçim propagandası’ ilkesinin ihlali olarak görülüyor. Bu nedenle CHP ve HDP, Türkiye’de seçim sürecini denetlemekten sorumlu Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) sürekli itirazlarda bulunuyor.
YSK ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bugüne dek muhalefetçe yapılan TV yayınlarına itiraz başvurularını reddetti.
Son olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, bugün yine YSK’ya başvurdu ve Erdoğan’ın 31 Mayıs’ta 1 saat 51 dakika süreyle TRT ekranlarında muhalefet liderleri aleyhine konuşması nedeniyle siyasi partiler açısından fırsat eşitliğini ihlal ettiğini savundu.
TRT: İlkeli yayıncılık yapıyoruz
TRT, seçim için CHP’nin ‘Milletçe Alkışlıyoruz’ reklam filmini yayınlamamasıyla da dikkat çekti. O günlerde Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Genel Müdürü Şenol Göka, muhalefetten yöneltilen eleştirilerle ilgili ‘Genellikle çeşitli konular gerekçe gösterilerek o kadar eleştiri yöneltiliyor ki artık rahatsızlık duyuyorum, duymuyorum böyle bir ifade de bulunmak istemiyorum. Eğer kendilerini haklı görüyorlarsa tabii ki eleştirebilirler. TRT de tabii ki eleştirilebilir. Fakat biz doğru yaptığımız düşünüyoruz. İlkeli yayıncılık yaptığımızı düşünüyoruz. Takdir milletimizin’ dedi.
Prof. Dr. Alemdar: Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmedi
Türkiye’de basın tarihi konusunda uzman isimlerden Profesör Dr. Korkmaz Alemdar, 7 Haziran arifesinde geçmişte hiçbir dönemde yaşanmayan şekilde medya üzerinde kontrol mekanizmaları uygulandığı görüşünde.
Amerika'nın Sesi'ne konuşan Prof.Dr. Alemdar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da süreçteki rolüne dikkat çekerek, YSK’nın duruma ‘seyirci’ kaldığını ifade etti.
Türkiye’nin geçmiş seçimlere kıyasla ‘olağanüstü’ bir seçim atmosferine ev sahipliği yaptığını söyleyen Alemdar, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Olağanüstü olması, hem anayasa hem de siyasetteki uygulamalar bakımından yaşananlardan kaynaklanıyor. Bugüne kadar ‘Anayasayı dinlemiyorum, çiğnemeyi göze alıyorum’ diyen AKP’li Bakanlar Kurulu mensuplarıyla ilk defa böyle bir durumu yaşıyoruz. Cumhurbaşkanı kesin ve net tavır aldı. (Cumhurbaşkanı) Anayasayı ihlal ediyor. Kendince ‘Eşit mesafede duruyorum dese de AKP adına kampanya yapıyor.
Anayasa’ya rağmen anayasal kurumlar ve en başta Yüksek Seçim Kurulu bu duruma seyirci. Gerçekten bu seçim Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir durum. Seçim atmosferinde yurttaşın özgürce fikir oluşturabilmesi için medya aracılığıyla siyasi partiler hakkında bilgi edinmesi ve kampanyalarını öğrenebilmesi gerekir. Ama bu seçimde sorunumuz var. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere AKP lehine medya kuruluşları üzerinde baskı uygulanıyor.’
Medyada eşitlik ilkesine aykırı olarak AKP lehine ağırlıklı yayın yapıldığını vurgulayan Alemdar, buna rağmen 7 Haziran’da sandıktaki süreçten umutlu ancak seçim güvenliği açısından ise endişeli. Alemdar, ‘Sağduyu egemen olacaktır diye düşünüyorum. En önemlisi umarım yurttaş oyları sayılabilecektir’ dedi.
AKP akreditasyon uyguluyor
Türkiye’de seçim sürecinde siyasi partiler, görevlendirilen basın mensuplarına kapılarını açarken, liderler de neredeyse her gün yazılı veya görsel medyada görevli gazeteciler ile bir araya geliyor. Ancak iktidar partisi, ‘akreditasyon’ uygulamasını tercih ediyor.
AKP, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirdiği 15 Nisan’da seçim beyannamesi açıklaması ve 21 Nisan’da ise Ankara adaylarını tanıtım toplantısında, ‘akreditasyon’ uyguladı. Davutoğlu’nun, ‘Başbakan’ olması gerekçe gösterildi ve söz konusu toplantılar için sadece Başbakanlık’a akredite kuruluşlara izleme şansı tanındı.
AKP’nin aksine CHP, MHP ve HDP başta olmak üzere tüm siyasi partiler gerçekleştirdikleri seçim beyannamesi veya aday tanıtım toplantılarında, medya kuruluşlarına sınırlama getirmedi.
Türkiye’deki yasal mevzuata ‘resmi gazeteci kimliği’ olarak Sarı Basın Kartı söz konusu. Sarı Basın Kartı, Başbakanlık’a bağlı Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce veriliyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık, toplantılarında veya en son Hakkari Havalimanı açılışında yaşandığı üzere Sarı Basın Kartı sahibi medya mensuplarına da ‘akreditasyon’ engeli getirilebiliyor.