Avrupa Birliği’nden (AB) İngiltere’nin kopuş süreciyle birlikte uzman görüşleri itibariyle hem birlik yapısında hem de Birleşik Krallık’ta bölünme riski ortaya çıktı ancak Türkiye’nin ise bundan nasıl etkileneceği henüz belirsiz.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Mustafa Kutlay ile Atılım Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Cenk Aygül, süreci bir evlilik ardından yaşanan “boşanma” gibi değerlendirdi. Her iki uzman da İngiltere’nin AB’den boşanmasıyla birlikte taraflar için sıkıntılı günler yaşanabileceğini belirtti.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nda (USAK) da uzman olarak görev alan Kutlay, İngiltere’nin ayrılık kararı için “Bu önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. AB bütünleşmesi tarihinde emsali olmayan bir olayla karşı karşıyayız. Bir üye birlikten çıkmaya karar veriyor, yani ayrılıyor. Emsali olmamasındaki bir başka unsur da bu çıkma kararı alan üye, AB’nin ikinci büyük ekonomisi ve dünyanın ise beşinci büyük ekonomisi. AB’nin en büyük finans merkezi ve doğrudan yabancı yatırımlar konusunda da en büyük aktörü” dedi.
AB’nin bütünleşmesinde İngiltere’nin “dışarıya bakan bir aktör” olduğunu da vurgulayan Kutlay, “İngilizler daha küreselleşmeci bir vizyona sahip bir millet. Dolayısıyla İngiltere’nin, AB’den ayrılmış olması AB açısından çok büyük bir anlamı olan bir süreç ve AB’yi zor duruma sokabilecek gelişmenin başlangıcındayız. Bundan sonraki süreç, tarafların ayrılığı nasıl yönetecekleriyle şekillenecektir. Ama her durumda zorlu bir süreç başlamış oldu” yorumunu yaptı.
Lizbon’a göre 2 yıllık boşanma süreci
Önümüzdeki 2 yıla yayılacak şekilde AB ile İngiltere’nin hemen her alanda müzakere etmek durumunda olduğunu kaydeden Kutlay, “AB, biliyorsunuz yoğun bir bütünleşme modeli. Ekonomiden siyasete, dış politikaya, adalete ve işbirliğine pek çok konuda kapsayıcı düzenlemeleri var. İngiltere’nin birlikten çıkarken bunları konuşup karara bağlaması lazım. Tabii bunu yaparken mümkün olduğu kadar birbirlerine daha az zarar vererek, yapmaya çalışacaklardır. Çünkü her iki tarafın da çıkarına olan şey, istikrarlı bir şekilde, makul ve yumuşak bir şekilde bu geçişi tamamlamak olacaktır” dedi.
Atılım Üniversitesi öğretim üyesi Aygül de, Lizbon Antlaşması uyarınca İngiltere’nin ayrılık müzakere sürecine gireceğini anımsattı. Aygül, “Kıl payı diyeceğimiz bir farkla bu sonuç ortaya çıktı. ‘Demokraside artık yüzde 52 her şeye karar vermemeli’ diye düşünülüyor. Ama yüzde 48’in görüşleri geri planda kaldı. Yüzde 52’ye göre İngiltere bilinmedik bir yola doğru gidiyor. Çünkü daha önce hiçbir ülke ayrılmadı. Bütün boşanmalarda olduğu gibi burada da bütün partnerler için ortaya sorunlu bir dönem geleceğini görüyoruz” diye konuştu.
İngiltere’de hem ayrılıkçı görüştekiler hem de AB’de kalınması görüşünü savunanlarca yavaş bir geçiş süreci öngörüldüğünü belirten Kutlay da, “AB’den çok zıt bir geçiş beklemiyorum. Ama her halükarda uzun bir süreç olacak. Çünkü oldukça karmaşık bir boşanma davasını andırıyor adeta” dedi.
Avrupa’da domino etkisi olur mu?
David Cameron’un AB ile ilgili tartışmayı aslında başlatan isim olduğunu anımsatan Yard. Doç. Dr. Cenk Aygül, sonrasında Cameron’un AB’de kalınmasından yana tavır alındığını ancak son 10 yıldır Avrupa ülkelerinde AB ile ilgili halka ne zaman soru sorulsa olumsuz yanıt alındığını söyledi. Aygül, “Cameron eğer kazansaydı yani AB’de kalalım oyu çıksaydı. Hep uyum sorunu yaşayan bir ülke olmasına rağmen İngiltere, Avrupa yanlısı bir sonuç alacaktı. Ancak bu olmadı ve ayrılık kararı çıktı” yorumunu yaptı.
Şimdi Avrupa ülkelerinde olumsuz bir hava estiğini vurgulayan Aygül, Fransa’daki tavra dikkat çekti. “Mesela Fransızlar’ın ‘Türkiye’nin AB üyeliğini halka soralım’ demesi çok büyük bir sorun. Çünkü Fransa’da ne zaman halka sorulsa ‘AB genişlemesin’ diyorlar” diyen Aygül, diğer ülkelerden Hollanda ve Fransa’da hemen aşırı sağcı kesimlerce halk oylaması talep edildiğini ifade etti.
Mustafa Kutlay da benzer bir anımsatmayı yaparak, AB içerisindeki popülist hareketlerden benzer bir refleksle ayrılıkçı hareketlenmeler geldiğini söyledi. Kutlay, bundan sonra olacak süreci şöyle özetledi:
“Mesela Fransa’da aşırı sağcı (Marine) Le Pen, Fransa’nın da en erken dönemde referanduma gitmesi gerektiğini söyledi. Benzer bir tepki Hollanda’dan da geldi. Avrupalı liderler, şimdi bir domino etkisi yaratılmasından korkuyor. Çünkü referanduma bu kriz dönemlerinde götürdüğünüzde halkların tepkileri acımasız olabiliyor. İngiltere’de de bu görüldü. Anketler çıkmayı işaret etmese de bugün bir sürprize uyandı İngilizler ve Avrupalılar. Dolayısıyla bu domino etkisi riski, bence Avrupa’nın kısa vadede en büyük meydan okumasını oluşturuyor. Bir kere bunu yönetebilirlerse asıl çatışma, Avrupa’nın kurumsal mimarisinin nasıl yeniden yapılanacağı üzerine olacak. Avrupalıları iki aşamalı yoğun bir mesai bekliyor diyebiliriz.”
Ekonomik boyutuyla durum nedir?
AB’deki mekanizmaları yakından inceleyen Aygül, Avrupa’nın 2’nci ve dünyadaki 5’nci büyük güç olan İngiltere’nin ayrılık kararıyla birlikte ekonomik sıkıntı olabileceğini işaret etti. Aygül, AB ile İngiltere’nin ekonomik ilişkisini şöyle anlattı:
“1973’ten beri girdiğinden beri İngiltere’nin derdi aldığından fazla ödemesi. Bu nedenle İngiltere 70’lerden beri Avrupa’da bölgesel kalkınma planlarının hayata geçirilmesini zorlamıştı. 1980’lerde Margaret Thatcher döneminde ‘Thatcher correction’ denilen kararlar ile ödediği paraları azalmaya başlamıştı. Buna rağmen İngiltere, Avrupa’nın 2’nci büyük para ödeyeni konumundaydı. Şimdi bu halk oylaması kampanyası sürecince Boris Johnson cephesince söylendiği gibi haftada 350 milyon sterlin değil AB’ye İngiltere’nin ödediği rakam. Baktığımızda yıllık 4 milyar Euro’luk katkı veriyor İngiltere. Verdiğinden bir kısmını da geri aldığını söyleyebiliriz. Ancak bu ayrılık sonucuyla birlikte İngiltere’de halkın önemli bir kısmının 4 milyar Euro’luk ödeme nedeniyle birlikten çıkmak istediği iddia ediliyor. Dolayısıyla şimdi İngiltere’nin bu net katkısı meselesinden AB için zor bir durum ortaya çıkabilecektir.”
‘AB’den ayrılalım’ diyenler gerçekten kazandı mı?
İngiltere ile AB’nin boşanma sürecinde “kazanan taraf” olmayacağı görüşünü aktaran Cenk Aygül, İngiltere’de ayrılık yönünde oy diyenler açısından da kazanç olmayacağı düşüncesinde. Aygül, “Burada ayrılık oyu veren halkın önemli bir kesimi, AB ile uyum sürecinde dışlananlar olarak işaret ediliyor. Bu kesim, AB kaynaklı göç ile dezavantajları olduğunu düşünenler. Boris Johnson’un demagojisi olarak AB’den ayrılık sağlanırsa göçün önüne geçileceği ve kendileri için daha iyi olabileceğini düşünüyorlar. Ancak bu kesim açısından bir kazanç olması çok zor. Çünkü Johnson muhafazakarların temsilcisi. AB’den çıkmış bir İngiltere, AB’deki sosyal haklar baskısı olmayacağı düşünülürse çalışan kitlelere daha iyi bir ücret verecek durumda değil. Maalesef, Avrupa’nın anlamsız anti-göç korkusu İngiltere’yi etkiledi” dedi.
Krallık bölünme yaşar mı?
Aygül’ün dikkat çektiği bir başka nokta ise, ayrılık kararı alan İngiltere’nin “Birleşik Krallık” yapısındaki çatırdama. Ada devleti İngiltere’de ayrılıkçı oylar ağır basarken kraliyet tacı altındaki İrlanda ve İskoçya’nın farklı bir tutum sergilediğini işaret eden Aygül, “Birleşik Krallık kaybetti gibi görünüyor. İrlanda ve İskoçya kalma yönünde oy verdi. Bu ülkeler İngiltere’den boşanma sürecindelerdi. Şimdi kendi ayrılıkları için İngiltere’nin Avrupa’dan boşanma sürecini kullanacaklar” diye konuştu.
Birleşik Krallık olarak İngiltere’nin uzun yıllar İrlanda ve İskoçya’ya haklar tanımadığını söyleyen Aygül, “1980’lerde İngiltere, ‘Avrupa’nın hasta adamı’ idi. Öyle adlandırılıyordu. Tony Blair dönemine gelindiğinde, Blair politikalarıyla İrlanda ve İskoçya’ya haklar verilmeye başlandı. Bugüne değin AB ile bütünleşmesi sürecinde de İngiltere’nin, İrlanda ve İskoçya kaygısı vardı. ‘Bu ülkeler AB’den kaynaklı haklar kullanır’ kaygısı olan İngiltere, AB’den ayrılınca şimdi bu halkların kendisinden kopacağını görecek gibi. Bu ilginç bir dilemma” görüşünü aktardı.
Türkiye için süreç nasıl gelişir?
İngiltere’nin ayrılacağı Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerinde neler olacağı ise merak konusu.
İngiltere’nin kararıyla Türkiye – AB ilişkileri açısından ise bir belirsizlik oluştuğunu kaydeden Yard. Doç. Dr. Mustafa Kutlay ise, belirsizliğe vurgu yaptı. Burada hem AB hem de Türkiye’nin liderlik düzeyinde nasıl bir tavır alacağına dikkat çeken Kutlay, olumlu veya olumsuz olarak gelişme gösterebilecek bir süreç olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
“İngiltere’nin olmadığı bir Avrupa, Türkiye’nin daha az destek görmesiyle sonuçlanabilir. Diğer taraftan fırsata da dönüştürülebilir eğer iyi değerlendirilirse. Türkiye büyük ve değerli bir ülke. Avrupa bütünleşmesi açısından iyi bir anlam ifade ediyor. Türkiye için de Avrupa önemli bir çıpa. Taraflarca bundan sonra gösterilecek siyasi liderlik ve birbirlerine duydukları ihtiyacı ne kadar hayata geçirme iradesi, ortaya koyacakları bence şekillendirecektir. Bu tam olarak bekleyip göreceğimiz bir süreç. Ama Avrupa, önümüzdeki dönemde daha çok içine kapacağı bir döneme gidiyor. Siyasi hareketleri kontrol altında tutuma, ekonomi ve mülteci krizlerini çözme ile uğraşırken genişletme politikalarını gündemden düşüreceği bir süreç. Eğer iyi değerlendirilirse aslında Türkiye, yeni Avrupa mimarisine katkı verebilir.”