Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nde mülteciler için 6 milyar dolar harcadığını, yardım olaraksa sadece 3 milyon dolar aldığını bildirdi. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres de Türkiye’nin dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumuna geldiğini söyledi.
Sert kış koşulları bölge ülkelerine sığınan Suriyeli mültecilerin yaşamını iyice zorlaştırdı. Sığınmacıların tek sıkıntısı soğuk değil. Devam eden çatışmalar, insan hakları ihlalleri, açlık, susuzluk da var. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nde mülteciler için 6 milyar dolar harcadığını, yardım olaraksa sadece 3 milyon dolar aldığını bildirdi. BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres de Türkiye’nin dünyada en çok mülteci barındıran ülke konumuna geldiğini söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü Mülteci Programı Direktörü Bill Frelick mültecilerle ilgili olarak Hülya polat’ın sorularını yanıtladı.
Hülya Polat - Dünyada mültecilerin yaşadığı koşullarda son bir yıl içinde bir iyileşme olduğu söylenebilir mi? Genel olarak mültecilerin içinde yaşadığı koşullar açısından nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız?”
Bill Frelick - Genel olarak durum geçen yıla göre daha kötü. Ne yazık ki mülteci sayısı büyük bir hızla artıyor. Bugün dünyada 50 milyondan fazla mülteci ve sığınmacı var. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gördüğümüz en yüksek sayı. Komşu ülkelerin bu mültecileri kabul etme, işlemlerini yapma, ihtiyaçlarını karşılama ve konuk etme sınırını çoktan aşmış durumdalar. Bu ülkelerin mültecileri entegre etmesi konusuna zaman ayıramıyoruz, sadece sınırların açık tutulmasını ve savaştan kaçan, hayatı tehlikede olan kişilerin komşu ülkelere sığınmalarını sağlamaya ağırlık veriyoruz. Suriye konusunda komşu ülkeler Türkiye, Ürdün, Lübnan ve Irak, kaynaklarını zorladıklarını, artık daha fazla sığınmacı alamayacaklarını, büyük bir ekonomik yük altına girdiklerini söylüyor. Haklılar da. IŞİD’in yayılması, çatışmaların devam etmesi, gelecekle ilgili umut bırakmıyor. Ülke içinde yerlerinden olanların sayısı da artıyor ve bu kişilerin sınırlara bile ulaşması zorlaşıyor. Durum tıpkı bir düdüklü tencere gibi, patlarsa çok tehlikeli olabilir.
Hülya Polat - Suriye’yle ilgili siyasi durum ve krize siyasi çözüm bulma çabaları bugüne kadar ilerlemiş görünmüyor. Umut var mı sizce?
Bill Frelick - Kötümser değilim, politikacı da değilim. Biz konuyu daha çok insani boyutuyla ele alıyoruz. Ancak siyasi veya askeri herhangi bir çözüme yakın olduğumuzu gösteren çok az kanıt var. İnsani açıdan da günü kurtarmaya çalışıyor, pratikte yapabileceklerimizin hepsini yapıyor, mevcut yardım çabalarını sürdürmeyi hedefliyoruz. Kaçmak isteyenler için sınırları açık tutmaya gayret ediyoruz.
Hülya Polat - Lübnan’da, Türkiye’de Ortadoğu’da sert bir kış yaşanıyor. Mülteciler nasıl baş ediyor kış koşullarıyla? İnsan Hakları İzleme Örgütü olarak sizce yeterli yardım alıyorlar mı?
Bill Frelick - Sorun, mültecilerin yüzde 85’ten fazlasının kamplarda yaşamıyor olması. Kamplarda yaşadıklarını düşünüyoruz ama çoğu, kendi imkanlarıyla gittikleri kentlerde ayakta durmaya çalışıyor. İmkanları da hızla azalıyor, geçinmeleri giderek daha zorlaşıyor. Sayıları çok fazla olduğu için uluslararası toplumun yardımı yetersiz kalıyor. Lübnan’da sığınmacıların bulabildikleri en güvenli yer olduğunu düşünerek mezarlıklarda, terk edilmiş binalarda, garajlarda, enkazlarda yaşadıklarına tanık oldum. Kış aylarında bu koşullarda yaşamak son derece zor.
Hülya Polat - Bu durum özellikle de çocukları tehlikeye sokuyor. Tehlike içindeler, yeterli beslenemiyor ve okula gidemiyorlar.
Bill Frelick - Suriyeli çocuklar için ‘kayıp nesil’ deniyor. Eğitim görebilen çocukların oranı Türkiye’deki kamplarda yüzde 70. Kampların dışında oran çok düşük. Dil sorunu var, Arapça konuşan çocukların Türk okullarında ders izlemesi imkansız, yasal güçlükler var. Komşu ülkelerde de buna benzer sorunlar görüyoruz.
Hülya Polat - Çocuklar zulme de maruz kalıyor. Terörist gruplar çocukları, kadınları hedef alıyor.
Bill Frelick - Kampların dışında çocuklar çoğu zaman ailelerini geçindirmek zorunda kalıyor. Kaldırımlarda ciklet, mendil satıyorlar. Dileniyorlar. Çünkü herkes çocuklara karşı daha merhametli davranıyor. Okulda, evde olacakları yerde sokaklarda yaşıyorlar. Ailelerinin yükünü omuzlanıyorlar. Sokaklarda da güvenli bir ortamda oldukları söylenemez.
Hülya Polat - Sağlıkları da tehlikede. Aşırı soğuk, yetersiz beslenme sadece çocukları değil bütün mültecileri etkiliyor. Sağlık sorunlarının büyümesinden kaygılı mısınız?
Bill Frelick - Elbette büyük kaygı duyuyoruz. Ayrıca yaşlılar da zor durumda. Örneğin Ürdün, geçenlerde yeterli bütçe ayıramadığı için mültecilere sağlık yardımını kesti. Uluslararası yardım geldikçe bu durumu düzeltmeye çalışacağız ama bu bir kırmızı bayrak, bir uyarı işareti. Komşu ülkeler mülteciler için gerekeni yapmak amacıyla acil olarak maddi yardım ve destek bekliyor.
Hülya Polat - Birçok ülkede mültecilere karşı hoşnutsuzluk artıyor. Bu sizi ne kadar kaygılandırıyor?
Bill Frelick - Bunu birçok ülkede görüyoruz. Bulgaristan’da buna tanık oldum. Yunanistan ve Bulgaristan gibi kendilerini Avrupa Birliği’nin cephe ülkesi sayan ülkeler dahil Avrupa ülkelerinde mültecilere karşı olumsuz bir hava yaşanıyor. Diğer azınlık grupları da ayrımcılık ve ırkçılıkla karşı karşıya. Türkiye bu konuda çok hoşgörülü davrandı ama orada bile halk arasında mültecilere karşı rahatsızlık duyulduğunu gösteren olaylar yaşandı. Sayılar çok büyük olduğu için mültecilerin nüfus, toplum ve ekonomi üzerindeki etkisi dev boyutta. Mültecilere kucak açan ülkeler açıkça, ‘artık halimiz kalmadı, daha fazlasını yapmamız zor’ diyorlar.
Hülya Polat - Bütün dünyada, Ortadoğu’da, Afrika ve Asya’da terör artarken mülteci sayısı da büyüyor. Bu iki konu da birbirini tetikliyor. Krizin daha da büyümesinden endişe ediyor musunuz?
Bill Frelick - Bütün bu sorunlar, terör, savaş, çatışmalar, mülteci sorununu daha da büyütüyor. Milyonlarca kişi evlerini, ülkelerini terk etmeye zorlanıyor. Suriye derken, Irak çıktı. Nijerya’daki Boko Haram ve diğer terör grupları yüzünden Afrika’da da kıta içinde veya dışarıya göç başladı. Bu kadar büyük bir göç daha önce yaşanmamıştı, bu yüzden çok kaygılıyız. Yıllardır çözüm bulunamayan mülteci sorunu var. Kenya’da, Ortadoğu’da çok büyük sayılarla karşı karşıyayız. 10 yıl ve daha uzun süren mülteci sorunları var. Afganistan’daki gibi. Bunları unutmadık ama durumun acil olması yüzünden yeni mülteci alanlarına yönelmek zorunda kaldık.
Hülya Polat - Birçok uzman hükümetlerin ve mülteci barındıran toplumların artık sığınmacıların konuk değil kalıcı olduğunu kabul etmesi gerektiğini savunuyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Bill Frelick - Genel olarak Ortadoğu’da ve Türkiye’de sığınmacılara ‘konuk’ gözüyle bakılıyordu. Onlara dostluk gösterildi, iyi ev sahipliği yapıldı. Ancak uluslararası hukukta ‘konuk’ diye bir kavram yok. Konuklarınıza karşı bir yükümlülüğünüz yoktur. Bu kişilerin tanımı mülteci. Biz bir insan hakları örgütü olarak bu kişilerin tanımının mülteci olarak yapılması gerektiğini savunuyoruz. Çünkü ‘mülteci’ tanımı ev sahibi ülkelere sorumluluk yükler. Hayatları tehlikede olan insanları kabul etmek, sınırlarını açık tutmak ülkelere düşen bir sorumluluktur. Kendinizi onların yerine koyun. Hayatınız tehlikede, sınırı geçemezseniz öldürüleceksiniz. Ne yapardınız? Uluslararası toplumun da kendisini Türkiye, Lübnan, Irak ve Ürdün’ün yerine koyması gerekir. Böylesine büyük bir mülteci akınıyla baş etmek çok zor. Lübnan’daki mülteci sayısı, oransal olarak Amerika’nın toplam nüfusuyla karşılaştırıldığında New York, California ve Texas eyaletlerinin nüfusuna eşit. Bu eyaletlerin toplamı kadar büyük bir nüfusun Amerika’ya geldiğini düşünün! Bu yüzden uluslararası toplumu, Türkiye, Irak, Lübnan ve Ürdün’e gerekli desteği verme konusunda ikna etmemiz gerekir.
Hülya Polat - O zaman mülteciler, uluslararası hukukun koruması altında ve buna uygun olarak korunmaları gerekiyor diyebiliriz.
Bill Frelick - Elbette. Ancak bölgedeki bazı ülkeler uluslararası mülteci konvansiyonunu imzalamadığı için sorun yaşanıyor. Yine de uluslararası anlaşmalara göre prensip olarak hayatı tehlikeye girecekse, ülkenize gelen sığınmacıyı geri gönderemezsiniz.