CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti kurultayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak kullandığı “Diktatör bozuntusu” sözü için savcılık soruşturması açılması tartışma yarattı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan bilgilendirmeye göre Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz Cumartesi günü CHP 35. Olağan Kurultayı’nın açılışındaki konuşmasında Erdoğan’ı eleştirdiği sözleri aleyhine Türk Ceza Kanunu’nun Cumhurbaşkanı’na hakaret ile ilgili maddesinden resen soruşturma açıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan avukatları aracılığıyla Kılıçdaroğlu’na ayrıca 100 bin Türk Lirası talebiyle tazminat davası başvurusunda bulundu.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili olarak, “Bu diktatör bozuntusu diyor ki 'Devletin ekmeğini yiyip devlete düşmanlık edenler' lafa bakın. Ben de ona sormak istiyorum. Devletin ekmeğini yiyip aile boyu devletin bütün imkanlarından yararlananlar devleti soyarken acaba neyi düşünüyorlardı? Oturduğun yer devleti soyma makamı değildir. Bu kara leke senin alnındadır ve hiç silinmeyecektir. Bunu böyle bil. Ne diyordu bu? Benim servetim sadece bu yüzükten ibarettir, diyordu. Bırakın yüzükleri. Dünyanın en zengin liderlerinden birisin. Nereden buldun bu parayı, nasıl götürdün bu malı? Bunun hesabını sormak zorundayız” diye konuşmuştu.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu sadece kurultay konuşmasında değil haftalık TBMM grup konuşmalarında da Erdoğan’ı sert sözlerle eleştirmiş ve Erdoğan’ı özellikle Anayasa’ya göre ”namusu ve şerefi” üzerine yemin ettiği “tarafsızlık” ilkesine uymamakla suçlamıştı.
AGİT de “Seçimde aktif rol üslendi” demişti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran genel seçimleri öncesinde meydanlarda halka seslenmesi ve “Ben tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmayacağım demiştim. Ben tarafımı seçtim. Ben daima milletimin tarafında olacağım” sözleri ve AKP lehine hükümet çalışmalarını övmesi tepki çekmişti. Bu durum, AGİT’in hazırladığı seçim değerlendirmesinde de Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlık ilkesini ihlal ettiği yönünde eleştirilmişti. AGİT’in raporunda, “Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya göre parti tutmamak ve görevlerini tarafsız yerine getirmek zorunda olmasına rağmen seçim kampanyasında aktif rol üstlendi. Cumhurbaşkanı, olağanüstü sayıda kamu etkinliğine devletin başı olarak yerel yetkililerle katıldı ve bunları hükümetin çalışmalarını övmek, iktidar partisi lehine kampanya yapmak ve muhalefet temsilcilerini eleştirmek için fırsat olarak kullandı” denilmişti.
Tezcan: Türkiye’ye deli gömleği giydirilmek isteniyor
Bu arada savcılık soruşturması ardından CHP adına ilk resmi açıklama Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan tarafından yapıldı. Tezcan, düzenlediğini basın toplantısında, Ankara Basın Savcısı Kürşat Kayral’ın 2016/453 nolu dosya ile Kılıçdaroğlu aleyhine TCK kapsamında soruşturma açtığını ifade etti. Kendilerine henüz resmi evrak ulaşmadığını ancak savcı aleyhine Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na resmi şikayette bulanacaklarını açıklayan Tezcan, “Anayasa’nın 83. maddesi açık, TBMM’de söylenen sözlerin dışarıda tekrarı halinde mutlak dokunulmazlık mutlak sorumsuzluk kapsamındadır. Fezleke düzenlemeyi bırakınız soruşturma dahi başlatamazsınız. Bu savcıya şunu söylemek zaruridir ‘Cumhuriyet’in savcısı olun, Cumhurbaşkanı’nın savcısı değilsiniz.’ Türkiye patronaj rejimine doğru hızla sürükleniyor, Cumhurbaşkanı kendini patron zannediyor. Yargının başındakiler Cumhurbaşkanı’nı patron zannediyor. HSYK’yı göreve çağırıyoruz, bu konuda gerekli şikayette de bulunacağız” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’a yönelik eleştirilerini TBMM’de de sıkça dile getirdiğini anımsatan Tezcan, ana muhalefet partisi liderine ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlamasıyla dava açılmasıyla korku rejimi kurulmak istendiğini anlattı. Tezcan, “Bu soruşturma, bu yaşanan süreç, Türkiye'ye nasıl bir deli gömleği giydirilmeye çalışıldığının çok açık göstergesidir. Türkiye nasıl bir cendereye sokulmak isteniyor, bunu çok açık şekilde görüyoruz. Bu işin hem hukuk karşısında değerlendirmesi hem siyaset karşısında değerlendirmesi var. Ben bu soruşturmayı başlatan savcının hukukçuluğunu merak ediyorum. Genel başkanımız TBMM grup toplantısında defalarca Cumhurbaşkanı'na 'diktatör bozuntusu' ifadelerini kullandı. Çok açık. Ana muhalefet partisinin genel başkanı TBMM'deki konuşmalarında net biçimde Türkiye'nin önemli bir siyasal sorununu hak edilen ifadeyle dile getirmiş. Evet Türkiye'de bir diktatör bozuntusu var ve bunun böyle ifade edilmesi genel başkanımızın nezaket sınırları içerisinde söylediği bir söz” diye konuştu.
TCK'nın 299'uncu maddesinin Anayasa'ya saygılı, namusu ve şerefi üzerine ettiği yemine saygılı, niteliklerine uygun Cumhurbaşkanı'nı koruma amacı güttüğünü söyleyen Tezcan, “Önüne gelene hakaret eden, aydınlara hain diyen, milletiyle kavga eden, genlerine çapulcu diyen, gazeteciye tasmalısınız imasında bulunan, çatışmanın parçası olmuş Cumhurbaşkanı'nı korumak için konmuş bir hüküm değildir. Anayasa'da tarif edilen bir Cumhurbaşkanı şu anda yoktur. Anayasa'da tarif edilen Cumhurbaşkanı'nı koruyan TCK'nın 299'uncu maddesinin de uygulanabilirliği fiilen ortadan kalkmıştır” görüşünü de dile getirdi.
Ayrıca Erdoğan’ın tazminat davası açmasını değerlendiren Tezcan, kişisel olarak tazminat davası açılabileceğini belirtti. Ancak Türkiye’nin, tarihinde kendisine yönelik her söze dava açan ilk Cumhurbaşkanı’nı gördüğünü söyleyen Tezcan, Süleyman Demirel’in kendisiyle ilgili karikatürleri özel bir müzede sergilediğini hatırlatarak geçmişte siyasette Erdoğan’ın sergilediği bir tavır olmadığını anlattı.
Prof.Dr. Şen: TBMM’deki ifadeler ‘mutlak dokunulmazlık’ kapsamında
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan ceza hukuku uzmanı Prof.Dr. Ersan Şen ise kişiler üzerinden değil tamamıyla hukuki çerçevede değerlendirmede bulunabileceğini vurguladı. Duruma, Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasında ne söylediğini yönünden bakmadığını kaydeden Şen, benzer sözleri TBMM çalışmalarında da ifade etmesi halinde bunun ‘kürsü dokunulmazlığı’ da denilen ‘mutlak dokunulmazlık’ kapsamında yer alacağını ifade etti.
Anayasa’da değişiklik olmadığı sürece mevcut haliyle kürsü dokunulmazlığı için mutlak bir özgürlük olduğunu belirten Şen, TBMM çatısı altında olmasa dahi yasama faaliyetleriyle ilgili her türlü düşünce açıklamasını da dokunulmazlık kapsamında kabul etmek gerektiğini ifade etti. Bunun bir sınırı olduğu yönünde görüşler dile getirildiğini ancak anayasal değişiklik olmadığı sürece hukuk devletinde böyle bir karar verilemeyeceğini vurgulayan Şen, Anayasa’nın 83. maddesindeki mutlaklık durumunun altını çizdi.