Mısır’da hükümetin tarihi bir karar alarak ilk kez Müslüman Kardeşler’le masaya oturması tüm dünyada dikkatle izlenirken, Mübarek rejimine karşı isyan başlatan halk hareketinin İran rejiminde olduğu gibi İslamcı bir yönetime dönüp dönmeyeceği tartışmaları Fransa’da aydınları ikiye böldü. Filozof Alain Finkielkraut Mısır’da İran gibi, “İslamcıların başa geçeceği bir yönetimin gelebileceğini,” söylerken başka kesimler de Müslüman Kardeşler’in de Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi gibi ılımlı bir çizgi izleyebileceğini savundu.
Mısır’daki halk ayaklanması devam ederken, Müslüman Kardeşler’in önemli bir aktör olarak hükümetle ilk kez masaya oturması Fransa’da ‘İran modeli’ tartışmalarını alevlendirdi. Fransız düşünce dünyasının önemli isimlerinden, Auschwitz kampından sağ kurtulmasıyla bilinen filozof Alain Finkielkraut, Doğu Bloku ülkelerindeki halk hareketlerini desteklediğini, ancak Mısır’ı aynı netlikte desteklemediğini belirterek, “Doğu Bloku ülkelerinde bir demokrasi geleneği olduğunu, Mısır’da böyle bir geleneğin olmadığını, lider adayı El Baradey’in ise, Mısırlı ‘Vaclav Havel’ olmadığını” dile getirdi. Baradey’in Uluslararası Atom Enerji Dairesi başkanıyken, Tahran’ın nükleer çalışmalarını olduğundan daha küçük göstermeye çalıştığını vurgulayan Finkielkraut, “Müslüman Kardeşler AKP ile karşılaştırılıyor. Ama Türkiye’de Mısır’da olmayan son derece ciddi ve meşru bir laik kültür ve kamuoyu var ve AKP bununla birlikte hareket etmek durumunda. Başka bir deyişle Tayyip Erdoğanın ılımlılığı tamamiyle izafi. İran’la yakınlaşmasına bakarsanız bunu görürsünüz zaten. El Baradey demokratik geçişin lideri mi olacak yoksa, İslamcıların saf bir aracı mı?” sözleriyle İslamcı tehlikeye dikkat çekti. Finkielkraut’un sözleri diğer aydın ve düşünürleri ayaklandırdı.
Finkielkraut’un sözlerine en sert tepki bir başka düşünür yazar Jean François Kahn’dan geldi. Kahn, “Müslüman kardeşler’in Mısır’da bir güç olduğu doğru. Ama Mübarek’in toplumu islamlaştırması, kaba diktatörlüğü, yolsuzlukları, sosyal baskısı ve İsrail ile yaptığı işbirliğinin de Müslüman Kardeşler’in yelkenlerini şişirdiği bir gerçek. Mısır halkının demokrasi mücadelesini laiklik ya da başka gerekçeler adına onaylamamak bir ihanettir,” dedi. Kahn, İran’da devrimin Humeyni tarafından çalınmasının sorumluluğunun da Batı’ya ait olduğunu savunarak, “Mısır’da da Şah’ı desteklememiz isteniyor. Ne oldu? İran’da 1950’li yılların başında Doktor Musaddık başa geldi. Petrol şirketlerinin ulusallaştırılmasından, demokratikleşmeye kadar Batı’nın istemediği pek çok iş yapmaya başladı. Sonunda CIA’nın organizasyonuyla General Zahidi darbe yaptı. Şah başa geldi. Carter, Şah’ı korumamalıydı, koruyamazdı. İşte alınması gereken tek ders budur. Alınması gereken ders\ demokratik talepler tıkanırsa, İslamcılar güçlenir,” görüşünü savundu.
Konuya ilişkin tartışmaya katılan stratejist ve yazar Bernard Guetta, Paris’te Amerika’nın Sesi’ne yaptığı değerlendirmede, “Türkiye model olamaz. Çünkü Arap ülkelerinde Türkiye’deki laik ve demokratik gelenek yok,” sözlerine katılmadığını belirtiyor ve Türkiye’nin Arap ülkeleri için gerçek bir model oluşturduğunu savunuyor.
Mısır’da yaşananların Prag Baharı gibi “tam bir Arap baharı” olduğunu dile getiren Bernard Guetta, Mısır’ın demokratikleşme yolunun başında olduğunu, zaman zaman zorlamalar ve geriye dönüşler olabileceğini, Fransız devriminde de geriye dönüşler ve şiddet yaşandığını, ama Mısır’ın asla eskisi gibi olamayacağını dile getirdi.
Mısır halkının 50 yıldır yaşadığı “diktatör mü, İslamcılar mı?” çelişkisine karşı “gençlerin temsil ettiği demokratlar” diye tanımlanabilecek üçüncü bir alternatif doğduğunu dile getiren Guetta, hükümetle pazarlık masasına oturan Müslüman Kardeşler ile başlayan İslam tehlikesi tartışmasının bir süre daha devam edeceğini belirtti. Arap dünyasının gözünü Türkiye modeline çevirdiğini savunan Bernard Guetta, “Tunus’taki Ennahda’nin tamamıyla AKP’yi örnek aldığını, kendini ‘siyasal İslam’ın Vatikanı’ olarak tanımlayan Müslüman Kardeşler’in ise artık ‘Şeriat’ programıyla sokaklara dökülen gençliğin taleplerine yanıt veremeyeceklerini çok iyi gördüklerini dile getirdi.
Bernard Guetta’ya göre, Mısırlı İslamcı hareket bu nedenle ön plana çıkmıyor ve ElBaradey’in adaylığını destekliyor. Tunus’taki Ennahda da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmayacağını açıklıyor. Guetta, Türkiye’deki gibi İslamcıların ‘demokrat Müslümanlara’ dönüştüğü bir demokratikleşme sürecinin Arap dünyasındaki İslamcı hareketler için de zorunlu hale geleceğini dile getiriyor.
Bernard Guetta, Türkiye’nin bu stratejik rolünü gördüğü için her platformda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini savunduğunu, Arap dünyasında olup bitenlerin Türkiye’nin üyeliğini savunanları haklı çıkardığını dile getirdi.