Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, ülkede iç savaş ortamı oluşturulacak şekilde mafya bağlantısıyla 250 bin gencin paramiliter gençlik gücü olarak askeri eğitimden geçirildiğini iddia etti. Yüksek’in iddiasına göre; geçmişte yasadışı, çıkar amaçlı örgütlenme suçlamasıyla mahkum olmuş Sedat Peker’in başlattığı çağrı süreci ve Osmanlı Ocakları adlı dernekle “milli-yerli teşkilat” gerekçesiyle gençlere askeri eğitim veriliyor.
DBP, Kürt sorununda şehirlere taşınmış terör ortamında yeniden müzakere sürecine geçilmesi çağrısını geniş katılımlı bir toplantıyla Diyarbakır’da açıkladı. HDP milletvekilleri Feleknas Uca ve Sibel Yiğitalp ile eski milletvekili Demir Çelik’in de katıldığı toplantıda “paramiliter gençlik gücü” iddiası dikkat çekti.
DBP Eş Genel Başkanı Yüksek, bunun, mafya örgütlenmesi ya da hukuki çerçevede “çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamasından mahkum olmuş Sedat Peker’in öncülüğünde yürütülen bir süreç olduğunu iddia etti.
Son yıllarda AKP’yi desteklemesiyle dikkat çeken ve ülkücü çizgi kökenli Sedat Peker, geçtiğimiz aylarda barış bildirgesi imzalayan akademisyenlerle ilgili olarak “oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş yapacağız” sözleriyle gündeme gelmişti.
Sedat Peker’in Karadeniz başta olmak üzere birçok bölgede mitingler, toplantılar gerçekleştirerek, sokak mafyasına “devletimizin hizmetine girmelisiniz” dediğini kaydeden Kamuran Yüksek, ‘kutsal dava’ olarak adlandırılan süreçte ne olduğunu kısmen öğrendiklerini belirtti. Cumhurbaşkanının ve İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın bilgisi dahilinde bir iç yapılanma süreci bulunduğunu öne süren Yüksek, “250 bine yakın gencin değişik biçimde, paramiliter güç olarak eğitildiğini, askeri eğitim gördüklerini öğreniyoruz. Sokaktaki mafyayı, çeteyi ne yapacaklar? Bu süreç ile bağlantılı Osmanlı Ocakları neye hazırlanıyor? Akla şu soruyor geliyor ki eğer Türkiye’de iç savaş çıkarsa ne yapacaklar? Acaba paramiliter yapıyla ne amaçlanıyor? Saray için muhafız birlikleri mi olacak, İran’daki özel birlikler gibi? Veya olası darbe tartışmalarına karşı kendi askeri hazırlığını mı yapıyor?” diye konuştu.
“Paramiliter gençlik gücü” hakkında ciddi bilgiler elde ettiklerini belirten Yüksek, konuya ilişkin olarak Amerika’nın Sesi’nin sorusu üzerine, bunun araştırılabileceğini ve şu aşamada ayrıntı paylaşmayacağını söyledi.
Öcalan şartıyla müzakere çağrısı
Güneydoğu Anadolu bölgesinde il ve ilçe merkezlerindeki çatışma sürecine dikkat çeken Yüksek, PKK-KCK tarafında müzakere sürecine dönülmesi konusunda İmralı’da tutuklu Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması gerektiğini savundu. Asker, polis ve sivil çok sayıda kişinin öldüğünü ve toplamda 768 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini kaydeden Yüksek, “Kentler boşalmış, sosyal hayat durmuş, göç olmuş durumda. Sistem tümüyle tıkanmış, işlemiyor diye düşünüyoruz. Batıda insanlar sokağa çıkarken tedirgin oluyor. İnsanlar evinde akşam gönül rahatlığıyla çocuğunu sevemiyor, mutlu değil. Savaşta ısrar sonucunda ülkenin geldiği nokta budur” diye konuştu.
Türkiye kamuoyuna da seslenerek, yaşanan savaş süreci hakkında “Bunun bir vatan savaşı değil AKP’nin kendi savaşı, iktidar savaşı olduğunu görüp desteğini çekmesi lazım” diyen Yüksek, “AKP şu anda akıntıya karşı kürek çekiyor. Ne Kürtler'in özgürleşmesini, ne Ortadoğu’da barışın, demokrasinin gelişmesini engelleyebilirler. Tarih bu yönde akıyor, tarihin akışı karşısında durma şansı yok” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanlış bir psikoloji içinde olduğunu söyleyen Yüksek, Kürtler’in kimseyi arkadan hançerlemediğini, ancak Cumhurbaşkanı ve ekibince savaşta ısrar edildiğini iddia etti. Yüksek, olası müzakere sürecini Cumhurbaşkanı’nın engellediğini öne sürdü:
“Öcalan, İmralı’da çözümün muhatabı konumunda. Hükümet ne yapacağını biliyor. Başbakan Davutoğlu, ‘Mayıs 2013 sürecine dönelim’ dedi. İmralı heyeti ise, ‘Dolmabahçe Mutabakatı’na dönelim’ dedi. Ancak bunda bir ortak nokta bulmaya zaman kalmadı. Cumhurbaşkanı araya girdi ve ‘Konuşacak birşey yok’ dedi. Türkiye siyaseti bizce tıkanma yaşıyor, sistem işlemiyor. Cılız da olsa kimi müzakere çabaları etkili oluyor. Şu anda kafa karışıklığı yaşayan devlet yönetimidir. Bazıları bu işin böyle gitmeyeceğini görüyor, ama ertesi gün zılgıt yediğinde etrafında fır dönüyor. Kısa sürede bu yoldan çıkış ihtimalini zayıf görüyoruz.”
Yüksek, Öcalan’ın özgür koşullarda nihai barış sağlanması için müzakere yürütmesi gerektiğini söyledi. Yüksek, hükümet ile Kürt tarafı arasındaki müzakere için mutlaka “üçüncü bir göz” olması gerektiğini de savundu. Yüksek, “Silopi örneği bizce çok şey anlatıyor. Silopi de ‘bitti’ dedikleri yerlerden birisiydi ama tekrar çatışmalar başladı. Kabadayılıkla, naralar atarak olmuyor demek ki. Zafer ilan ettiğiniz yerde neler yaşanıyor? Eğer müzakere sürecine dönülmezse bu gidiş ile süreç, yoksa iç savaş yoluyla dönüşecek. Kürt tarafı, siyasi taraf buna açıkken niye müzakere denenmesin?” diye konuştu.
KCK suçlaması nereden kaynaklanıyor?
Hafta sonunda DBP parti meclisi üyeleri ve belediye başkanlığı sorumlularının KCK üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınmasını değerlendiren Yüksek, “Kamuoyuna sunulan kriminal vakalar meselesi yanlıştır, arkasında siyasi nedenler vardır. Hükümet seçimle elde edemediği belediyelerimizi almak için hazırlık yapıyor. Öne sürdükleri iddiaları kanıtlayamadılar, haftalarca müfettişler geldi belediyelerimizle incelemeler yaptılar” diye konuştu. DBP mensuplarına yönelik KCK üyeliği suçlaması arkasında Hükümetin belediyeleri ele geçirme operasyonu yattığını savunan Yüksek, DBP’li belediyelere şimdi de ‘Şehirlerdeki şiddeti neden önlemediniz?” suçlaması yöneltildiğini belirterek şunları dile getirdi:
“Diyorlar ki ‘Belediyeler gereğini yapsaydı şehirler bu hale gelmezdi.’ Bir ordunuz var, bir de polis ordunuz var sizler engelleyemiyorsunuzşehirlerde yaşananları. Belediyelerimize verilmiş asayiş gibi bir görev var mıdır? yoktur. Belediyelerimizi sorumlu gösterme, zan altında bırakma gayreti içerisine giriyorlar. Tümü yalandan ibarettir. Belediyelerimizin kriminal, hukuk dışı faaliyetleri yoktur. Gazete manşetleriyle operasyonlar yapıyorlar. Şimdi yerel yönetimler komisyonumuza yöneldiler. Belediyelere kayyum atama, eş başkanları görevden alma süreçleri için geliştirdikleri bir operasyon.”
AKP’de görüş ayrılığı var mı?
Yüksek, “AKP’nin kendi içerisinde bütünlüklü olduğunda kanaatinde değiliz. AKP’de, milli görüş ilkelerine bağlı insanlar olduğunu kanaatindeyiz. Ama Erdoğan ve çevresindeki insanlar için ülkeyi refah düzeyine taşıma gayreti kalmadığını düşünüyoruz. Savaşı devam ettirmekte ısrarcı olan bir Cumhurbaşkanı ve ekibi var. Cumhurbaşkanı etrafında oluşmuş bir ittifak var, MHP içinde bir kanat da dahil olmak üzere” diye konuştu. Yüksek, CHP’nin de barıştan yana tutum alamadığını ve kendilerinde hayal kırıklığına yolaçtığını da sözlerine ekledi.
PKK’ya eleştiri yok mu?
Hükümet ve devlet cephesine müzakere çağrısını tekrarlayan Yüksek, Amerika’nın Sesi’nin, “Müzakare sürecine dönüş çağrısında bulunuyorsunuz. Şehirlerde silah yığınağı oluşturmuş PKK neyi amaçlıyordu? PKK’ya söyleyecek sözünüz yok mu?” sorusunu ise özetle şöyle yanıtladı:
“Bu böyle olmak zorunda mıydı? Savaş yoluyla şiddet araçları kullanarak bu meseleye dönmek gerekli miydi? PKK diyor ki ‘Biz Dolmabahçe Mutakabatı, PKK’nın silah bırakma kongresini toplama noktasında iken savaş bize dayatıldı, bundan kaçma şansımız olmadı’. Biz de Türkiye tarafındaki milliyetçi şoven duyguyu tatmin etmek için gece-gündüz PKK’ya şunu söylemek zorunda değiliz. Neredeyse PKK’ya küfretmemiz isteniyor. Biz hakikatten uzaklaşamayız. Türkiye’nin batısını ikna edeceğiz diye hem devlet hem de PKK nezdinde çözüm arayan pozisyonumuzu yitirmemiz daha kötü bir şeydir. Hem devlet hem de PKK için çözüm zemini biz oluyoruz. Çözüm zemini olmak için de adil yaklaşmak zorundayız. Samimi bulması için Türkiye’nin batısı, Hükümet’in ya da MHP’nin diliyle konuşamayız. Samimiyet testi bu değil. Biz sırtımızda yumurta küfesi olduğunu biliyoruz. Ölen insanlar bizim insanlarımızdır. Asıl samimiyet arayışı bizim bu yaklaşımımız olarak görülebilir. Bu zamanda da doğru konuşmak, yaklaşmak önemlidir, barış zamanında da. Aksi gayri ciddiyet, samimiyetsizlik olur. Türkiye toplumu ve devletin bize samimiyetini göstermesi gerekmiyor mu? Yüzyıldır zulme uğrayan, dışlanan, dili yasaklanan, horlanan biziz. Sizin biraz mağdur, mazlum olana kendinizi affettirmeniz gerekmiyor mu? İmha edilen, mağdur olan biz. Samimi olması gereken yine biz. Ama PKK’nın savaş, şiddet dışında buna imkan tanıması için bizim çağrılarımız var.”