Erişilebilirlik

Paris'in Göbeğinde 'İnsanlık Dışı' Göçmen Kampı


Fransa'nın başkenti Paris'te Saint Denis ve Saint Martin kanallarında, su kenarında kurulan yüzlerce çadırda göçmenler, aylardır kentin zenginliğine tezat oluşturan bir sefalet içinde yaşıyor. Paris'in göbeğinde insanlık dışı hijyen ve güvenlik koşullarında hayatta kalmaya çalışan 2 bin 500'ü aşkın göçmen her gün yaşamla ölüm arasında gidip geliyor.

En kötüsünden, ölümlerin başlamasından korkuluyordu ve korkulan oldu. Geçtiğimiz hafta Afgan ve Somali asıllı iki göçmen genç, kampların kurulduğu Saint-Martin ve Saint Denis kanallarında boğularak can verdi. Afgan genç, Saint Martin kanalının sularında umut yolculuğuna son verdi. Geçtiğimiz Pazar günü Saint Denis Kanalı'nda bulunan bir bedeninse, aylar önce ölen ve vücudu artık formunu kaybetmeye başlayan Somalili bir göçmene ait olduğu belirlendi. Talihsiz genç, denizleri aşıp Avrupa'ya geldi ama Paris'in ortasından geçen küçük bir kanalda can verdi.

Aynı son, son derece sınırlı koruma bariyerleri olan, yerleşim yolu değil yürüyüş yolu olarak düşünülen kanalın kenarında yaşayan binlerce göçmen için de her an gerçekleşebilir.

Saint-Denis kanalının kenarına gittiğimizde, aklımıza ilk gelen kampın ne kadar tehlikeli bir yerde kurulduğu oldu. Suyun hemen yanında kurulan çadırlar, yanyana geçilemeyecek kadar dar bir patikanın arkasına dizilmiş. Çoğu zaman kampların arasından, göçmenlerin özel eşyalarına basarak ilerlemek zorunda kalıyorsunuz.

Mahalle sakinleri korku içinde

Kanal kenarında telefonla konuşan, grup halinde oturan, öylece sulara bakan ya da birlikte içen göçmen gençler. Bir kenarda, hijyen koşullarının ağırlığı nedeniyle saçlarını kazıtan bir göçmen. Kanalın karşısındaysa göçmen çadırlarının önünden etrafına şaşkınlıkla bakan bebeğinin pusetini ve alış veriş sepetini iterek geçmeye çalışan bir mahalle sakini. Hem göçmenler, hem mahalle sakinleri için tam anlamıyla bir dram.

Mahalle sakinleri, bir taraftan göçmenler için büyük bir üzüntü duyduklarını söylerken, sokaklarında gezen binlerce yabancıdan korktuklarını da dile getiriyor. Bir kısmı onlarla yaşamak istediğini gösterircesine, kanal kenarında koşuyor, göçmen çadırlarının yanından geçerken, onlara mahallenin bir parçası gibi hiç rahatsız olmadan bakıyor. Henüz mahalle sakinleriyle göçmenler arasında bir çatışma olmamış, ama köprünün hemen yanında Millenaire Alışveriş Merkezi'nde bir cafe'de çalışan genç bir garson bize "her akşam göçmenlerin kendi aralarında büyük kavgalar koptuğunu" anlatıyor.

Cafe'nin biraz ilerisinde yer alan İstanbul Restaurant çalışanı Türkler, göçmenlerin kendi görüş alanlarına girmediğini, varlığından bile haberdar olmadıklarını dile getiriyor.

Gazetecilere de öfke

Mahalle sakinlerini bırakıp göçmenlerin arasına iniyorum. Önce kanalın karşısındaki grup, elimdeki fotoğraf makinasını görerek hakaret dolu laf atıyor ve "çık git buradan gazeteci" diye bağırıyor. Elimle onları selamlayıp yoluma devam edince ilginç bir şekilde tepkiler susuyor ve gözleri üstümde olsa da artık laf atmıyorlar. İzliyorlar sadece.

Bir grup yanıma yaklaşıyor ve "burada fotoğraf ve film çekmek yasak. Kameranı indir" uyarısında bulunuyor. İndiriyorum. O zaman benimle utangaç ve korkulu da olsa diyalog kurmaya başlıyorlar.

Amerika'nın Sesi Paris Muhabiri Arzu Çakır
Amerika'nın Sesi Paris Muhabiri Arzu Çakır

Çadırların arasında, bazen de istemeden göçmenlerin eşyalarına basmak zorunda kalarak ilerliyorum. Etrafımı bir grup sarıyor. Suyun hemen yanındayız, azıcık sendelesek kanala düşeceğim. Ama bu acılı insanların bana birşey yapmayacaklarına güvenerek ilerlemeye devam ediyorum. Belediye bazı noktalara bariyer koysa da suya bu kadar yakın olmak korkutucu. Ve yüzme bilmediği halde gözünü kırpmadan Akdeniz'i geçen göçmenler, burada boğulmaktan korkuyor.

Fas kökenli genç ve hayat dolu iki çocuk yanıma geliyor. Onlarca göçmen arasında yalnızca onların yüzü gülüyor. Fransızcaları iyi derecede olduğu için bana deyim yerindeyse hem mihmandarlık hem tercümanlık yapmaya başlıyorlar. Yalnızca ses kaydı yapmama ve bir kaç fotoğraf çekmeme izin veriyorlar sonunda. Güven verdiğimi anlamanın rahatlığıyla dinlemeye başlıyorum göçmenleri.

Ağır hijyen koşulları

Tek başına, kanal kenarındaki bir şezlongun üzerinde oturan üzgün, yıpranmış, yorgun bir gence yaklaşıyorum. Önce konuşmak istemiyor. Hali yok belli. Gineli ve 22 yaşında olduğunu öğreniyorum. "Akdeniz'i geçtiğini, İtalya'ya ulaştığını, buradan Fransa'ya geldiğini, ancak Dublin Konvansiyonu nedeniyle (Göçmenlerin Avrupa'da geldiği ilk ülkeye kayıt edildiği ve diğer ülkelere başvuru yapmasını engelleyen anlaşma) Fransa'nın kendisine kağıt vermediğini" anlatıyor. Önce Annecy kentine ardından Paris'e gelmiş. Yapayalnız. "Birlikte fotoğraf çekebilir miyiz?" diye soruyorum, "Hayır" diyor.

Bir bölümüyse kirlilik ve hijyen koşulları nedeniyle hastalık kapmaktan korkuyor. Tuvalet ihtiyacını gidermek, traş olmak, duş almak, diş fırçalamak bile çok büyük zorluklar içeriyor.

Şubat ayından buyana, hergün ortalama 80 göçmen bu kamplara dahil oluyor. Bugün sayıları 2 bin 500'ü aştı. Bu göçmenlerin yüzde 60'ı Afrika'dan, Eritreli ya da Sudanlı. Bir bölümü ise, Afgan, Suriyeli, Iraklı ve diğer ülkelerden gelmiş.

Yaşları 16 ve 22 olan iki kafadar Kuzey Afrikalı genç gülümseyerek yaklaşıyor. Biri, nehir kenarında bitlenmemek için kafasını kazıtan bir göçmeni göstererek "Burası yaşanacak bir yer değil. Bakın şu hale. Herşey ortada. Yalnızca tek bir su musluğu var. Duş yok. Binlerce kişi için sadece bir kaç tuvalet var. Her gördüğünüz çadır grubu bir ülkeye ait ve her gece birbirleri arasında kavga oluyor" diye anlatıyor.

Hemen kampların yanında bir elektrik kaynağının etrafında 5-6 genç toplanmış, dünyayla ve içinde yaşadıkları kentle tek bağları olan telefonlarının şarj olmasını bekliyorlar.

Orta yaşlı bir Sudanlı kanalın sularından gözlerini almadan, "Çok zor, bütün gün burada hiçbir şey yapmadan sadece bekliyoruz. Sadece ileride metro durağının olduğu yerde bize yemek dağıtılıyor. Oraya gitmek dışında yaptığımız bir şey yok. Her gece bir kavga oluyor. Çok şiddetli kavgalar. Korkuyorum burada. Ama gidecek başka bir yer de yok. Bunca yolu bunun için mi aştım" sözleriyle yaşadıklarını anlatıyor.

Kamp civarında belediye yalnızca 10 mobil tuvalet kurabilmiş. Hijyen koşullarının ötesinde, ülkelerinde ve göç yolunda yaşadıkları travmalar nedeniyle pek çoğunun psikolojik desteğe ihtiyacı var. Ama böyle bir destek de verilmiyor. Yalnızca 10 kadar gönüllü dernek, onlara giyinmeleri, beslenmeleri ve resmi işlemlerini görebilmeleri için yardımcı oluyor.

Derneklerin çığlığı

Fransa, France Terre d'Asil (Mülteci Vatanı Fransa) Derneği Başkanı Pierre Henry, kanalda boğulan iki gencin durumuyla ilgili olarak Fransız medyasına "Maalesef öngörülen kazalar bunlar. Bizim gibi bir ülkede böyle bir kamp olamaz. Aylardır yetkililerden bu insanlara yer göstermelerini istiyoruz. En kötüsünü bekliyorduk. En kötüsü de oldu" dedi.

Kampı defalarca ziyaret eden Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, İçişleri Bakanlığı'na ve Başbakan'a onlarca mektup yazarak, çare bulmalarını istedi. Ancak kulislerden sızan dedikodular, Paris belediyesini almak isteyen iktidar partisinin bilerek Anne Hidalgo'yu bu krizle baş başa bıraktığını gösteriyor. Hükümet 2015'ten bu yana 30 kadar kampı boşalttı ancak bu insanlara yer gösterilemediği için sürekli yeni bir mekanda kamp kuruyorlar. Paris'in göbeğinde sefaleti yaşayan göçmenler, artık umutsuzca kendilerine yer gösterilmesini bekliyor.

STÜDYO VOA

Adams soruşturmasında sorgulanacak yeni Türk işadamları var mı? – 30 Eylül
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG