WASHINGTON, DC —
Türkiye’de Gezi protestoları sonrasında ve yolsuzluk skandalıyla birlikte, siyasetin ekonomi üzerindeki etkisi hissedilmeye başladı. Amerika Merkez Bankası’nın Mayıs ayında varlık alımlarını azaltmaya gideceğini açıklaması da aynı dönemlerde Türkiye’de finans ve para piyasalarında yankı buldu. Bazı çevrelerde Gezi Parkı sonrasında Türkiye’den 1 milyon dolara yakın fonun çıkış yaptığına dikkat çekilirken, yolsuzluk skandalının ilk günlerinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, soruşturmaların maliyetinin 100 milyon lirayı aştığını söyledi. Yolsuzluk skandalından bu yana Türk Lirası Amerikan Doları karşısında rekor düzeyde değer kaybetti. Istanbul Analytics ekonomistlerinden Murat Üçer, siyasi gelişmelerin ekonomi üzerinde bundan sonra nasıl bir etkisi olacağını Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi. Melek Çağlar’ın yaptığı söyleşinin ses dosyasına (aşağıdaki) link’ten ulaşabilirsiniz.
Söyleşiden alıntıları ise aşağıda okuyabilirsiniz.
Melek Çağlar - Türkiye’deki son siyasi gelişmeler, önümüzdeki dönemde Türk ekonomisinde nasıl bir etki yaratacak?
Murat Üçer - Siyasi istikrar, yabancı yatırımcı için her zaman önemli oldu. Türkiye, büyümek için büyük ölçüde dışarıdan finansman ihtiyacında olan bir ülke. Siyasetin çok karışık sinyaller verdiği bir ortamda yabancı yatırımcı ister istemez korkuyor, ürküyor, anlayamıyor. Anlayamadığı şeyden de uzak duruyor. Dolayısıyla bu, cari açığın finanse edilebilirliğini; bu da büyüme potansiyelini çok yakından etkiliyor. Bu açıdan siyasi istikrarın tekrar oluşması çok önemli.
“Siyasi istikrarsızlık ortamında büyüme hedefleri tutturulamayabilir”
Melek Çağlar - Dünya Bankası Ocak ayında Türkiye için büyüme tahmini revize edip %3,2’ye yükseltmişti, ancak siyasi kriz önümüzdeki aylara da yayılırsa bu tahmin hala tutturulabilir mi?
Murat Üçer - Bence bu mümkün, biz zaten %3-%3,5 büyüme oranı tahminiyle çalışıyorduk, bu konuda genel bir konsensüs vardı. Ancak bu oran ciddi bir istikrarsızlık ortamında tutturulabilecek bir büyüme oranı değil. Çünkü %3-%3,5 büyüme oranı için bile milli gelirin %6-%6,5’i kadar, yani 50-55 milyar Dolar kadar cari açığı finanse edebilmesi gerekiyor. Ama siyasi istikrarsızlığın devamında yabancı yatırım hareketi nasıl olur kestirmek zor. Ayrıca içeride insanların güveni sarsıldığı için yatırım ve tüketim talebi de olumsuz etkileniyor. Bunları alt alta koyduğumuzda %3 gibi bir büyüme oranı bile siyasi istikrarsızlık durumunda bence çok iyimser kalıyor.
“Yabancı yatırım gelmezse Türkiye daralmak zorunda kalabilir”
Melek Çağlar - Siyasi krizin kısa sürede aşılamaması durumunda yabancı para akışı sekteye uğrarsa hükümet cari açıkların kapatılmasında hangi adımları atabilir, atmalıdır?
Murat Üçer - Elbette burada çok karamsar bir tablo çizmemek gerekir. Hala dünyada belli bir oranda likidite var, dünyada gevşek para politikaları hala devam ediyor, o yüzden fazla bir daralma olmayacak. Ancak öte yandan eğer finansman bir türlü Türkiye’ye yolunu bulmuyorsa, bu durumda Türkiye’nin bu sorunu daralmayla çözmesi gerekecek, çünkü cari açık vermememiz gerekecek, cari açık vermemek demek de zaten daralmak demek. Bunun başka bir yolu yok, çünkü hükümetin veya özel sektörün elinde başka bir araç yok.
“Merkez Bankası’nın faizi yükseltmesi gerekecek”
Melek Çağlar - Merkez Bankası’na bakacak olursak, bankanın önümüzdeki dönemlerde izleyeceği politika ne olmalı?
Murat Üçer - Merkez Bankası aslında kurdaki zayıflamaya oldukça yüksek bir tolerans gösterdi. Yani düşündüğünüz zaman Nisan’da Dolar/Euro sepeti 2.05 düzeyindeydi, bu şu anda 2,5’lara geldi, yani kurda %25’lere varan bir değer kaybı var. Merkez Bankası, aslında bir ölçüde, siyaseti bir kenara bırakırsak, bir tercih ortaya koydu ve dedi ki, “Ben bu işi kur tarafından çözeceğim ve faizi çok agresif olarak kullanmayacağım.” Merkez Bankası böyle bir tercih koydu. Bu durumda ne oldu? Faiz fazla yükselmeyince ekonomi iyi-kötü büyümeye devam etti. Bu, işin iyi tarafı, tabii bir de negatif tarafı var. Nedir negatif taraf? Kur çok zayıflayınca, Türkiye’de şirketlerin açık pozisyonları var, yani döviz yükümlülükleri döviz varlıklarından çok daha yüksek. Buna baktığınız zaman tabii şirketler hırpalanıyor, bilançolar hırpalanıyor. Bu, küçümsenecek bir durum değil. Ayrıca enflasyon hedefinizin inandırıcılığı da kalmıyor. Çünkü siz kuru bıraktıkça, enflasyon %7-%8’lere oturuyor. Bu şekilde de sizin %5 gibi bir hedefi telaffuz etmeniz bile inandırıcı olmuyor. Finansal piyasalar biraz tedirginleşiyor, çünkü kurun sürekli yukarıya gitmesine alışık değiller. Şimdi Merkez Bankası sürekli bu şekilde yapmaya devam ederse ben açıkçası bazı açılardan endişeliyim. Çünkü enflasyon, bilançolar ve finansal piyasaların buna tepkisi karmaşık hale gelebilir. O yüzden Merkez Bankası’nın bir noktada çok keskin bir faiz hareketi yapmasını bekliyorum, hatta bunu bir zamandır bekliyoruz. Merkez Bankası’nın bunu yapmak istememesinin iki nedeni var. Birincisi, büyümeden endişeli zira büyüme o kadar güçlü değil. Bir de faiz artırmaya gerek olduğunu düşünmüyor çünkü bu şokların geçici olduğunu düşünüyor. Yani Merkez Bankası tekrar küresel likiditenin bol olduğu, siyasi risklerin kontrol edilebilir olduğu bir ortama geri dönüleceğini düşünüyor. Ancak ben bu kanıda değilim. FED’in varlık alımlarını azaltma kararı ve içerideki siyasi resim aslında bu şokun geçici değil kalıcı olduğu izlenimini yaratıyor bende. Dolayısıyla bence bir faiz hareketi gerekecek. Bence Merkez Bankası’nın 100,200 hatta 300 puanlık bir faiz hareketiyle bunun sonunu getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, maliyetler, tahribat getiriyi geçmiş olacak.
Söyleşiden alıntıları ise aşağıda okuyabilirsiniz.
Melek Çağlar - Türkiye’deki son siyasi gelişmeler, önümüzdeki dönemde Türk ekonomisinde nasıl bir etki yaratacak?
Murat Üçer - Siyasi istikrar, yabancı yatırımcı için her zaman önemli oldu. Türkiye, büyümek için büyük ölçüde dışarıdan finansman ihtiyacında olan bir ülke. Siyasetin çok karışık sinyaller verdiği bir ortamda yabancı yatırımcı ister istemez korkuyor, ürküyor, anlayamıyor. Anlayamadığı şeyden de uzak duruyor. Dolayısıyla bu, cari açığın finanse edilebilirliğini; bu da büyüme potansiyelini çok yakından etkiliyor. Bu açıdan siyasi istikrarın tekrar oluşması çok önemli.
“Siyasi istikrarsızlık ortamında büyüme hedefleri tutturulamayabilir”
Melek Çağlar - Dünya Bankası Ocak ayında Türkiye için büyüme tahmini revize edip %3,2’ye yükseltmişti, ancak siyasi kriz önümüzdeki aylara da yayılırsa bu tahmin hala tutturulabilir mi?
Murat Üçer - Bence bu mümkün, biz zaten %3-%3,5 büyüme oranı tahminiyle çalışıyorduk, bu konuda genel bir konsensüs vardı. Ancak bu oran ciddi bir istikrarsızlık ortamında tutturulabilecek bir büyüme oranı değil. Çünkü %3-%3,5 büyüme oranı için bile milli gelirin %6-%6,5’i kadar, yani 50-55 milyar Dolar kadar cari açığı finanse edebilmesi gerekiyor. Ama siyasi istikrarsızlığın devamında yabancı yatırım hareketi nasıl olur kestirmek zor. Ayrıca içeride insanların güveni sarsıldığı için yatırım ve tüketim talebi de olumsuz etkileniyor. Bunları alt alta koyduğumuzda %3 gibi bir büyüme oranı bile siyasi istikrarsızlık durumunda bence çok iyimser kalıyor.
“Yabancı yatırım gelmezse Türkiye daralmak zorunda kalabilir”
Melek Çağlar - Siyasi krizin kısa sürede aşılamaması durumunda yabancı para akışı sekteye uğrarsa hükümet cari açıkların kapatılmasında hangi adımları atabilir, atmalıdır?
Murat Üçer - Elbette burada çok karamsar bir tablo çizmemek gerekir. Hala dünyada belli bir oranda likidite var, dünyada gevşek para politikaları hala devam ediyor, o yüzden fazla bir daralma olmayacak. Ancak öte yandan eğer finansman bir türlü Türkiye’ye yolunu bulmuyorsa, bu durumda Türkiye’nin bu sorunu daralmayla çözmesi gerekecek, çünkü cari açık vermememiz gerekecek, cari açık vermemek demek de zaten daralmak demek. Bunun başka bir yolu yok, çünkü hükümetin veya özel sektörün elinde başka bir araç yok.
“Merkez Bankası’nın faizi yükseltmesi gerekecek”
Melek Çağlar - Merkez Bankası’na bakacak olursak, bankanın önümüzdeki dönemlerde izleyeceği politika ne olmalı?
Murat Üçer - Merkez Bankası aslında kurdaki zayıflamaya oldukça yüksek bir tolerans gösterdi. Yani düşündüğünüz zaman Nisan’da Dolar/Euro sepeti 2.05 düzeyindeydi, bu şu anda 2,5’lara geldi, yani kurda %25’lere varan bir değer kaybı var. Merkez Bankası, aslında bir ölçüde, siyaseti bir kenara bırakırsak, bir tercih ortaya koydu ve dedi ki, “Ben bu işi kur tarafından çözeceğim ve faizi çok agresif olarak kullanmayacağım.” Merkez Bankası böyle bir tercih koydu. Bu durumda ne oldu? Faiz fazla yükselmeyince ekonomi iyi-kötü büyümeye devam etti. Bu, işin iyi tarafı, tabii bir de negatif tarafı var. Nedir negatif taraf? Kur çok zayıflayınca, Türkiye’de şirketlerin açık pozisyonları var, yani döviz yükümlülükleri döviz varlıklarından çok daha yüksek. Buna baktığınız zaman tabii şirketler hırpalanıyor, bilançolar hırpalanıyor. Bu, küçümsenecek bir durum değil. Ayrıca enflasyon hedefinizin inandırıcılığı da kalmıyor. Çünkü siz kuru bıraktıkça, enflasyon %7-%8’lere oturuyor. Bu şekilde de sizin %5 gibi bir hedefi telaffuz etmeniz bile inandırıcı olmuyor. Finansal piyasalar biraz tedirginleşiyor, çünkü kurun sürekli yukarıya gitmesine alışık değiller. Şimdi Merkez Bankası sürekli bu şekilde yapmaya devam ederse ben açıkçası bazı açılardan endişeliyim. Çünkü enflasyon, bilançolar ve finansal piyasaların buna tepkisi karmaşık hale gelebilir. O yüzden Merkez Bankası’nın bir noktada çok keskin bir faiz hareketi yapmasını bekliyorum, hatta bunu bir zamandır bekliyoruz. Merkez Bankası’nın bunu yapmak istememesinin iki nedeni var. Birincisi, büyümeden endişeli zira büyüme o kadar güçlü değil. Bir de faiz artırmaya gerek olduğunu düşünmüyor çünkü bu şokların geçici olduğunu düşünüyor. Yani Merkez Bankası tekrar küresel likiditenin bol olduğu, siyasi risklerin kontrol edilebilir olduğu bir ortama geri dönüleceğini düşünüyor. Ancak ben bu kanıda değilim. FED’in varlık alımlarını azaltma kararı ve içerideki siyasi resim aslında bu şokun geçici değil kalıcı olduğu izlenimini yaratıyor bende. Dolayısıyla bence bir faiz hareketi gerekecek. Bence Merkez Bankası’nın 100,200 hatta 300 puanlık bir faiz hareketiyle bunun sonunu getirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, maliyetler, tahribat getiriyi geçmiş olacak.