İstanbul’da İran’la yapılan görüşmeleri değerlendiren Amerikalı uzmanlar, tarafların süreci zamana yaymaya çalıştığını söyledi. Dün Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda yapılan oturumda İstanbul zirvesinden çıkan sonuç değerlendirildi.
Hafta sonu İstanbul’da Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya’yla İran arasında yapılan müzakerelerin yapıcı olduğu, görüşmelere 23 Mayıs’ta Bağdat’ta devam edileceği açıklandı. Yani İran’ın nükleer programı konusundaki müzakere süreci yeniden canlanmış oldu ve devam edecek gibi görünüyor.
Tufts Üniversitesi öğretim üyesi Vali Nasr, İran’ın nükleer programı konusunda tarafların statükonun devamı – diğer bir deyişle, Kasım ayında yapılacak Amerikan genel seçimlerini geçmesini beklediğini savundu: “Esasen, hem İranlılar tarafından, hem de Amerika tarafından masada olan şey büyük bir atılım, büyük bir anlaşma değil. Masada olan şey statükonun devamıdır. İstanbul zirvesinin amacı buydu. Ben Amerikan başkanının Kasım ayından önce bir uzlaşma aradığını düşünmüyorum. Çünkü Amerika’daki siyasi ortam böyle bir anlaşmanın benimsenmesini zorlaştırıyor. Böyle bir anlaşma, İran sorununu başkanlık seçim kampanyasının öncelikli konusu haline getirir. Uzlaşmaya varıldığı takdirde anlaşmanın savunulması gerekir. Yani bir şekilde bir gelişme olduğunun görülmesi, ama anlaşmanın sağlanmaması daha avantajlı. İranlılar da bu görüşte. Yani anlaşmaya varılmaması konusunda uzlaştılar mı, esas soru bu.”
Nasr’a göre taraflar müzakerelerde bir orta yol izliyor: yani ne sorunun tamamen çözülmesini ne de savaş çıkmasını istiyorlar. Nasr, Amerika’da Kasım ayında yapılacak seçimlerin atlatılmasının, her iki tarafın da çıkarına olduğunu ve bu görüşün benimsendiğini düşünüyor.
Zaten kırmızı çizgi, İran’ın nükleer silah edinmesi veya nükleer silah üretebilecek kapasiteye ulaşması… Carnegie Vakfı Başkan Yardımcısı George Perkovich de İran’ın bu kırmızı çizgilere yakınlaşmayı hedeflediğini, çizgiyi aşma niyetinde olmadığını düşünüyor: “Bence İran 2003 yılından bu yana, nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasının şartlarını kendince ihlal etmeden, nükleer silah geliştirme seçeneğine sahip olabilmek için kapasitesini olabildiğince geliştirmek istiyor.”
Perkovich İran’ın silahlanma kararı almadığını düşünüyor.
Dış İlişkiler Konseyi uzmanı Ray Takeyh de İran’ın uzun vadede böyle bir strateji izlediğini, kısa vadedeyse ekonomik baskıyı hafifletmeye çalıştığını söyledi: “Bu ihtilaf hangi aşamada olursa olsun diplomatik süreç vazgeçilmez bir şey. Bu sonuçsuz kalsa bile öyle. Çünkü tarafların sakinleşmesini, birbirlerini test etmesini sağlıyor. Sonuçsuz olsun, süresiz olsun, diplomatik süreç son derece faydalı. P5+1 ülkelerinin hedefi belli, kısa vadede İran’ın nükleer programını sınırlandırmak; uzun vadede de uzlaşmaya varmak.”
Özetle, Carnegie Vakfı’nda konuşan uzmanların birleştiği nokta şu: Sürecin bir şekilde devam etmesi, uzaması için çalışılıyor. Anlaşmazlığın askeri ihtilafa dönüşmesinin engellenmesi esas… Amerika ve Batılı ülkeler İran’ın nükleer silah edinmesini kabul etmeyeceği gibi Tahran hükümetinin nükleer programından tamamen vazgeçmesi de beklenmemeli… Ve uzmanlara göre bu noktalar tüm kesimlerce benimsenmiş durumda.