Donald Trump’ın 2005 yılına ait kadınlara karşı müstehcen ifadelerinin yer aldığı ses kaydının ortaya çıkmasından sonra şimdi de Amerikan gazetelerinde ardı ardına geçmişte Trump’ın tacizine ya da cinsel saldırısına uğradığını öne süren kadınların hikayeleri yayımlanıyor.
Önce New York Times ve Palm Beach Post gazeteleri, Trump’ın kendilerine uygunsuz şekilde dokunduğunu iddia eden üç kadının hikayesine yer verirken, daha sonra da, People Magazine dergisinin bir muhabiri milyarder işadamı ve eşi Melania Trump’la Florida’daki konutlarında röportaj yaparken Trump’ın cinsel saldırısına uğradığını öne sürdü. Trump’ın tacizine uğradığını iddia eden kadınların sayısının giderek arttığı yönünde haberler de yer aldı.
Eğer bu haberler doğruysa, Trump’ın son tartışmada, ses kaydındaki müstehcen ifadelere atfen söylediği ve Bill Clinton’ı hedef aldığı, “benimkiler sadece sözden ibaret, Bill Clinton’ınkiler ise icraat” sözü geçerliliğini yitirmiş olacak.
Trump son haberlere sert tepki verdi. İddiaları “tamamen uydurma” olarak niteleyen ve New York Times gazetesine dava açma tehdidinde bulunan Trump,medyayı taraf tutmakla suçladı. Ayrıca bugünkü mitinginde yaptığı konuşmada, kendisini tacizle suçlayan kadınlardan birisi için, "Ona bir bakın...Sanmıyorum" demesi geniş yankı buldu.
Trump kampanyası, video kaydının ortaya çıkmasından bu yana dikkatleri Bill Clinton’ın geçmişteki vakalarına ve Hillary Clinton’ın eşinin tacizine uğradığı iddia edilen kadınlara tehditlerine çekerek durumdan kurtulmaya çalışıyor. Kendi tabanına özellikle hitap edecek şekilde, mesela başkan olduğu takdirde Clinton’a, e-postalarını gizlediği gerekçesiyle hapse attırma tehdidi gibi saldırgan söylemlere başvuruyor. Aslında kimilerine göre, Trump’ın amacı, Clinton’a da sempatinin yüksek olmadığını hesaba katarak, özellikle genç seçmeni küstürerek, kendisine oy toplayamasa bile en azından sandığa gelmemelerini sağlamak. Seçimlere katılımın az olması Demokratlar’ın işine gelmiyor.
Trump şimdi de, Temsilciler Meclisi Başkanı Paul Ryan başta olmak üzere kendisine tepki gösteren ya da desteğini çeken, hatta adaylıktan çekilmesini isteyen partinin önde gelenlerine karşı adeta savaş açtı.
Trump’ın, “prangalardan nihayet kurtulmam çok iyi oldu, şimdi Amerika için istediğim gibi savaşabilirim şeklindeki” tweet’i partinin adeta bir iç savaşa sürüklenmekte olduğunun işareti olarak algılandı.
Kulislerde, Trump’ın destekçilerinin şimdi bu Cumhuriyetçilere karşı tavır alacağı ve Kongre’deki koltuklarını korumak için yarışanların bu umutlarına da sekte vurabileceği konuşuluyor. Yani partinin kimi liderleri arasında, “Trump sadece kendini yakmakla kalmıyor, Cumhuriyetçilerin Kongre’deki çoğunluğunu da yakacak” endişesi belirmeye başladı. Trump’ın bu son saldırılarıyla adeta “kamikazelik” yaptığı yorumları yapılıyor.
Cumhuriyetçi Parti’daki bu karışıklıktan en fazla fayda gören isim ise kuşkusuz Hillary Clinton. Demokrat başkan adayı, Trump’ın başkan olabilecek kapasitede olmadığı mesajını daha da güçlü şekilde veriyor bugünlerde. Demokrat cephenin, Cumhuriyetçi Parti içerisindeki bölünmeden de istifade etmeye, Trump’tan kopuşlarının sayısının artmasını sağlamaya çalıştığını görüyoruz. Kongre’de 2010 yılında kaybedilen çoğunluğu yeniden ele geçirmede de bu durumu bir fırsat olarak görüyor Demokratlar ve bu fırsatı kaçırmamamakta kararlı.
Ancak Clinton’ın bugünlerde uğraşmak durumunda kaldığı bir mesele , WikiLeaks’ın Demokrat Parti’nin e-postalarını yayımlaması. Kampanya sorumlularının yazışmalarından, Clinton’ın medyaya direnen, sıradan Amerikalılar’dan kopuk bir tarz sergileyen ve seçmenlerle iyi iletişim kurup mesajını doğru şekilde aktarmayı başaramayan bir aday tablosu ortaya çıkıyor. Zaten seçmenin Clinton’a karşı güven sorunu olduğu biliniyor. Demokratlar, e-postaların “hack”lenmesinden Rusya’yı sorumlu tutuyor ve konuyu Trump’la da ilişkilendiriyor. Trump’ın video kaydının sızmasından hemen sonra e-postaların yayımlanmasının tesadüf olmadığını öne sürüyor. Trump ise e-posta konusunun üzerine gitmeye kararlı görünüyor.
Son yayınlanan anket sonuçları da Trump açısından pek parlak değil. Amerikan seçimlerinde sonucunun eyaletlerden alınan delegelere göre belirlendiğini düşünüldüğünde, Pennsylvania, Michigan ve Wisconsin en kritik üç eyalet olarak öne çıkıyor.
CNN’in seçim haritasından yola çıkarak yaptığı analize göre, Trump diğer bütün kararsız eyaletleri alsa bile, başkanlık için gereken 270 delege çoğunluğuna ulaşmak için bu üç eyaletten en az birini almak zorunda ve bu üç eyalette de Clinton’ın şu anda açık ara üstünlüğü var. İki aday arasında Pennsylvania’da 9, Michigan’da 11, Wisconsin’de de 7 puanlık fark bulunuyor. Ülke geneline bakıldığında da, WSJ/NBC’nin son tartışmadan sonraki anketine göre Clinton, Trump’ın 9 puan önünde. Bu fark tartışmadan önce, Trump’ın ses kaydından ise sonraki ankette 11 puandı, yani Trump’ın tartışmadan sonra arayı biraz kapattığı görülüyor.
Ama seçime sadece 4 hafta kaldı ve bu 4 haftada Trump’ın artık arayı kapatmak değil, atağa geçmesi gerekiyor ve partisindeki bu iç savaş hali devam ederken, hakkında sürekli olumsuz haberler, cinsel taciz iddiaları havada uçuşurken, bunu yapması olağanüstü bir çaba gerektirecek.
Amerika tarihinde belki de görülmemiş, sıradışı bir seçim kampanyası geçiriyor. Seçime 4 hafta kala adayların başkan olmaları halinde izleyeceği politikalardan ziyade, kadınlara taciz iddiaları, gizli ses kayıtları, hapse attırma tehditleri, parti içerisindeki kavga, Rusya’nın ilk kez Amerika’da bir seçime müdahale ettiği gibi konular konuşuluyor. Trump bu meydan okuyan tavrıyla tahminleri boşa çıkarıp 8 Kasım’da zaferini ilan edecek mi, yoksa anketlerdeki gidişatın devam etmesiyle ABD tarihinde ilk kez bir kadın başkan mı seçecek, bu sorunun yanıtının öğrenilmesine 1 aydan az bir süre kaldı.