Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye sınır ötesi askeri operasyon düzenlenebilmesiyle ilgili Hükümet’i yetkilendiren tezkereye Meclis’ten onay çıkmasıyla birlikte gözler bölgedeki olası askeri operasyonlara çevrildi.
TBMM, açılış günü 1 Ekim’de CHP’nin destek vermesiyle AKP ve MHP oylarıyla Irak ve Suriye yetki tezkeresine onay verdi. Bu onayla birlikte halen Suriye’de yürütülen Fırat Kalkanı Operasyonu’nun önümüzdeki 1 yıl içerisinde gerektiği sürece sürdürülmesi kararı, yeniden Hükümet’in yetkisinde. Şimdi Hükümet’in bu yetkiyi, olası Musul Operasyonu’nda nasıl kullanacağı merak konusu.
TOBB-ETÜ öğretim üyesi ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) uzmanı Nihat Ali Özcan, Irak ve Suriye’deki askeri operasyonlara ilişkin Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtladı.
Irak topraklarında DEAŞ’a karşı Musul’da yapılacak askeri harekat için Suriye ile birlikte planlama yapılması gerektiğini vurgulayan Nihat Ali Özcan, DEAŞ’ın Irak ve Suriye sınırındaki hareket kabiliyetini işaret ederek, Musul’un tek başına ele alınamayacağını söyledi. Aksi takdirde farklı biçimlerle sorunlarla karşılaşılabileceğini kaydeden Özcan, “Bu bakımdan bölgedeki diplomatik trafik hızlandıkça Barzani’nin Türkiye’ye gelip-gidişi,ABD’nin gidiş-gelişindeki artış dikkate alındığında önümüzdeki haftalar içerisinde böyle bir harekat başlayabilir diye düşünüyorum” görüşünü aktardı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), Musul Operasyonu’nda askeri varlığıyla rol alması ihtimalini değerlendiren Özcan, Musul’daki gelişmeler için tabloyu şöyle ifade etti:
“TSK’nın Musul’da operasyonun bir parçası haline gelmesi, bölgede operasyonu yürütecek diğer aktörlerin bunu kabul etmesiyle ilişkili. Bir anlamda Bağdat Merkezi Hükümeti’nin buna rıza göstermesi, öte yandan da bunun planlamasıyla uğraşan Amerikan tarafı yaklaşımına da bağlı. Ancak Türk tarafı, belli bir miktarda askeri bir güçle bu operasyona katılabileceğinin işaretini veriyor. Belirttiğiniz gibi TBMM’den TSK’nın Irak ve Suriye’de görevlendirilmesiyle ilgili yetki tezkeresinin Hükümet’e verilmesiyle birlikte. Ama Türk tarafının istekli olması problemi çözmüyor. Önemli olan sahadaki diğer aktörlerin Türk tarafının buna dahil olmasının çıkarabileceği pürüzler ile dahil olmazsa görülecek kuvvet açığı bağlamında baktığınızda, ben Türk tarafının Musul’da fiilen operasyona katılmayacağını çünkü bunun bölgedeki diğer aktörler tarafından kabul görmeyeceğini ama gerektiğinde ateş desteği konusunda ve oradaki yerel unsurların eğitimi konusunda katkılarını sürdüreceğini düşünüyorum.”
TSK, Suriye’de ne zamana kadar kalacak?
Geçtiğimiz günlerde üst düzey bir yetkili tarafından da vurgulandığı üzere başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP Hükümeti’nin, Fırat Kalkanı Operasyonu ile ilgili tavrı “TSK’nın gerektiği sürece Suriye’de topraklarında kalması” olarak açıklanıyor. Ancak TSK’nın, Suriye’deki varlığı açısından “gerekli süre” tartışmalı görünüyor.
TSK’nın ne zamana kadar Suriye’de kalması gerektiğini sorduğumuz Özcan ise, bunun Suriye’deki çatışma ortamı ve taraflar dikkate alındığında kısa süre olamayacağı görüşünde. Özcan, “Bu süre, siyasi otorite tarafından ifade edildiği üzere gerektiği kadar noktasından bakarsanız bence en az 15-20 yıl olması gerekiyor. Sebebi şu; Suriye’de meşru bir otorite kurulup, bütün bu gruplar yönetime dahil olup ve bütün bu gruplar meşru pozisyonlarına sahip olup bir arada yaşama iradesini gösterdiği ana kadar Suriye’deki çatışmalar devam edecek. Dolayısıyla Türk tarafı da kendisince desteklenen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) olarak tanımlanan gruplar, bu coğrafyada oturduğu sürece ve Türkiye ile işbirliği sürdüğü müddetçe kendi askerlerini ve ordusunu burada tutmak zorunda kalacak” dedi.
Kürtler ile ilişkiler nasıl gelişecek?
Türkiye’nin Irak’ta Mesut Barzani yönetimiyle işbirliği söz konusu iken; Suriye’de ise Kürtleri temsil iddiasındaki PYD’ye yönelik“terör örgütü” tanımlaması mevcut. Bu çerçevede, olası askeri operasyonlar açısından Kürtler ile ilişkilerin nasıl gelişeceği konusunu da sorduğumuz Nihat Ali Özcan, Kürtler arasındaki görüş ayrılıklarına dikkat çekti. Özcan, Kürtler boyutuyla bölgedeki durumu şöyle değerlendirdi:
“Kürtler kavramına detaylı olarak baktığımızda, Kürtlerin kendi içerisinde bir bütünlük arz etmediğini, hem politik hedefler bakımından hem de yaşadıkları ülkelerde hukuki pozisyonları bakımından farklılıklar gösterdiklerini görüyoruz. Şimdi Kuzey Irak’taki Barzani Hükümeti’nin ve Barzani’nin etkinliği ile hukuki statüsü; Suriye’deki Kürtlerden farklı. Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin politik gücünün çoğunlukta PKK’nın elinde olması ve yönlendirmesiyle hareket edilmesi Türkiye’nin tepkisini çekiyor. Türkiye tarafında ise çatışmalar devam ediyor. Suriye’de PKK tarafından temsil eden Kürtlerin politik anlamda hedefler ve yöntemler konusunda da Barzani ile anlaşılamadığını görüyoruz. Bu çerçeveden bakıldığında, 21’nci yüzyılda hem bölgesel koşulları hem de uluslararası ilişkileri karmaşık hale getiren bir süreçten geçiyoruz. Bu süreçte, her ne kadar sıfat olarak Kürtler olarak tanımlansa da aynı sıfat altındaki aynı etnik grubun farklı parçalarının farklı siyasi hedeflere farklı yöntemlerle odaklandığı bir süreçten geçiyoruz. Dolayısıyla bir ikilem gibi görünse de yereldeki gerçeklik noktasında ilginç bir durum.”