Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof.Dr. Hasan Ünal, Türk dış politikasında 15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından son tabloyu değerlendirdi. Ünal'a göre Türkiye Cumhuriyeti’nin 93’üncü yılında, Ankara’nın Batı ile müttefiklik ilişkilerindeki mevcut kırılmalar gittikçe derinleşiyor.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Ünal, “Türk dış politikasında belirgin çizgiler var artık” diyerek neden Ankara’nın Rusya ile ciddi yakınlaşma sürecinde olduğunu anlattı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bugüne Türkiye’nin Moskova ile iyi ilişkiler yürüttüğünü kaydeden Ünal, “Son olarak Suriye krizine rağmen ilişkiler iyi götürülmemişti. Suriye’de askeri uçak düşürülmesiyle ilgili kriz dışında zaten iyiydi. Ama bunun detayına baktığımızda ekonomik ve ticari ilişkiler, bölgesel koşullar itibariyle iyiydi. Buna fark edilmeyen bir boyut daha ekleyebiliriz, o da insani boyut. Yaklaşık 20 yıldır Rusya Federasyonu vatandaşları ile Türkler çok iyi anlaşıyor. 100 bini aşkın evlilik var. İki ülke arasında seyahat isteklerinde de olağanüstülük görülüyor. Ticari boyutu yanında insanlar genel hatlarıyla birbirlerini seviyorlar” dedi.
Türkiye’nin 1950’li yıllardan beri Batı Bloku içerisinde yer aldığını belirten Ünal, ancak insani boyutuyla da Ruslar ile benzer bir ilişkiyi Batılılarla gözlemlemediğini ve mesela kalıcı evliliklere de sayısal olarak az rastlandığını ifade etti.
Rusya ile Türkiye arasında ise, soğuk savaş döneminde dahi yakın işbirliği mümkün iken Batı Bloku ile sert sorunlar yaşandığını belirten Ünal, “Johnson Mektubu ardından Türkiye, ilişkilerini 1965 yılından itibaren Rusya ile düzeltme harekatı başlatmıştı. Ve 1980’e değin 15 yıllık süreçte Türkiye, bütün 3. dünya ülkelerine yapılan toplamdan daha fazla yardım alan ülke konuma gelebilmişti. Ama NATO müttefiği olarak Türkiye ile Rusya arasında “tehdit algılama” sorunu devam ediyordu” anımsatması yaptı.
Bugün artık ordusu güçlü olsa da Rusya’nın Türkiye’ye bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu iddia etmenin zor olduğunu söyleyen Ünal,“Bu çok önemli bir değişim. Ne Rusya’nın Türkiye’ye bir tehdit oluşturduğunu ne de Türkiye’nin de Batılılar yoluyla Rusya’nın güvenliğine bir tehdit oluşturduğunu düşünmek mümkün. NATO’nın halen birinci öncelikli tehdit olarak Rusya’yı algılıyor olsa da Türkiye kendi başına bu tehdit algılamasını değerlendiriyor ve Rusya’yı böyle algılamıyor. Rusya Bloku’nda Kazakistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Tataristan gibi ülkeler de Türkiye ile ilişkilerin iyi gitmesini arzu ediyor. Mesela son uçak krizini çözümlemekte Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev’in oynaması da tesadüf değil” diye konuştu.
Türkiye, Batı ile neler yaşadı ve hangi noktada?
Prof.Dr. Hasan Ünal, Rusya ile yakınlaşma yaşanırken ABD ve Avrupa ile neler yaşandığını da değerlendirdi. Türkiye’nin, Soğuk Savaş'tan bugüne sorunlarını Batı Bloku ile yaşadığını belirten Ünal, “Mesela, PKK ve bununla Kürdistan oluşturma çabaları ile ilgili karşımızda muhatap olarak demokrasi ve benzeri gerekçelerle Avrupa ülkeleri ya da ABD’yi buluyoruz. Veya ABD ve müttefikleri, Irak’ı işgal ettiği için karşımızdaki bu sorunu buluyoruz. Bizim topraklarımız dışında Kürdistan oluşturma projelerinin tümünde karşımızda başta ABD olmak üzere müttefikleri var. Türkiye’nin yine sürekli dış politika gündeminde Kıbrıs problemi yer alıyor. Biz Kıbrıs’ı Yunanistan ile konuşmuyoruz masada.. Karşımızda ABD var aslında. ABD’nin başkan yardımcısı, Kıbrıs özel koordinatörü veya dışişleri bakanı var. Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye yapılması. Dış politika tüm bunlar aslında en basit tabiriyle düşmanca yaklaşımlar” dedi.
Keza Ege Denizi konusunda Yunanistan ile yaşanan görüş ayrılığında da ABD’nin taraf olduğunu ifade eden Ünal, “Ege Denizi mesela konuşulurken Yunanistan lehine ABD taraf oluyor. Türkiye’ye ‘siz büyük ülkesiniz cömert olabilirsiniz’ deniyor ama biz Osmanlı değiliz her parçamız dağılsın gitsin. Rahmetli Rauf Denktaş’ın tabiriyle “al-ver hesabı” olmalı. Kıbrıs’ta ve Ege’de Türkiye’nin çıkarları korunmalı. Yine Ermeni meselesinde de karşımızda ABD ortaya çıkıyor. Sonuçta, müttefiğimiz olması gerekli Batı Bloku müttefik gibi davranmıyor. Aramızda güven bunalımı oluştu. Bu durum yıllardır Batılı ülkeler ile ilişkilerde aşınmaya yol açtı” görüşünü aktardı.
“Amerikan politikalarına güven yoktur”
ABD’nin dış politikada yanlış planlama ve hata yapma şampiyonluğunu kimseye bırakmadığı kanaatinde olduğunu söyleyen Ünal, bazen kendisine ABD’lilerce de Türkiye’de neden kendilerine karşı olunduğu sorusu yöneldiğini belirterek, bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Bölgede Amerikan politikalarına güven yoktur. Türkiye’deki seçmene bakıldığında, Amerikan karşıtlığı çok yüksek boyutlarda neden böyle oluyor? Şimdiki hükümete kendi istedikleri Kürdistan politikalarına karşı çıkmayacağı yaklaşımıyla ilk yıllarında ABD tarafından çok ciddi destek verildi. Batı yanlısı hayat tarzından yana bütün kesimlerce dillendirilen laiklik kaygıları, Türkiye’deki o dönemki ABD Büyükelçisi, “kakafoni” olarak adlandırdı. Böylece o seçmenlerde Batı’ya duyulan güveni sıfırladılar. İslamcı seçmen, zaten yapısal olarak Batı’ya karşıdır hatta ABD’ye düşmandır. Merkez sağ seçmen ise, Irak ve Suriye’de yaptıklarıyla ABD’ye karşı tavır almaktadır. Dolayısıyla Amerikan karşıtlığının temel sebebi, ABD’nin kendi politikalarıdır.”
Rusya’nın uçak krizi sırasında 7 ay boyunca Türk halkını incitmekten kaçınırken kızgınlığını Türk hükümetine yönelik ifade ettiğini belirten Ünal, ABD’lilerce ise adeta hesapsızca konuşulduğunu vurguladı.
“ABD’nin, Kürdistan oluşturma hedefinden vazgeçmesi gerekir” diyen Ünal, Türk hükümetinin de politika değişikliğine giderek, bu konuda yanlışlarından geri adım atmış olduğunu görüşünü dile getirdi.
Clinton'ın başkanlığı ilişkileri kötüleştirir mi?
“ABD’nin politika değişikliğine gitmesini beklemiyorum” da diyen Ünal, ABD’deki başkanlık seçimleri çerçevesinde ilişkilerin geleceğini de yorumladı. ABD’de yönetim değişimiyle dış politikada kapsamlı ama tehlikeli bir değişiklik beklediğini söyleyen Ünal, “Hillary Clinton, Donald Trump ile çıktığı televizyon tartışmalarında Ortadoğu’daki politika değişikliği sorulduğunda, ‘Kürtleri silahlandırırım’ yönünde sözler sarf etti. Burada kast ettiği Kürtler, PKK’yı görüyor. Türkiye’nin sorunsuz yaşayan milyonlarca Kürt vatandaşını görmüyor. ABD’ye bu politikaya yönlenirse, Türkiye ilişkiler tamamiyle kötüleşecektir. Ama bir başka korkum, Suriye’deki Amerikan politikalarından dolayı neredeyse 3. Dünya Savaşı’nı çağrıştıracak dereceye geldi. ABD, Irak’ta başarılı değil, Suriye’de de başarısız. Bunları örtmek için hırçınlaşıyor diye düşünüyorum” dedi.
“Şam ve Bağdat ile kavgadan vazgeçilmeli”
Prof.Dr. Hasan Ünal’a göre, Türkiye’nin kendi çıkarları açısından Suriye politikasında Şam’daki merkezi hükümet ve Irak’da Bağdat hükümeti ile çatışma, kavga politikasından vazgeçmesi gerekiyor.
Suriye’de tümüyle politika değişikliği yaşanmadığını, “Türkiye’nin Esad takıntısı bitmiş değil” diye özetleyen Ünal, ancak hükümet için Esad’ın öncelikli hedef olmaktan çıktığını belirtti. Hükümetin artık görece rasyonel bir noktaya geldiğini kaydeden Ünal, “Türkiye’nin çıkarları için doğrudan Esad ile işbirliği yapılması gerekli. PYD konusunda ortak görüşlere sahibiz. Hükümet açısından “çok sevilmese” de Esad ile işbirliği gerekli. Rusya ve kısmen İran üzerinden kısıtlı bir şekilde Esad ile işbirliği yapılıyor. Cerablus Operasyonu nedeniyle mesela Suriye’nin eleştirel açıklamaları ya da kınamaları da çok sesli şekilde gerçekleştirilmiyor. Suriye, mesela konuyu Birleşmiş Milletler’e taşımıyor” diye konuştu.
Türk hükümetinin, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün önemini 15 Temmuz’dan sonraki öncelikler çerçevesinde daha iyi kavrandığını düşünen Ünal, “Irak merkezi hükümeti ile kavga etmesi, Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmiyor. Kuzeyde Barzani’nin devletleşmesine katkı sağlamak Türkiye’nin çıkarlarına uygun bir politika değildir. Irak’ın kuzeyindeki Kürt devleti askerlerini eğitmek ve Suriye’de karşı çıkmak çelişki yaratıyor. Barzani’nin kuracağı Kürdistan’a karşı değiliz gibi bir anlama yol açıyor” dedi.
Suriye ve Irak yanı sıra Türkiye’nin bu hükümet dönemindeki dış politikaları sorunlu bulduğunu söyleyen Ünal, “Eğer hedef Irak’ın toprak bütünlüğü ise Barzani’ye gereğinden fazla destek verilmesi anlamsız. Barzani’ye Sünni diye ve Irak merkezi hükümetine Şii diye karşıyız. ÖSO, tank ve top desteği veriyor gibi gözükse de Türkiye’nin desteğiyle DEAŞ o topraklardan boşaltılıyor. Hem Suriye’de hem de Irak’ta ve genel olarak tüm dış politikada Türkiye’nin kendi çıkarlarına yakınlaşması gerekiyor” vurgusunu yaptı.
Cumhuriyet dönemi Ortadoğu unutulmuş muydu?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 29 Ekim kuruluş yıldönümü çerçevesinde, Türk dış politikasının o dönemden itibaren oluşan çizgisine yönelik eleştirileri de değerlendiren Ünal, tamamiyle haksız eleştiriler ve hatta gerçeğe aykırı iddialar olduğunu ifade etti. Ünal, “Hiçbir zaman Ortadoğu’ya sırtını dönmedi. ‘Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye’nin Ortadoğu’ya sırtı döndü’ gibi söylemler safsata ve asılsız iddialar. O dönemde zayıf bir İran devleti vardı. Bir de Afganistan vardı. Her ikisiyle de Atatürk olağanüstü şekilde ilgilenmiş ve ilişkiler kurmuştur” dedi.