Uluslararası ekonomik krizin yarattığı sıkıntılar sürerken Türk hükümeti 1 trilyon dolarlık İslami sermayeden yararlanma planını açıkladı. Son 10 yıl içinde Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde, Türkiye’deki İslami yatırımcılar büyük atılımlar yaptı.
Global Source Partners şirketinden siyasi uzman Atilla Yeşilada hükümetin İslami finans kaynaklarına yönelmesinin akıllıca olduğunu düşünüyor. Yeşilada faizin gerçekten günah olduğuna inanan insanlar ve kurumların, faizsiz hesaplarda para tutarak yıllar içinde büyük kayıp yaşadığını ve bu yüzden Türkiye’de İslami bankacılık hizmetlerine büyük talep olduğunu söylüyor. Bu talep hem dindar Müslümanlar’dan hem de Körfez ülkelerinden geliyor.
İslami bankalar, dinin belirlediği mali kurallar esasından işlem yapıyor. Faiz yasak olmasına rağmen bu bankalar İslam’a uygun mali araçlar kullanarak kar yaratıyor. Geçtiğimiz 10 yılda sektör 1 trilyon dolarlık bir endüstriye dönüştü.
Sektördeki büyümenin büyük kısmı petrol zengini Körfez ülkelerinde gerçekleşti. Türkiye’deki büyüme ise bu kadar etkileyici değil. Ülkede yalnızca dört kurum İslami finans hizmetleri sunuyor ve bu bankalarda belli bir büyüme yaşandı.
MÜSİAD’ın eski başkanı ve Albayrak Holding’in CEO’su Ömer Bolat, hükümetin İslami finansla ilgilenmesinin siyasi güvence yarattığını ve bunun bundan önce İslami finansa şüpheyle yaklaşan laik hükümetlerin tavrından farklı davrandığını söylüyor.
Bolat bundan önceki hükümetlerin İslami bankacılığa sempati duymadığını , bir kanunla bu bankaları kapatabildiğini ve bu nedenle tasarruf sahiplerinin bu bankalardan çekindiğini belirtiyor.
Uzmanlar daha güçlü İslami bankaların, Körfez’den ve Asya’dan Türkiye’ye nakit çekebileceğini çünkü bu ülkelerde şeriata uygun mali ürünlerin talebi karşılamadığını belirtiyor.
Finansbank baş ekonomisti İnan Demir bu değişimin İstanbul’u bölgesel bir finans merkezine dönüştürebileceğini söylüyor. Demir eğer hükümet bölgesel mali bir merkez yaratmak istiyorsa bunun Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kapsaması gerektiğini ve buralarda da İslami yöntemlerin baskın olduğunu söylüyor. Bu yüzden değişikliklerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarında yankı uyandırabileceğini belirtiyor.
Şimdilik Avrupa, Türkiye’nin mali kurumları ile ilişkilerde ve genel ekonomik ilişkilerde en büyük paya sahip. Ancak Avrupa’daki mali kriz nedeniyle Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerle ekonomik ilişkilerini geliştiriyor. İslami finans bu stratejide gün geçtikçe daha önemli hale gelebilir.
Global Source Partners şirketinden siyasi uzman Atilla Yeşilada hükümetin İslami finans kaynaklarına yönelmesinin akıllıca olduğunu düşünüyor. Yeşilada faizin gerçekten günah olduğuna inanan insanlar ve kurumların, faizsiz hesaplarda para tutarak yıllar içinde büyük kayıp yaşadığını ve bu yüzden Türkiye’de İslami bankacılık hizmetlerine büyük talep olduğunu söylüyor. Bu talep hem dindar Müslümanlar’dan hem de Körfez ülkelerinden geliyor.
İslami bankalar, dinin belirlediği mali kurallar esasından işlem yapıyor. Faiz yasak olmasına rağmen bu bankalar İslam’a uygun mali araçlar kullanarak kar yaratıyor. Geçtiğimiz 10 yılda sektör 1 trilyon dolarlık bir endüstriye dönüştü.
Sektördeki büyümenin büyük kısmı petrol zengini Körfez ülkelerinde gerçekleşti. Türkiye’deki büyüme ise bu kadar etkileyici değil. Ülkede yalnızca dört kurum İslami finans hizmetleri sunuyor ve bu bankalarda belli bir büyüme yaşandı.
MÜSİAD’ın eski başkanı ve Albayrak Holding’in CEO’su Ömer Bolat, hükümetin İslami finansla ilgilenmesinin siyasi güvence yarattığını ve bunun bundan önce İslami finansa şüpheyle yaklaşan laik hükümetlerin tavrından farklı davrandığını söylüyor.
Bolat bundan önceki hükümetlerin İslami bankacılığa sempati duymadığını , bir kanunla bu bankaları kapatabildiğini ve bu nedenle tasarruf sahiplerinin bu bankalardan çekindiğini belirtiyor.
Uzmanlar daha güçlü İslami bankaların, Körfez’den ve Asya’dan Türkiye’ye nakit çekebileceğini çünkü bu ülkelerde şeriata uygun mali ürünlerin talebi karşılamadığını belirtiyor.
Finansbank baş ekonomisti İnan Demir bu değişimin İstanbul’u bölgesel bir finans merkezine dönüştürebileceğini söylüyor. Demir eğer hükümet bölgesel mali bir merkez yaratmak istiyorsa bunun Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kapsaması gerektiğini ve buralarda da İslami yöntemlerin baskın olduğunu söylüyor. Bu yüzden değişikliklerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarında yankı uyandırabileceğini belirtiyor.
Şimdilik Avrupa, Türkiye’nin mali kurumları ile ilişkilerde ve genel ekonomik ilişkilerde en büyük paya sahip. Ancak Avrupa’daki mali kriz nedeniyle Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerle ekonomik ilişkilerini geliştiriyor. İslami finans bu stratejide gün geçtikçe daha önemli hale gelebilir.