Dışişleri bakanlığından üst düzey bir yetkili, Suriye’den kaynaklanan güvenlik tehdidi sona erdirilinceye kadar Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu’nu sürdürmeye kararlı olduğunu teyit etti.
Suriye’deki askeri harekat, Irak’taki gelişmeler ve Türkiye’nin uluslararası alanda izlediği politikalar konusunda gazetecilere bilgi veren yetkili, Ankara’nın bu alanlardaki tutumunu aktarırken, ABD’yi eleştirdi, Rusya ile “polemiğe girmekten” kaçındı.
Savunma uzmanları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin El-Bab’a ilerlemesini riskli bulurken, Dışişleri yetkilisi, bu konuda Ankara’nın kararlı olduğu mesajını verdi. Bu çerçevede üst düzey yetkili, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz Bab’a ineceğiz. Buraları bize tehdit unsurları olmaktan çıkarmamız gerekiyor,” sözünü hatırlattı. Üst düzey yetkili, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun geleceğiyle ilgili bir soru üzerine, “Bugün itibariyle güneybatıya doğru hareket devam ettiriyoruz. El-Bab harekatımızın hedefi içerisinde var. Cumhurbaşkanımız da bunu açıkça söyledi. Bu harekatı aceleye getirmek askeri açıdan doğru bir çizgi olmaz diye değerlendiriyoruz…TSK oradan Türkiye’ye yönelik güvenlik tehdidi kalktığı zaman çıkar. Ne kadar sürmesi gerekiyorsa o kadar sürecektir,” dedi.
Üst düzey yetkili, ABD ve diğer aktörlerle yapılan temaslara ilişkin ise, “Türkiye’nin neye hazır olduğunu, neye karşı olduğunu duymak onlar için önemliydi. Bize icazet verilmesini beklemiyoruz. Bizim kendi güvenlik çıkarlarımız var. Müttefiklerimizce de bunlara ortak çıkarlar olarak bakılması önemli. Bizim görüşümüz önemli olduğu için bizimle konuşmaya geldiklerini düşünüyoruz,” diye konuştu.
ABD, YPG için Türkiye’ye baskı yapıyor mu?
Türk hükümetinin, terör örgütü PKK’nın uzantısı olarak nitelendirdiği PYD-YPG ile ABD ilişkisi konusundaki rahatsızlığı, bilgilendirme toplantısı sırasında da hissedildi.
Üst düzey yetkili, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken ve beraberindeki heyetle yapılan görüşmede ya da başka görüşmelerde Amerikan tarafınca Türkiye’ye YPG ile birlikte askeri harekat yapılması gibi talepte bulunulmadığını vurguladı. Yetkili, Türkiye’nin YPG’ye yaklaşımının ABD tarafınca da açıkça bilindiğini işaret etti.
Önümüzdeki günlerdeki olası Rakka Operasyonu’nda YPG’nin de yer alması ihtimaliyle ilgili soru üzerine de, üst düzey yetkili şu bilgileri verdi: “Türkiye’nin YPG görüşü belli ve açıkça YPG ile Rakka Operasyonu’na karşıyız. YPG aslında PKK ile aynı şey. Kandil’den emir alıyorlar. Bir terör örgütü, bir başka terör örgütü ile mücadele ediyor diye meşrulaştırılamaz. Taktik nedenlerle de olsa bu örgütle işbirliği yapılmasına karşıyız. Rakka 1 milyonluk Arap kenti. Buraya 7-8 bin Kürt gücüyle operasyon başlatılırsa etnik kan davası başlatırsınız. Burada önemli olan Suriye'nin birlik ve bütünlüğünü gözetecek, yeni kavgalara, bölünmelere yol açmayacak, doğru yaklaşımla harekatın yapılmasıdır. Biz Rakka konusunda koalisyon güçleriyle birlikte gereken adımları atmaya, birlikte planlama yapmaya hazır olduğumuzu söylemiştik. Bu görüşümüzü tekrar ifade ettik. Askerden askere yapılacak görüşmeler önemli, ilk temaslar başladı. Onlar planlamayla ilgili düşüncelerini ortaya koyacaklar, bizde kendi görüşlerimizi ileteceğiz. Önemli olan siyasi hedeftir. Amaç DEAŞ’ı, Rakka’dan atmaktır.”
Türkiye’nin Suriye’de “güvenli bölge” oluşturulmasıyla ilgili yaklaşımını da anlatan üst düzey yetkili,Menbiç'in güvenli bölgenin ortasında olduğunu anımsattı. Üst düzeyli yetkili, “Bize vaad edilen YPG’nin oradan çekileceği. Henüz bu çekilme tamamlanmış değil. 200 civarında unsuru kalmış. Bunun bir an önce burayı terk etmesini ve Fırat’ın doğusuna geçmesini istiyoruz, bekliyoruz. Özgür Suriye Ordusu ile Suriye Demokratik Gücü Arap unsurlarının ortak bir yönetim kurmasını istiyoruz. Rakka’ya dönük operasyonda Suriyeliler’in birlikte hareket etmeyi öğrenmesi gerekir,” dedi.
ABD, Suriye’de nerede hata yaptı?
Üst düzey yetkili, Türkiye ile ABD arasında Suriye ile ilgili görüş ayrılığıyla ilgili bir soru üzerine de, Amerikan tarafının, Ankara’dan da öte, Suriye halkı açısından hatalı bir tutum izlediğini vurguladı.
2010 yılı Haziran ayında, Cenevre’de diplomatik çözüm için konferans masasına oturulması gündemde iken Şam rejiminin kimyasal silah kullandığını söyleyen üst düzey yetkili, ABD Başkanı Obama’nın “Esat’ın kimyasal silah kullanmasının kırmızı çizgimizdir'” sözlerini hatırlattı. Üst düzey yetkili, ABD’nin tutum değişikliğiyle birlikte Suriye’deki savaş tablosuna dair özetle şu görüşleri dillendirdi: “(ABD) müdahale etmesi beklenirken vazgeçti. Büyük devletlerin bir tutum alması ama sonra bu tutumdan vazgeçmesi sonuçları itibariyle önemlidir. Buradan şöyle bir sonuç ortaya çıktı; ‘rejim ve rejim destekçisi ülkeler, muhalifler ve destekçileri için ciddi değiller’ sonucunu çıkardı. Silah yığılması oldu. Diğer bir destekçi bol bol adam getirdi. Sahadaki askeri dengeyi değiştirmeye çalıştılar ve değiştirdiler. Yeni manipülasyonlara girdiler. Irak’taki radikal görüştekiler serbest bırakıldı. Bu durum, PKK ve DEAŞ’ın ortaya çıkmasına yol açmıştır. DEAŞ, 2014 yılında rejim tarafından hava desteğiyle harekatı başlattı. Rejim, PKK’ya da destek verdi ve PKK da kendi muhaliflerini bölgeden atarak kuzeydoğu bölgesinde yerleşti. Suriye politikasında nerede ciddi hata nerede yapıldı diye düşünürseniz; Obama’nın kimyasal silah kullanılmasıyla ilgili kırmızı çizgisini aşındırması noktasında yapıldı. Bu bir kırılma noktasıdır.”
Üst düzey yetkili, “ABD Türkiye’yi yalnız mı bıraktı?” sorusuna karşılık ise, “’ABD, Suriye halkını yalnız bıraktı. Türkiye’yi yalnız bıraktı’ diye bir mesele değil, ABD’nin inandırıcılığıyla ilgili bir mesele. Karar değişikliğinin neticelerini hala yaşıyoruz. Rusya’nın Ukrayna macerası, Suriye’ye girmesi hep bıraktığı boşluğun neticesidir. ABD, temel belirleyici oyuncu olma özelliğini kaybetmiştir. Herkes o boşlukta ortaya çıkan tabloda siyaset yapmaya başladı,” diye konuştu.
ABD’nin bıraktığı boşluk bakımından Türkiye’nin de kendisi için güvenlik odaklı hareket etmek durumunda kaldığına gönderme yapan üst düzey yetkili, “Bizim Suriye politikamız, Suriye'de olup bitenlere karşı alınacak tedbirlerle ilgili gelişti. Suriye’de ortaya çıkan durumla ilgili herhangi bir sorumluluk sahibi değiliz, onu biz şekillendirmedik,” görüşünü savundu.
Musul’da Bağdat’a eleştiri
Musul Operasyonu’na ilişkin de bilgi aktaran üst düzey yetkili, Musul’un önemini şu sözlerle vurguladı: “Irak devletinin şu anda orada egemenlik hakkını kullanamıyor oluşu ve coğrafi olarak Türkiye’nin bitişik olduğu bir alan ve geleceği bizi ilgilendiriyor.”
Musul’un, Iraklı askerlerin 1500 civarındaki IŞİD militanından kaçmasıyla kaybedildiğini söyleyen üst düzey yetkili, burada askeri açıdan terslik olduğunu ve bunun analiz edilerek, Musul’un güvenliğini “yerelleştirmek” gerektiği sonucuna ulaşıldığını anlattı.
Musul Operasyonu’nun “Musul’u ele geçirme muhaberesi değil Musul’da kalıcı düzen oluşturulması” amacını taşıması gerektiğini vurgulayan üst düzey yetkili, operasyona ilişkin olarak da şunları ifade etti: “Hem Musul halkının hem de Iraklı Kürtler’in talebi çerçevesinde merkezi hükümetin (Bağdat) bilgisi dahilinde Musul Ulusal Muhafızları diyebileceğimiz yapıyı eğitmek için gittik. 3 bin civarında Musullu’yu eğittik. DEAŞ ile mücadelede yerel kuvvetlere, Peşmerge’lere ve bölgedeki Sünni unsurlara destek olduk. Bizim için bir harekatın doğru planlanması; harekatı yapacak güçlerin kompozisyonlarının doğru değerlendirilmesi, etnik, mezhebi kırılmaların içinde çırpınan, bocalayan Irak'ın yeni sorunların çıkmasına meydan verilmemesi. Bizim amacımızın istikrar ve güvenlik olduğunu vurguluyoruz.”
AB’ye vize serbestisi mesajı
AB ile ilişkilerde vize serbestliği konusunu da değerlendiren üst düzey yetkili,Haziran ayında mülteciler sorunu çerçevesinde bunun uygulamaya girmesi gerekli iken girmediğini söyledi Yetkili, Ekim ayı itibariyle vize serbestliğini yürürlüğe koyma konusundaki yazılı anlaşmayı da anımsattı. Üst düzey yetkili, “Önümüzdeki yıla taşınabilecek bir şey değil bu. Bu yıl sonuçlandırılması gerekiyor. Görüşmelerimiz devam ediyor. Terörle mücadelede konusundaki kriterde görüşlerimiz anlatılıyor,” ifadesini kullandı.