Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet oranı son istatistiklere göre 2002 ile 2009 yılları arasında yüzde 1,400 artış gösterdi. Bu istatistik, parlamentoda sorulan bir soruya karşılık olarak adalet bakanı tarafından açıklandı. Açıklama ülkede şok etkisi yaparken hükümetin kadın haklarıyla ilgili sicilini de günışığına çıkardı. Bunun, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği çabalarını olumsuz etkilemesi bekleniyor.
Geçenlerde bir kadının İstanbul sokaklarında öldürülmesi haberi büyük yankı yaptı. Dört çocuk annesi gün ortasında kocası tarafından vuruldu. Gazeteler olayı, bu tür cinayetler günlük hale geldiğinden ”Bir Kadın Daha Öldürüldü” başlığı ile verdi.
Adalet Bakanlığına göre cinayete kurban giden kadınların sayısı son yedi yılda yüzde 1,400 lükseldi. 2002 yılında 66 kadın öldürülürken 2009’ın ilk yedi ayında bu sayı 953’e çıktı. Bu şok edici artış gazetelerin birinci sayfalarına yansıdı. Bir gazete, bu olayı “Türkiye’nin Ayıbı” diye tanımladı.
İstanbul sokalarında görüşü sorulan kişilerden bazıları, ”Bu gerçekten kötü, öldürmek büyük suç, gerçekten üzücü” derken bazıları “Bu tür olaylar oluyor. Beni şaşırtmadı” sözleriyle tepkilerini dile getirdi.
Hemen hergün bir kadının hem de en acımasız şekilde öldürüldüğü haberine rastlamak mümkün. Kadınlar, geçinemediği eşleri, ya da eski kocaları ya namus cinayeti adı altında aile üyeleri tarafından ateşli silah ya da bıçakla öldürülüyor. Bu ay 20 yaşında bir genç anne bebeğiyle birlikte boğularak öldürüldü. Cinayetten babası ve erkek kardeşi suçlandı.
Cinayetlerdeki artış “Kadın Hakları İçin Kadınlar” adlı sivil toplum örgütü üyesi Pınar İlkkaracan’ı şaşırtmıyor.
Karacan bu konuda şöyle diyor:” Cinayetler buzdağının sadece tepesi. Kadınlara karşı şiddet çok yaygın. Binlerce, onbinlerce kadın kocaları tarafından şiddet görüyor ancak evlerini terkedemiyor. Herşeyden önce hükümet, kadın sığınma evlerinin sayısını arttırmalı. Türkiye’nin 72 ilinde sadece 26 kadın sığınma evi var. Bu başlı başına bir skandal. Çünkü bu, Avrupa’daki en düşük sayı. Örneğin, Almanya’da 800 kadın sığınma evi var.”
Cinayetlerdeki artışa rağmen hükümet bu tür eleştirileri reddediyor. Hükümet, Avrupa Birliği’nin talepleri doğrultusunda Avrupa’daki en geniş cinsel eşitlik yasalarını parlamentoya sunduğunu savunuyor. Halen eğitim bakanı olan, eski kadın hakları bakanı Nimet Çubukçu, hükümetin bu alandaki sicilinden gurur duyuyor. Çubukçu, ”Evde, okulda, işyerinde kadın haklarını düzeltmek için Avrupa’daki en ileri yasal reformları sunduk” diyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da konuşmalarında kadınlara şiddet uygulanmasını kınıyor. Erdoğan, ”Kadınlara şiddet göstermek, kim dövüyorsa, kim insanlıkdışı muamele ediyorsa çağdaş anlayışın dışındadır. Yaşadığımız coğrafyada namus adına şiddet uygulamaya yer yoktur”diyor.
Son aylarda ulusal çapta kadınlara karşı şiddeti eleştiren bir televizyon kampanyası başlatıldı. Kampanyaya ve reformların yanısıra siyasi kınamalara rağmen yeni bir araştırma kadınların yüzde 40’ının fiziki ya da cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koydu.
Türk kadın hakları örgütleri ve Avrupa Birliği, hükümetin reform çalışmalarını kabul etmekle birlikte islam kökenli hükümetin kadın-erkek eşitliğini gerçekten istediğinden kuşkulu. Pınar İlkkaracan, öldürülen kadın sayısındaki hızlı artışın, daha geniş bir eğilimin en kaygı verici yanı olduğunu söylüyor.
İlkkaracan bu eğilimi şöyle açıklıyor: ”Türkiye’de kağıt üstünde tam eşitlik var. Ama hükümet içinde reformları uygulayacaklar arasında kadın hakları bakanı dahil inanılmaz bir direniş sürüyor. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve kalkınma Örgütü OECD ülkeleri içinde çalışan kadın sayısının en düşük olduğu ülke. Eğitimde erkek-kadın farkı azalmıyor. Yönetimde görev alan kadın sayısı da artış yerine iniş gösteriyor” diyor.
Bu karanlık tablonun Avrupa Birliği’nde kaygı uyandırması kaçınılmaz. Kadın hakları, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği hedefi önünde kaygıyla izlenen başlıca engellerden birini oluşturuyor. Bu kaygının, kadın cinayetlerinin 14 kat arttığı haberlerinin ardından daha da güçlenmesi bekleniyor.
