Merkezi Paris’te bulunan Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) baş ekonomisti Fatih Birol, Japonya’daki depremin ardından ‘nükleer enerjinin sonunun geldiği’ yorumlarının gerçekçi olmadığını söyledi. Libya’da olup bitenlerin ve dünyadaki diğer gelişmelerin hala nükleer enerjiye ihtiyaç olduğunu gösterdiğini dile getiren Birol, artık ucuz enerji döneminin sona erdiğini, Türkiye de dahil tüm ülkelerin üç haneli petrol fiyatlarıyla yaşamayı öğrenmek zorunda olduğunu söyledi.
Uluslararası Enerji Ajansı AIE dünyada pek çok hükümete enerji politikaları konusunda danışmanlık ediyor. Bu ajansın baş ekonomisti ise bir Türk. Fatih Birol yıllardır bu kurumda, dünyanın en önemli ülkelerine enerji konusunda raporlar sunuyor, G-8, G-20 gibi kuruluşlara enerji brifingleri veriyor. Dünyada petrolün giderek azalması, Arap dünyasında birbiri ardına yaşanan devrimlerin bütün perto-politik dengelerini alt üst etmesi, yenilenebilir enerjinin petrolün boşluğunu dolduracak kapasitede olmaması petrol fiyatlarında hızlı artışa neden oluyor. Fatih Birol, Türkiye’yi ve bütün dünyayı artık üç haneli petrol fiyatlarına alışmaya çağırıyor:
“Bütün dünyadaki hem de Ortadoğu’daki gelişmelere baktığımızda benim kafamdaki ucuz enerji dönemi bitiyor. Başka bir deyişle bundan sonra enerjiyi geçmişteki fiyatlarda kullanmak hayal olacak. Üç haneli rakamlara artık alışmalıyız. Enerji fiyatları yüksek seviyede kalacak. Ben bunu yaklaşık dört yıl önce yine size söylemiştim. İlk kez enerji fiyatları yükselmeye başladığında. Ucuz enerji bitecek demiştik. Şimdi varil başına 100 dolarlar civarında. Financial Times’a ‘Petrol tehlike bölgesine giriyor’ demiştim. Bugün bu bölgeye girdik.”
Birol, dünyanın büyük enerji ihtiyacının artık doğal enerji kaynaklarından sağlanamayacağını, bu nedenle Japonya’daki nükleer tehlikenin, nükleer enerjinin sonu getirmeyeceğini, ancak Japonya örneğinden hareketle nükleer enerjinin daha güvenilir bir teknoloji ile üretilmesi gerektiğini savunuyor.
“Dünyada enerji üretiminin yüzde 8’i nükleer enerjiden, yüzde 35’i petrol, yüzde 23’ü gazdan geliyor. Şu anda dünyada 450 tane santral çalışıyor. 60 tane de inşa halinde, bunların 30’u Çin’de yapılıyor. Çin harıl harıl santral inşa ediyor. Japonya’daki patlamanın ardından İsviçre ve Almanya’nın özeni takdire değer. Vatandaşlarının geleceğini düşünüyor. Türkiye de kararını veririken bu kadar özenli davranmalı. Japonya’da olanlar nükleer enerji endüstrisini ciddi bir şekilde etkileyecek. Bizim yapmamız gereken Japonya’da yüz binde bir olacak bir ihtimali de göz önünde bulundurarak oradan ders çıkarmaktır. Kategorik olarak nükleer enerjiye hayır demek doğru değil. Ama güvenlik konusu azami dikkatle kurulmalı. Türkiye de deprem bölgesinde ve bir nükleer enerji projesi var. Ben hala nükleer enerjinin Türkiye için çok önemli bir teknoloji olduğunu ve vazgeçmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ama Türkiye’nin deprem fay hattı üzerinde olduğunu bilerek bunu yapmalıyız. Enerji olmadan yaşayabilir miyiz?”
Birol nükleer enerji projesi halen yürürlükte olan Türkiye’nin ihalede karar verirken fiyattan çok teknoloji ve güvenliğe önem vermesi gerektiği uyarısında bulunuyor:
“Nükleerde sıfır risk yok ama hiçbir şeyde sıfır risk yok ki. Uçak düşüyor, tren çarpıyor. Nükleerin yıkımı daha önemli. Bu nedenle de çok dikkatli olmalı. Türkiye nükleer santral ihalesinde öncelikle hangi teknoloji olduğuna dolayısıyla güvenilirliğine dikkat etmeli. İkincisi maliyet, üçüncüsü de Türkiye’nin uzun dönemli dış politikası ve iç güvenliği. Bu üçüne dikkat etmek lazım. Türkiye Fransa ve Japonya gibi bu alanda son derece ileri olan ülkelerle görüşüyor. Fransa en iyilerden birisi güvenlik açıısndan. Politik nednelerle bu gözardı edilmemeli. Japonya da güvenli. Karar verirken bu üç kritere dikkat etmeli. Özellikle deprem bölgesinde olduğumuzdan yola çıkarak test edilmiş teknolojiye öncelik verilmeli.”
Enerji Ajansı başekonomisti Fatih Birol’a Arap ülkelerindeki hareketlenmenin nedenlerini ve olup bitenlerin buradaki petrol kaynakları ile bir ilgisi olup olmadığını da sorduk. Birol, Arap dünyasındaki hareketlenme ile bu ülkelerin gelecekte dünyanın petrol ihtiyacının yüzde 90’ını karşılayacak olmasının tesadüf olmadığını dile getiriyor:
“Bugün ve 2002 arasında petrol üretiminin yüzde 90’ının bu Kuzey Afrika ve Ortadoğu’dan gelmesi gerekiyor. Dünyanın bu bölge dışındaki petrol sahalarında ciddi bir düşüş var. Kaynaklar çok yaşlı ve bitiyor. Bütün dünyanın petrol kaynakları bu ülkelere bağlı olacak. Libya, Cezayir, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn’in önemi inanılmaz bir hızla artıyor. Libya bütün bu ülkeler için çok önemli. Fildişi Sahil’inde kıyamet kopuyor ama kimsenin ruhu duymuyor. Ama Libya için herkes ayakta. Ama gene de ortak hareket etme alanı aramak lazım.”
Fatih Birol, son politik gelişmeler ışığında yükselen petrol fiyatlarının Türkiye’ye yansımasını ise şöyle açıklıyor:
“Bunun Türkiye’ye ciddi yansımaları olacaktır. Birincisi cari açık dengelerini olumsuz etkisi olacaktır. Enflasyon üzerinde baskı yaratacaktır. Türkiye bu Arap ülkelerin çoğuyla ekonomik ve ticari ilişkilerde bulunduğu için, bu ülkelerin ekonomisi zayıflamaya başladıkça Türkiye ile olan ilişkileri negatif olarak etkilenecektir. Bu önemli bir risk... Fransa daha az riskte çünkü enerjisinin yüzde 80’i nükleer enerjiden. Türkiye ekonomisinin de 3 haneli petrol fiyatlarına bağışık hale gelmesi lazım. Şu anda Petrol ürünleri üzerindeki vergilerin azaltılması gibi bir çalışma var ama bu doğru değil. Fiyatlar düşerse tüketim artacak bu da ekonomiye pahalı petrol yükü getirir.”
Fatih Birol Türkiye’nin de enerji yarışında önemli bir aktör olabileceğini belirterek özellikle Irak Türkmenistan gibi enerji üretimi yapılan ülkelere daha çok yoğunlaşması gerektiğinin altını çiziyor. Birol, Türkiye’de enerji kullanımının verimliliğini ve tasarrufu artıracak politikaların da uygulanması gerektiğini vurguluyor.