AB 2013’e Kriz Yorgunu Olarak Giriyor

2012'de ekonomik krizle boğuşan Avrupa Birliği, 2013'te aynı sorunlarla karşılaşma riskini henüz tam anlamıyla atlatabilmiş değil.

Tarihinin en zorlu yıllarından birini geride bırakmaya hazırlanan Avrupa Birliği, 2013’e daha umutla baksa da halletmesi gereken çok sayıda sorunla karşı karşıya.
Avrupa Birliği’nin hatırlamak istemediği yıllar arasında 2012’nin özel bir yeri olduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Çeşitli coğrafyalarda yüzbinlerin sokaklara döküldüğü, işsizlik kabusunun milyonları etkilediği, kemer sıkma önlemlerinin tüm Avrupa Birliği ülkelerini sardığı, ortak para birimi Euro’nun ölüp ölüp dirildiği bir yıl oldu 2012. Kriz bulutları tamamen dağılmasa ve tüm dengeler hala pamuk ipliğine bağlı olsa da Birlik başkentlerinde 2013’e daha olumlu bakılıyor.

Avrupa Birliği’nin daha çözmesi gereken çok sorun ve rayına oturtması gereken çok sayıda politika olsa da 2012 içinde doruğa ulaşan Euro krizinin yarattığı kırılganlığın belli bir ölçüde giderildiğini söylemek mümkün. Başlangıçta sergilenen, “yanlış adım atan ülke cezasını çeker” yaklaşımının yerini yavaş yavaş “hepimiz aynı gemideyiz” yaklaşımının almaya başlaması Euro Bölgesi başta olmak üzere Avrupa Birliği’ni belli ölçüde rahatlattı. Son dönemde alınan kararların da Avrupa Birliği’ne yönelik güveni henüz istenilen düzeyde olmamasına rağmen artırması 2013’e daha umutlu bakabilme potansiyeli yarattı.

Yunanistan’ın Avrupa Birliği’nde felaket havasının yayılmasına neden olan fitili ateşlemesinin yarattığı etkinin dağıtılmasında yaz ayında atılan radikal adımlar belirleyici oldu. Telkinlere aylarca direnen ancak sonunda beklenen adımı atarak zor durumda olan Euro Bölgesi ülkelerinin borç yükünü azaltmak için tahvil satın alacağını açıklayan Avrupa Merkez Bankası, kemer sıkma politikalarının krizden çıkış için sadece bu yöntemin uygulanmasına karşı çıkan Fransa ve İtalya gibi ülkeler tarafından dengelenmesi gelinen aşamada hakim olan ihtiyatlı iyimserliğin öne çıkmasında önemli rol oynadı.

İtalya ve Almanya gibi ülkelerde kritik öneme sahip olacak seçimlerin yapılacak olması, İngiltere’de Birlik üyeliğinden ayrılma amaçlı referandum düzenlenmesine yönelik baskının giderek artması, kemer sıkma önlemleriyle büyüme ve istihdam arasındaki mücadelenin tam gaz devam edecek olması ve Avrupa Birliği’nin geleceğine yönelik arayışların farklılaşıp yoğunlaşması 2013’ün Brüksel açısından önemini bir kat daha artırıyor.

2013’te Avrupa Birliği’nin ana politikalarında büyük sapmalar beklenmiyor. Bununla birlikte özellikle ekonomik alandaki pazarlık ve tartışmaların dişe diş yaklaşımıyla sürdürülmesi kaçınılmaz gözüküyor. Üye ülkeler arasındaki en kapsamlı tartışmanın da Avrupa Birliği’nin henüz çözüme kavuşturamadığı 2014-2020 bütçesiyle ilgili olarak yaşanması öngörülüyor.

“Avrupa Birliği yaşam hattına” bağlı olarak ayakta tutulan Yunanistan’ın durumunu Atina’nın Brüksel’e verdiği reform sözlerine bağlılığının belirleyeceği 2013’te gözler henüz tehlike hattından uzaklaşmayan İspanya ve İtalya üzerinde olacak. Avrupa Birliği yardımına bağlanacak olan Güney Kıbrıs’ın ise ekonomisinin “küçüklüğü” nedeniyle Euro Bölgesi için ciddi sorun yaratma riski oldukça düşük.

Ana politikalar da büyük değişiklikler beklenmese de 2013, Avrupa Birliği’nin yapısında önemli bir değişikliğin yaşanacağı yıl olacak. Son genişlemesini 2007’de Bulgaristan ve Romanya’nın katılımıyla yaşayan Avrupa Birliği’nin üye sayısı 2013’te Hırvatistan’ın katılımıyla 27’den 28’e yükselecek. Dış politika ve savunma alanlarında Avrupa Birliği’ne atfedilen “kağıttan kaplan” tanımlamasını 2013 içinde değiştirecek olası bir gelişme ise öngörüler arasında yer almıyor.

Son dönemde özellikle ekonomik krizle beslenen popülist söylem ve akımların temsilcilerinin 2012’de kazandıkları zemini 2013’te de güçlendirerek kullanmaya çalışmaları beklenirken Avrupa Birliği’nin geleceği konusundaki tartışmaların alacağı yön önümüzdeki yılın asıl merak edilen konuları arasında yer alacak. Brüksel ile egemenliklerini daha fazla paylaşmak istemeyen ancak Avrupa Birliği’yle ekonomik bağlarını korumak isteyen bazı ülkelerin bulunması, bunun yanı sıra mevcut Birlik kural ve uygulamalarında değişikliğe gidilerek 28’li formatta daha kolay yürütülebilir bir yapı talep edenlerin giderek çoğalması 2013’ün “gelecek tartışması bol bir yıl olma” potansiyelini artırıyor.