AB ile Flört Dönemi Bitti Mi?

Türkiye-Avrupa Birliği arasında varılan mülteci anlaşması çerçevesinde yumuşayan ilişkiler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisiyle yeniden gerginleşti. Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun açıklamalarından sonra “Türkiye, AB'ye karşı farklı bir tavır mı alıyor?” sorusu gündemde

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 6 Mayıs’taki konuşmasında, “Dört bir yanından terör örgütlerinin ve onlara destek olan güçlerin doğrudan-dolaylı saldırısı altındayken, şu anda Avrupa Birliği vize için ‘Terörle Mücadele Yasası’nı değiştireceksiniz’ diyor. Kusura bakma. Hadi bakalım, biz yolumuza gidiyoruz, sen de yoluna git” sözleriyle AB’ye rest çekti. Erdoğan’ın açıklamasının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da benzer bir şekilde AB’ye tepkili açıklamalarda bulundu. Çavuşoğlu, “Bu bir lütuf değil, bir çifte standart ve haksızlık ortadan kalkıyor. Avrupa Birliği bunu yaparken bizim başımıza kakmasın. Aday olmayan ülkelerin bile vatandaşlarına vize serbestisi verildi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nesi eksik ki, fazlası var eksiği yok çok şükür. 69 şartın tamamını yerine getiren bir ülkeye böyle laflar söylemek haksızlıktır. Kusura bakmayın da bir vizeyi kaldırıyorsunuz. En önemli fasılların kapanış kriterleri yerine gelmediği halde üye yaptığınız kaç ülke var. Türkiye gibi bir ülkeye böyle muamele edilmez” diye konuştu.

Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun açıklamalarıyla birlikte “Türkiye, AB ile Başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde yaşanan yeniden yakınlaşma sürecinden sonra farklı bir tavır mı alıyor?” sorusu gündeme geldi.

“AB’ye girme hedefi zayıflıyor”

Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Berk Esen, Cumhurbaşkanı’nın çıkışını, “AB gibi dışarıdaki bir organizasyondan Türk siyasetine gelebilecek her türlü müdahalenin önünü kesme çabası olarak görebiliriz” yorumunda bulundu.

Esen, AB ile ilişkilerde bundan sonrasında neler olabileceğini konusunda, “Sayın Erdoğan’ın bu son açıklamasından sonra AB-Türkiye ilişkilerinin çok olumlu bir noktaya gideceğini söylemek zor olur. Bu bir anlamda 1987’ten beri bu örgüte girme talebinin giderek zayıflayacağına dair bir işaret” dedi.

AB Parlamentosu Başkanı Martin Schultz, geçtiğimiz günlerde “Muhatabımız Davutoğlu” şeklinde konuşmuştu. Berk Esen, Türkiye’de başbakan değişimine gidildiği bir dönemde Erdoğan’ın bu konudaki açıklamasını şöyle yorumladı:

“ABD yönetiminden de benzer yönde bir açıklama geldi. Davutoğlu’nu nispeten ılımlı olarak görüp, onunla belli konularda müzakereye girmeyi seçtiklerini görüyoruz. Ahmet Davutoğlu’nun istifasıyla birlikte bu yolun önü kesildi. Erdoğan’ın politika belirlemede bir miktar kendisinden farklı bir pozisyon alabilecek, bir miktar daha bağımsız bir yol seçebilecek hiçbir isme bundan sonra kolay kolay izin vermeyeceğini görüyoruz.”

Erdoğan otoriterleşiyor mu?

Erdoğan’ın son açıklamalarıyla otoriterleşme eğilimi içinde olup olmadığını konusunda ise Esen, mevcut tabloyu şöyle değerlendirdi:

“Hem Türk basınında hem de yabancı basında bu tarz yorumlar yapıldı. Bunu Erdoğan’ın giderek güçleri kendi elinde toplama arzusu olarak görmek mümkün. AB açısından duruma baktığımızda Türkiye karşısında elinin en zayıflamış olduğu döneme denk gelmiş olduğunu görüyoruz. Büyük ihtimalle Erdoğan açısından bu hamle, zamanlama açısından öneme sahip. Hem mülteci kriziyle hem de İngiltere’nin AB’den ayrılmayı tartıştığı dönemde, giderek aşırı sağ ve mülteci karşıtı partilerin yükselmeye başladığı ve ekonomisinin de durgunlaştığı noktada; AB’nin de zaten Türkiye’ye belirli kararları empoze edecek veya Türkiye’deki siyasi gelişmelere yön verecek gücü kalmamıştı. Bu bizim AB süreci olarak adlandırdığımız liberal-demokratik gelişmelerin zayıfladığı, hatta durduğu bir noktaya götürecektir Türkiye’yi. İç siyasette böyle bir yansıması olabilir.”

Esen, AB’deki liderler profiline de dikkat çekerek, “AB’nin demokratikleşme konusundaki tutumu 1990’lı yıllarda ya da 2000’li yılların başındaki kadar güçlü değil. Bunu sadece Türkiye açısından görmüyoruz, bunu AB içindeki otoriter, kurumları tanımayan, karizmatik liderlerin ortaya çıkması olarak da görüyoruz. Türkiye’nin AB ile yakınlaşması devam etseydi bile bu, Türk iç siyasetine büyük bir değişiklik getirmeyecekti” diye konuştu.

AB nasıl bir karar verecek?

SETAV bünyesinde AB uzmanı olarak görev yapan Dr. Mehmet Uğur Ekinci de, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada, herşeye rağmen Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’ndan olumlu karar çıkabileceği ihtimaline dikkat çekti.

Avrupa Konseyi’nin açıkladığı henüz yerine getirilmemiş 5 kriter meselesini değerlendiren Ekinci, “72 kriterden 5’inin yerine gelmediği söylendi. Bu kriterler yolsuzlukla mücadelede GRECO ile eşgüdüm, kişisel verilerin korunmasında AB mevzuatına uyum, Avrupa Polis Teşkilatı ile işbirliği, ki bunun için yine kişisel verilerin korunması mevzuatının gözden geçirilmesi gerekiyor. Yargı konusunda AB ile işbirliği var. Ayrıca terörle mücadele yasalarında AB standartlarına göre hareket edilmesi gerekiyor. Bunlar aslında mevzuat ve AB kurumları ile ilişkiler konusundaki kriterlerdi” dedi.

Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’ndaki oylama için yeşil ışık yaktığını söyleyen Ekinci, AB açısından önümüzdeki süreci şöyle yorumladı:

“Bundan sonraki oylama süreci tamamıyla siyasi bir karar olacaktır. AB ülkelerinin düşüneceği konu şu olacak: özellikle Konsey’deki oylamada, göçmen krizinde Türkiye’nin külfet paylaşımı AB için vize muafiyetinden daha önemliyse Konsey’de üye ülkeler ‘evet’ oyu kullanacaklar. Eğer vize muafiyetini daha öncelikli görüyorlarsa evet oyu kullanmayacaklardır. Şu anda AB üyesi ülkeler için mülteci krizi daha önemli bir konu. Dolayısıyla Konsey’de ‘evet’ oyu çıkacağını düşünüyorum. Parlamento’da ise salt çoğunlukla ‘evet’ oyu çıkması gerekiyor. Bu 5 kriterde yol alınıp alınmadığını takip edebilirler. Ama Parlamento’da zaten Türkiye’deki gelişmeleri takip eden bir muhalif kanat var. Onlar zaten ‘hayır’ oyu kullanacaklardı. Kati Piri’nin de buna yönelik açıklamaları vardı. Orada iktidarı temsil eden ve mülteci krizinde Türkiye ile işbirliğinin devam etmesini isteyen çevrelerce de ‘evet’ oyu kullanılacaktır. Dolayısıyla Parlamento’da da ‘evet’ oyu çıkma ihtimali yüksek. En kritik oylama Parlamento’da olacak.”

Ekinci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından sonra süreçte değişiklik olup olmayacağı konusunda, “Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarının olumsuz bir netice getirdiğini düşünmüyorum. Parlamento’da renkli bir aritmetik var ve Türkiye’nin iç meseleleri yönünde değerlendirmeleri dikkate alacak kesimler var. Bu konuda öngörüde bulunmak aslında çok zor” dedi.

AKP, AB ile işi bitirdi mi?

AB ile ilişkiler, Ankara’daki siyasi çevrelerin de tartışma başlıklarından birisi oldu.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, TBMM’de geriye kalmış 5 kriteri tamamlamak üzere yasal düzenlemeler yapılıp yapılmayacağıyla ilgili soru üzerine, “Bittiğini düşünüyoruz. İlgili bakanlıklar açıklama yapacaktır ama ben bittiğini düşünüyorum” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB konusunda sadece geride terör şartı varmış gibi konuştuğunu savunarak, AKP’ye, yolsuzlukla mücadelede AB’nin şartını yerine getirme çağrısında bulundu. Özel, AKP’ye seslendi ve Meclis’te terör haricinde diğer tüm yasal düzenlemeleri tamamlamak konusunda CHP’nin destek vereceğini belirterek, “Cumhurbaşkanı, ondan sonra çıksın ve AB’ye seslensin, yoksa çıkışını samimi bulmuyoruz” diye konuştu.

Özel’in sözlerine karşılık Turan ise, CHP’yi dokunulmazlık konusunda samimi olmamakla suçladı, ancak AB konusunda TBMM’de yapacaklarını tamamladıklarını savundu.

HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken de AKP’yi samimiyetsizlikle suçladı.