Avrupa Birliği Komisyonu tarafından 1998’den bu yana her yıl yayımlanan İlerleme Raporu, Türkiye’nin temel haklar ve özgürlükler alanında atması gereken çok sayıda adım olduğunu gösteriyor.
BRÜKSEL —
Tam üyelik müzakerelerine başlandığında uğruna gündüz vakti havai fişek patlatılan Avrupa Birliği artık Türkiye’nin gündeminde yer bulmakta bile zorlanıyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin önüne sürekli siyasi engeller çıkarması ve üyelerinin kaprislerine teslim olması, Türkiye’nin de “farklı heyecanlara” yönelerek üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmemesi sürecin fiilen durması sonucunu doğurdu. 10 Ekim’de açıklanan bu yılki İlerleme Raporu, Brüksel’in Ankara üzerindeki etkisini, Ankara’nın da Brüksel’e ilgisini kaybettiği bir ortamda yayımlandı. Müzakere sürecinde geçen yedi yılın ardından “ilerleme kaynaması gereken” belgede eksiklerin ağır basması ve eleştiri düzeyinin artması sürecin içinde bulunduğu durumu net şekilde gözler önüne sürüyor.
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın "Çok da ciddiye almayı hiç gerekli görmüyorum" dediği İlerleme Raporu'nda son yılların en ciddi eleştirileri yer alıyor. Türkiye üzerindeki kredibilitesini, kontrolünü, etkisini tamamen kaybeden ve ciddiye alınmama noktasına düşen Avrupa Birliği Komisyonu'nun bu yıl özel önem verdiği konuların başını ifade ve basın özgürlüğü çekiyor.
Yapılan reformların ifade özgürlüğü alanında belirgin bir ilerleme sağlanması açısından yeterli olmadığına vurgu yapılan raporda, bu alandaki ihlallerdeki artış ciddi endişe kaynağı olarak görülüyor. Medya özgürlüğünün uygulamada daha da kısıtlandığına, hükümet üyeleri, üst düzey devlet yetkilileri ve askerlerin defalarca basına yüklenerek dava açtıklarına dikkat çekilen belgede, “Hükümete yönelik açıkça eleştiride bulunan yazılar kaleme alan bazı gazeteciler işlerinden kovuldu. Otosansür Türk medyasında yaygın bir fenomen haline geldi. Organize suçlar ve terörle mücadele konusunda yasal çerçeve hala muğlak ve istismar edilmeye açık tanımlar içeriyor. TMK 6. ve 7. maddeleri ile TCK'nın 220. ve 314. maddelerinin kombine edilerek uygulanması istismarlara yol açıyor. Bir yazı yazmak ya da konuşma yapmak terör örgütü üyeliği ve liderliği suçlamasıyla dava açılmasına ve uzun hapis cezaları verilmesine yol açabiliyor” ifadeleri kullanıldı. Tutuklu bazı gazetecilerin serbest bırakıldığına vurgu yapan Avrupa Birliği Komisyonu, internet sitelerine yönelik süre ve kapsam açısından orantısız yasakların sürdüğüne işaret ediyor.
Türkiye’de önemli tartışma konuları arasında yer alan Ergenekon ve Balyoz davalarına da değinilen raporda, sanık hakları, uzun tutukluluk süreleri ve aşırı derecede uzun iddianamelerle ilgili endişelerin sürdüğü belirtiliyor. “Türk demokratik kurumlarının ve hukukun üstünlüğünün iyi işlemesinin güçlendirilmesi açısından bir şans sunan davalar, geniş kapsamları ve yargı alanında yaşanan eksiklerle ilgili ciddi endişelerin gölgesinde kaldı” tespitini yapan Avrupa Birliği Komisyonu, davaların aynı zamanda Türk siyasetindeki kutuplaşmaya da katkıda bulunduğu görüşünde. Komisyon, sanık haklarının korunması ve şeffaflığın hakim olması açısından yargı sürecinin hızlandırılmasını talep ediyor.
Raporun tonunun yumuşatılması için 4. Yargı Reformu Paketi’nin geçirilmesini isteyen ancak bu çağrısı karşılıksız kalan Avrupa Birliği Komisyonu, 3. Yargı Reformu Paketi’nin yetersiz kalmakla birlikte doğru yönde atılmış bir adım olduğunun altını çiziyor. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve verimliliği konusunda daha fazla çabaya ihtiyaç olduğu da Brüksel’in vurguları arasında yer aldı.
Yeni anayasa çalışmaları konusunda olumlu adımlar atıldığını, demokratik ve katılımcı bir sürecin devreye sokulduğunu düşünen Komisyon, yeni anayasanın demokrasinin, hukuk devletinin, insan haklarının ve azınlık haklarının korunup saygı gösterilmesini garanti altına alan kurumların istikrarı açısından çimento görevi görmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Raporda, “Yeni anayasanın meşruiyeti için uzlaşı ruhunun korunması ve mümkün olan en geniş danışmanın sağlanması kilit öneme sahip. 2010’da yapılan anayasa değişikliklerinin uygulanması sınırlı kaldı” ifadelerine yer veriliyor.
Siyasi partiler arasındaki sürekli diyalog ve uzlaşı ruhu eksikliği parlamentonun siyasi reformlar üzerinde çalışmasını, ana görevlerini yerine getirmesini ve yürütmeyi denetlemesini engellediğinin belirtildiği raporda, “Kürt sorunu Türk demokrasisi açısından en önemli zorluklardan biri olmayı sürdürüyor. 2009’daki demokratik açılım sürdürülmedi. Hükümet, devletin PKK'yla gizli görüşmeleri bıraktığını ancak PKK'yla bağlantısı olmayan siyasi taraflarla diyaloğu sürdürme eğiliminde olduğunu duyurdu. Terör eylemleri ve askeri operasyonlar arttı. KCK operasyonları basın mensuplarını ve insan hakları savunucularını da kapsayan şekilde genişledi. Kültürel haklar konusunda ilerleme sağlandı” deniliyor.
Askerler üzerindeki sivil denetimin konsolidasyonunun sürdüğü, Genelkurmay Başkanlığı’nın genelde siyasi konularda doğrudan ya da dolaylı baskı uygulamaktan kaçındığı, savunma sektörünün şeffaflığı ve hesap verebilirliğinin sınırlı kaldığı da raporda yer bulan tespitler arasında. Sivil-asker ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda çok sayıda sembolik adım atıldığına dikkat çeken Brüksel, askeri yargı sistemi ve jandarma üzerindeki sivil denetim konusunda daha fazla reform gerektiğini kaydetti.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmaması, Fener Rum Patriği’nin ekümenik sıfatını kullanamaması, Alevilerin durumunda iyileşme sağlanmaması, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi gibi klasik vurgular bu raporda da geniş şekilde irdeleniyor.
Türkiye’nin süreçte ilerleme sağlayabilmek için siyasi kriterlerin yanı sıra Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda da adım atması gerekiyor. Bu alandaki tablo da oldukça parçalı bulutlu. Müktesebata uyum konusunda ilerleme sağlanan alanlar rekabet hukuku, istatistik, bilim ve araştırma, gümrük birliği olarak sıralanırken malların serbest dolaşımından mali kontrole kadar yayılan ve aralarında enerji, sosyal politika, istihdam, balıkçılığın da yer aldığı çok sayıda başlık az ilerleme kaydedilen alanlar kategorisinde yer alıyor. İlerleme olmayan alanlar, çevre, iklim değişikliği, doğa koruma ve kimyasallar olarak belirlenmiş.
İlerleme Raporu'ndaki eleştirilerin her geçen yıl azalması gerekirken çoğaldığı bir dönemde solunum aletine bağlı şekilde yürütülmeye çalışılan süreçte yeni bir başlangıç kaçınılmaz hale geldi. Süreçte bir şeyler yapıldığı algısı yaratmak amacıyla Komisyon tarafından icat edilen pozitif gündem de içi boş bir unsur olmanın ötesine geçemiyor. 22 Haziran'da yapılan son Ortaklık Konseyi'nde Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın da altını çizdiği ve kayıtlara geçtiği gibi, "siyasi blokajların kaldırılması yönünde adım atılmaması halinde pozitif gündemin orta vadede etkili olmayacağı açık".
Avrupa Birliği üyelerinin iç siyaset odaklı yaklaşımlarını bir kenara bırakmaması, Türkiye’nin müzakere süreci öncesinde ve sürecin ilk yıllarındaki istekli ve reform odaklı tavrına dönmemesi, iki taraf arasında kaybolan güven ortamının yeniden oluşturulmaması halinde müzakerelerin koma halinin sürmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın "Çok da ciddiye almayı hiç gerekli görmüyorum" dediği İlerleme Raporu'nda son yılların en ciddi eleştirileri yer alıyor. Türkiye üzerindeki kredibilitesini, kontrolünü, etkisini tamamen kaybeden ve ciddiye alınmama noktasına düşen Avrupa Birliği Komisyonu'nun bu yıl özel önem verdiği konuların başını ifade ve basın özgürlüğü çekiyor.
Yapılan reformların ifade özgürlüğü alanında belirgin bir ilerleme sağlanması açısından yeterli olmadığına vurgu yapılan raporda, bu alandaki ihlallerdeki artış ciddi endişe kaynağı olarak görülüyor. Medya özgürlüğünün uygulamada daha da kısıtlandığına, hükümet üyeleri, üst düzey devlet yetkilileri ve askerlerin defalarca basına yüklenerek dava açtıklarına dikkat çekilen belgede, “Hükümete yönelik açıkça eleştiride bulunan yazılar kaleme alan bazı gazeteciler işlerinden kovuldu. Otosansür Türk medyasında yaygın bir fenomen haline geldi. Organize suçlar ve terörle mücadele konusunda yasal çerçeve hala muğlak ve istismar edilmeye açık tanımlar içeriyor. TMK 6. ve 7. maddeleri ile TCK'nın 220. ve 314. maddelerinin kombine edilerek uygulanması istismarlara yol açıyor. Bir yazı yazmak ya da konuşma yapmak terör örgütü üyeliği ve liderliği suçlamasıyla dava açılmasına ve uzun hapis cezaları verilmesine yol açabiliyor” ifadeleri kullanıldı. Tutuklu bazı gazetecilerin serbest bırakıldığına vurgu yapan Avrupa Birliği Komisyonu, internet sitelerine yönelik süre ve kapsam açısından orantısız yasakların sürdüğüne işaret ediyor.
Türkiye’de önemli tartışma konuları arasında yer alan Ergenekon ve Balyoz davalarına da değinilen raporda, sanık hakları, uzun tutukluluk süreleri ve aşırı derecede uzun iddianamelerle ilgili endişelerin sürdüğü belirtiliyor. “Türk demokratik kurumlarının ve hukukun üstünlüğünün iyi işlemesinin güçlendirilmesi açısından bir şans sunan davalar, geniş kapsamları ve yargı alanında yaşanan eksiklerle ilgili ciddi endişelerin gölgesinde kaldı” tespitini yapan Avrupa Birliği Komisyonu, davaların aynı zamanda Türk siyasetindeki kutuplaşmaya da katkıda bulunduğu görüşünde. Komisyon, sanık haklarının korunması ve şeffaflığın hakim olması açısından yargı sürecinin hızlandırılmasını talep ediyor.
Raporun tonunun yumuşatılması için 4. Yargı Reformu Paketi’nin geçirilmesini isteyen ancak bu çağrısı karşılıksız kalan Avrupa Birliği Komisyonu, 3. Yargı Reformu Paketi’nin yetersiz kalmakla birlikte doğru yönde atılmış bir adım olduğunun altını çiziyor. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve verimliliği konusunda daha fazla çabaya ihtiyaç olduğu da Brüksel’in vurguları arasında yer aldı.
Yeni anayasa çalışmaları konusunda olumlu adımlar atıldığını, demokratik ve katılımcı bir sürecin devreye sokulduğunu düşünen Komisyon, yeni anayasanın demokrasinin, hukuk devletinin, insan haklarının ve azınlık haklarının korunup saygı gösterilmesini garanti altına alan kurumların istikrarı açısından çimento görevi görmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Raporda, “Yeni anayasanın meşruiyeti için uzlaşı ruhunun korunması ve mümkün olan en geniş danışmanın sağlanması kilit öneme sahip. 2010’da yapılan anayasa değişikliklerinin uygulanması sınırlı kaldı” ifadelerine yer veriliyor.
Siyasi partiler arasındaki sürekli diyalog ve uzlaşı ruhu eksikliği parlamentonun siyasi reformlar üzerinde çalışmasını, ana görevlerini yerine getirmesini ve yürütmeyi denetlemesini engellediğinin belirtildiği raporda, “Kürt sorunu Türk demokrasisi açısından en önemli zorluklardan biri olmayı sürdürüyor. 2009’daki demokratik açılım sürdürülmedi. Hükümet, devletin PKK'yla gizli görüşmeleri bıraktığını ancak PKK'yla bağlantısı olmayan siyasi taraflarla diyaloğu sürdürme eğiliminde olduğunu duyurdu. Terör eylemleri ve askeri operasyonlar arttı. KCK operasyonları basın mensuplarını ve insan hakları savunucularını da kapsayan şekilde genişledi. Kültürel haklar konusunda ilerleme sağlandı” deniliyor.
Askerler üzerindeki sivil denetimin konsolidasyonunun sürdüğü, Genelkurmay Başkanlığı’nın genelde siyasi konularda doğrudan ya da dolaylı baskı uygulamaktan kaçındığı, savunma sektörünün şeffaflığı ve hesap verebilirliğinin sınırlı kaldığı da raporda yer bulan tespitler arasında. Sivil-asker ilişkilerinin normalleştirilmesi konusunda çok sayıda sembolik adım atıldığına dikkat çeken Brüksel, askeri yargı sistemi ve jandarma üzerindeki sivil denetim konusunda daha fazla reform gerektiğini kaydetti.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmaması, Fener Rum Patriği’nin ekümenik sıfatını kullanamaması, Alevilerin durumunda iyileşme sağlanmaması, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmemesi gibi klasik vurgular bu raporda da geniş şekilde irdeleniyor.
Türkiye’nin süreçte ilerleme sağlayabilmek için siyasi kriterlerin yanı sıra Avrupa Birliği müktesebatına uyum konusunda da adım atması gerekiyor. Bu alandaki tablo da oldukça parçalı bulutlu. Müktesebata uyum konusunda ilerleme sağlanan alanlar rekabet hukuku, istatistik, bilim ve araştırma, gümrük birliği olarak sıralanırken malların serbest dolaşımından mali kontrole kadar yayılan ve aralarında enerji, sosyal politika, istihdam, balıkçılığın da yer aldığı çok sayıda başlık az ilerleme kaydedilen alanlar kategorisinde yer alıyor. İlerleme olmayan alanlar, çevre, iklim değişikliği, doğa koruma ve kimyasallar olarak belirlenmiş.
İlerleme Raporu'ndaki eleştirilerin her geçen yıl azalması gerekirken çoğaldığı bir dönemde solunum aletine bağlı şekilde yürütülmeye çalışılan süreçte yeni bir başlangıç kaçınılmaz hale geldi. Süreçte bir şeyler yapıldığı algısı yaratmak amacıyla Komisyon tarafından icat edilen pozitif gündem de içi boş bir unsur olmanın ötesine geçemiyor. 22 Haziran'da yapılan son Ortaklık Konseyi'nde Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış'ın da altını çizdiği ve kayıtlara geçtiği gibi, "siyasi blokajların kaldırılması yönünde adım atılmaması halinde pozitif gündemin orta vadede etkili olmayacağı açık".
Avrupa Birliği üyelerinin iç siyaset odaklı yaklaşımlarını bir kenara bırakmaması, Türkiye’nin müzakere süreci öncesinde ve sürecin ilk yıllarındaki istekli ve reform odaklı tavrına dönmemesi, iki taraf arasında kaybolan güven ortamının yeniden oluşturulmaması halinde müzakerelerin koma halinin sürmesine kesin gözüyle bakılıyor.