Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye ile katılım müzakerelerine ilişkin 2020 Yıllık Genişleme Raporu'nu açıkladı. Raporda, Türkiye'nin her geçen gün AB'den ve AB değerlerinden daha da uzaklaştığı ve "Giderek AB'ye üye olma şansının daha da azaldığı" belirtildi.
Raporda ayrıca, son aylarda AB ve Türkiye arasında Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz krizine de atıfta bulunularak, "Türkiye'nin dış politikası Ortak Dış ve Güvenlik Politikası kapsamındaki AB öncelikleriyle giderek daha fazla zıt düşmektedir" denildi.
Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Oliver Varhelyi, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu'na, üyelik müzakereleri devam eden ülkelerin ilerleme raporunu Corona virüsü krizi nedeniyle gecikmeli olarak sundu. Varhelyi, Türkiye'ye yönelik eleştirilerin ağırlıklı olduğu 2020 Raporu'na ilişkin, Akdeniz'deki gerilimin bölgesel istikrarı ve güvenliği baltalamaya devam ettiğini dile getirdi. Varhelyi, Türkiye'nin Suriye ve diğer ülkelerden gelen yaklaşık 4 milyon mülteciye ev sahipliği yaparak, dünyanın en büyük mülteci topluluğunu ağırlayan ülke olduğunu, Türkiye ile bu konuda işbirliğine devam edeceklerini söyledi.
AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Varhelyi, komisyonda Türkiye ile üyelik müzakerelerinin kesilmesi yönünde getirilen görüşlere, "Raporda biz nesnel bir şekilde gerçekleri sıraladık. Olumlu düşünmek için raporda çok az neden var. Eğer Türkiye bu konularda adım atma iradesi sergilerse, müzakereler ilerler. Ancak bu konudaki kararı verecek olan ülke devlet ve hükümet başkanlarıdır. Bir de tabi Türk otoritelerinin kararı olacaktır" dedi.
Siyasi kriterler
2020 Türkiye Raporun'un "Siyasi kriterler" başlığı altında, Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasının 2018 yılının Temmuz ayında kaldırılmış olmasına karşın, OHAL rejiminin olumsuz etkilerinin, demokrasi ve temel hakları ciddi ölçüde etkilemeyi sürdürdüğü tespiti yapıldı. Anayasal yapı çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı arasında sağlıklı ve etkili bir güçler ayrılığı sağlanmaksızın, tüm yetkilerin Başkanlık düzeyinde toplanmaya devam ettiği, yürütmenin meclis tarafından denetiminin zayıf kaldığı belirtildi.
Güvenlik ortamındaki iyileşmeye rağmen Güneydoğu'daki durumun büyük endişe kaynağı olmaya devam ettiği vurgulanan raporda, "Güneydoğu'da demokratik seçimle belirlenen 47 HDP’li belediye başkanının yerine merkezi hükümet tarafından kayyumların atanması 31 Mart 2019 yerel seçimlerindeki demokratik sürecin sonuçlarını sorgulanır hale getirmiştir" ifadesine yer verildi. Terörle mücadelenin hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun olarak yürütülmesininin sağlanması gerektiği vurgulandı. Sivil toplum üzerindeki baskıların da devam ettiği belirtilerek, Osman Kavala’nın devam eden tutuklu yargılama sürecinin caydırıcı etki yarattığı, gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar ve sosyal medyaya yönelik ceza davaları ve mahkumiyet kararlarının da sürdüğü vurgulandı.
Türkiye’nin yargı bağımsızlığının bulunmamasına dair endişelerin sürdüğü, yolsuzlukla mücadele alanında bir ilerleme kaydedilmediğine dikkat çekilen raporda, "Genel olarak yolsuzluk yaygındır ve endişe verici bir konu olmaya devam etmektedir" denildi.
Örgütlü suçlarla mücadelede 'sınırlı ilerleme' kaydedildiği, Europol ile Türkiye arasında kişisel verilerin paylaşılmasına ilişkin operasyonel işbirliği anlaşması müzakerelerinin devam ettiği belirtildi.
Göç ve mülteci övgüsü
Türkiye'nin göç ve iltica politikası alanında ilerleme kaydettiği belirtilen raporda, "Türkiye, 3,6 milyonu aşkın kayıtlı Suriyeli mülteciye ve diğer ülkelerden gelen yaklaşık 370.000 kayıtlı mülteciye sağladığı muazzam, benzeri görülmemiş insani yardım ve destek çalışmalarını sürdürmüştür. Böylelikle Türkiye dünyadaki en büyük mülteci topluluğunu ağırlayan ülke konumuna gelmiştir" denildi. Ancak 2020 yılının Mart ayında Türkiye'nin göçmen ve mültecileri, Avrupa’ya Yunanistan üzerinden kara yoluyla ulaşmaları konusunda teşvik ettiği de raporda yer aldı:
"AB, Türkiye’nin topraklarındaki artan göç yükü ve buna bağlı riskleri, ve mültecilere ev sahipliği yapmak üzere sarfetmekte olduğu önemli çabaları kabul etmekle birlikte Türkiye’nin göç baskısını siyasi amaçlar için kullanmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Genel anlamda Türkiye ile Yunanistan arasındaki yasadışı sınır geçişleri, AB-Türkiye Bildirisi'nin kabülü öncesine nazaran çok daha düşük bir seviyededir."
Türkiye'nin, AB-Türkiye Göçmen Geri kabul Anlaşması'nı tüm üye devletlere yönelik uygulamadığı, bu anlaşmada yer alan üçüncü ülke vatandaşlarına ilişkin hükümleri de halen hayata geçirmediği belirtildi. Anlaşmada taahhüt edilen vize serbestisi alanında çalışmaların hızlandırıldığının duyurulmasına rağmen vize serbestisine ilişkin kalan kriterlerden hiçbirinin yerine getirilmediği, terörle mücadele kanunu ve kişisel verilerin korunması kanununda yapılması gereken değişikliklerin yapılmadığı, Türkiye’nin mevzuatını, vize politikasına ilişkin AB müktesebatıyla uyumlu hale getirmesi gerekmediğinin altı çizildi.
Dış politika vurgusu
Son aylarda AB ile Türkiye arasında tansiyonun yükselmesine yol açan dış politika dosyalarına da yer verilen raporda, Türk dış politikasının, "Ortak Dış ve Güvenlik Politikası" kapsamındaki AB öncelikleriyle giderek daha fazla zıt düştüğü vurgulandı:
"Doğu Akdeniz bölgesindeki gerginlikler, Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde hidrokarbon kaynaklarından yararlanma hakkına karşı çıkan yasadışı eylemleri ve kışkırtıcı açıklamalarının bir sonucu olarak daha da artmıştır. Türkiye, gerektiği takdirde Uluslararası Adalet Divanı'na başvurarak, Birleşmiş Milletler Şartı'na uygun olarak iyi komşuluk ilişkileri, uluslararası anlaşmalar ve anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü konusunda net bir kararlılık sergilemelidir."
Raporda, AB liderlerinin Türkiye ve Doğu Akdeniz krizini görüşmek üzere 1 Ekim'de düzenledikleri zirve kararlarına da atıfta bulunularak, "AB Konseyi, Yunanistan ve Kıbrıs'a karşı yasadışı faaliyetlerin durdurulmasına yönelik yapıcı çabaların sürdürülmesi koşuluyla, özellikle Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi ve ticaretin kolaylaştırılması, insanlar arası doğrudan temaslar, yüksek düzeyli diyaloglar ve 2016 AB-Türkiye Bildirisi doğrultusunda göç konularında devam eden işbirliği üzerine odaklanan pozitif bir AB-Türkiye siyasi gündeminin hayata geçirilmesini kabul ettiğini belirtmiştir" denildi.
Ekonomik kriterler
Raporun "Ekonomik kriterler " başlığı altında, "Türk ekonomisi oldukça ileri düzeydedir, ancak raporun hazırlandığı dönemde bir ilerleme kaydetmemiştir ve ekonominin işleyişi konusunda ciddi endişeler devam etmektedir" denildi. Türk ekonomisinin, genişlemeci politikalar ve net ihracatın güçlü katkısıyla, 2018 yazında kurda oluşan keskin değer kaybı ve bunun sonucunda ortaya çıkan durgunluktan beklenenden daha hızlı bir şekilde toparlandığı, ancak, zayıf işgücü piyasası ve şirket bilançolarının iyileştirilmesi ihtiyacı sebebiyle, toparlanmanın kırılgan düzeyde kaldığı vurgulandı.
Corona virüsü krizinin ortaya çıkmasının ardından, yetkililerin, pandeminin ekonomik etkisini hafifletmek için, önemli parasal genişleme de dahil olmak üzere, bir dizi önlem aldığı belirtilerek, "2017'den bu yana belirgin bir şekilde iyileşen cari denge, 2019'un sonunda yeniden bozulmaya başlayarak, ithalat vergilerinin ve tarife dışı engellerin önemli ölçüde artmasına neden olmuştur. Yüksek dış finansman ihtiyacı nedeniyle, Türkiye, yatırımcı duyarlılığında -pandemi ve artan jeopolitik risklerin ağırlaştırdığı- hızlı değişikliklere maruz kalmaya devam etmiştir. Enflasyon çok yüksek bir seviyeden düşse de, yüksek ve hedefin oldukça üzerinde kalmaya devam etmiştir. Ülkenin fiyata dayalı rekabet gücü, liranın zayıflamasından yararlanmaya devam etmiş ve reel efektif döviz kuru 2019'da değer kaybetmiştir, bu trend 2020'de daha da hızlanmıştır" analizine yer verildi.
Raporda, kayıt dışı ekonominin halen devam ettiği, özellikle devlet bankalarındaki hızlı kredi büyümesi ve kredi verme faaliyetlerini artırmaya yönelik çeşitli düzenleyici önlemler nedeniyle kırılganlıkların arttığı, gençler ve kadınlar arasındaki yüksek işsizlik seviyesi, azalan istihdam, düşük işgücü hareketliliği ve yüksek orandaki kayıt dışı çalışma ile birlikte ciddi endişelerin sürdüğüne dikkat çekildi.
"AB müktesebatına uyum sağlamaya devam ediyor"
Sonuç bölümünde, Türkiye'nin 'üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneğine' ilişkin olarak, şu tespitlere yer verildi:
"Her ne kadar çok sınırlı bir hızla ve parçalı bir şekilde olsa da, Türkiye AB müktesebatına uyum sağlamaya devam etmiştir. Devlet yardımlarının artması ve şeffaflığın olmaması nedeniyle rekabet alanında ve bilgi toplumu ve medya, ekonomi ve para politikası, gümrük birliği, dış ilişkiler ve dış politika ve güvenlik ve savunma politikası alanlarında bir takım kilit hususlarda gerileme örnekleri devam etmiştir. Türkiye, şirketler hukuku, trans-Avrupa ağları ve bilim ve araştırma konularında oldukça ileri seviyededir ve malların serbest dolaşımı, fikri mülkiyet hukuku, mali hizmetler, işletme ve sanayi politikası dahil, belli alanlarında iyi düzeyde hazırlıklıdır. Türkiye, kamu alımları konusunda, uyuma ilişkin önemli boşluklar söz konusu olması nedeniyle, kısmen hazırlıklıdır. Türkiye aynı zamanda, her yönüyle daha fazla çabaya ihtiyaç duyulan, sermayenin serbest dolaşımı, ulaştırma politikası, enerji, vergilendirme, ekonomik ve parasal birlik ve istatistik gibi alanlarda kısmen hazırlıklıdır. Genel olarak, çoğu alanda daha iddialı ve daha iyi koordine edilmiş politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Her alanda mevzuatın uygulanmasına daha çok özen gösterilmesi gerekirken, birçok alanda da, AB müktesebatıyla uyum sağlanması, düzenleyici makamların bağımsızlığının güçlendirilmesi ve idari kapasitelerinin artırılması için önemli düzeyde ilerlemeye ihtiyaç duyulmaktadır."
AB’nin Türkiye Raporu’na Ankara’dan Tepki
Türkiye, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye ile katılım müzakerelerine ilişkin 2020 Yılı Genişleme Raporu’na tepki gösterdi. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Rapor bu sene de AB’nin önyargılı, yapıcılıktan uzak ve çifte standartlı yaklaşımını yansıtmaktadır” denildi.
AB’nin “raporda yerine getirmediği sorumluluk ve taahhütlere değinmezken temelsiz argümanlarla Türkiye’yi eleştirdiği” belirtilen bakanlık açıklamasında, “Özellikle yönetim sistemimiz, seçimler, temel haklar, bazı yargı kararları ve idari kararlar ile terörle mücadeleye yönelik olarak alınan meşru önlemlerin yanı sıra dış, güvenlik ve ekonomi politikalarımıza ilişkin önyargılı, haksız ve orantısız eleştirileri raporun objektiflikten ne kadar uzak olduğunu göstermektedir” ifadeleri yer aldı.
Türkiye’nin, bazı AB çevreleri tarafından sergilenen dar görüşlü tutumlar nedeniyle müzakere süreci engellenen ve buna rağmen bu sürece sahip çıkan bir aday ülke olduğu kaydedilen açıklamada, “(Türkiye) AB’den uzaklaşmadığı gibi, bazı çevrelerin uzaklaştırma çabalarına rağmen AB üyelik sürecine bağlıdır. Komisyonun, Raporda bunu güçlü bir şekilde vurgulaması ve genişleme stratejisinde ve uygulamada aday ülkeler arasında ‘Batı Balkanlar’ ve Türkiye şeklinde ayrım yapmaması beklenirdi” vurgusu yapıldı.
Dışişleri Bakanlığı açıklamasında raporun Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerine ilişkin bölümlerinin tamamen Yunan-Rum tezlerine dayandığı, bu durumun Komisyon’un tarafsızlığına leke düşürdüğü de belirtildi: “Ne Kıbrıs sorununun çözümüne ne de Ege ve Doğu Akdeniz’in istikrarına katkı sağlayan bu yanlı ve hukuk dışı bakış açısını reddediyoruz. Dahası Yunan-Rum ikilisinin, AB-Türkiye ilişkilerini bu raddede rehin alabilmesi, Birliği stratejik akıl ve vizyondan uzaklaştırmakta, AB’nin çıkarlarına da zarar vermektedir. Kimsenin hakkında gözü olmayan Türkiye, kendinin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını korumaya kararlılıkla devam edecektir” mesajı verildi.
“Terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bir yaklaşımla kaleme alınmış”
Raporun özellikle siyasi kriterlerle Yargı ve Temel Haklar faslına ilişkin bölümünün “Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sınamaları ve PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bir yaklaşımla kaleme alındığını” kaydeden Dışişleri, “Bu bölümde kullanılan dil, Avrupa’daki AB ve Türkiye karşıtı radikal kesimleri mutlu etmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Türkiye evrensel değerler çerçevesinde, güvenlik ile temel haklar, demokrasi ve hukukun üstünlüğü dengesinde hareket etmektedir. Ayrıca, ortak değerler üzerine kurulu bir güç olduğunu iddia eden AB’nin 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarını halen müzakerelere açmamış olması ciddi bir tezat teşkil etmektedir. Türkiye, insani temele dayanan düzensiz göç yönetimi politikasında AB’den övgü değil, külfet paylaşımı ve 18 Mart Mutabakatının tüm taahhütlerini yerine getirmesini beklemektedir” ifadelerine yer verdi.
Dışişleri Bakanlığı, raporda Türkiye’nin izlediği bazı politikaların işleyen piyasa ekonomisi kriteri açısından eleştirilmesine de şu yanıtı verdi:
“Ülkemiz gerek ticaret gerek yatırımlar bakımından AB pazarıyla ileri düzeyde bütünleşmiş olup, AB’de yaşanan ekonomik sorunlar ve küresel piyasalardaki dalgalanmalardan doğrudan etkilenmektedir. Ancak Türkiye gerekli önlemleri alarak, AB üyesi ülkelerin bile derinden etkilendiği bu zor süreci, asgari hasarla atlatmaya çalışmaktadır. Öte yandan AB’nin, Gümrük Birliği’nin güncellemesi müzakerelerini başlatmazken, bu konuyla ilgili alanlarda gerileme olduğunu belirtmesi manidardır.”
“Raporda 21 fasılda ülkemizin genel uyum düzeyinin iyi olduğu belirtilmekte, son bir yılda ise 17 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı teyit edilmektedir” diyen Dışişleri, raporda belirtilen uyum düzeyinin, Türkiye’nin katılım sürecinde karşılaştığı siyasi engellere rağmen, AB müktesebatına uyum çalışmalarını sürdürmek konusundaki iradesinin en açık ifadesi olduğunun altını çizdi.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması, “Samimi arzumuz, AB’nin aday ülke Türkiye’ye bazı çevrelerin bencil ve dar görüşlü çıkarları açısından değil, kıtamızın daha büyük ve ortak çıkarlarıyla, ortak vizyonundan bakması; üyelik perspektifi doğrultusunda Türkiye-AB ilişkilerinin tüm boyutlarıyla geliştirilmesi ve ilerletilmesidir” ifadeleriyle sona erdi.