'AB Üyeliği Türkiye’nin Temel Hedeflerinden'

Türkiye ve Avrupa Birliği arasında durgunlaşan ilişkiler son zamanlarda olumlu yönde seyretmeye başladı. Üst düzey ziyaretlerin yanı sıra, Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri ve son olarak da Türkiye’ye vize muafiyeti getirileceği yönünde varılan anlaşma son olumlu işaretler olarak görülüyor. Ancak tam üyelik hedefinde alınması gereken çok yol var ve Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği dönem başkanlığı yapacağı önümüzdeki altı ay oldukça zorlu bir dönem olabilir. Bir süre önce Washington’a gelen Avrupa Birliği Bakanlığı Müsteşarı Haluk Ilıcak, ilişkileri Alparslan Esmer’e değerlendirdi.

Ankara 2005 yılında Brüksel’le tam üyelik müzakerelerine başladı. Ancak her şey beklendiği gibi gitmedi. Bazı Avrupalı liderler açıkça Türkiye’nin üyeliğine karşı çıktıklarını dile getirdi. Kıbrıs sorunu bahane gösterildi. Müzakere başlıklarından bazıları hiç açılmadı. Türk kamuoyu tam üyeliğe hevesini yitirdi. Bu arada Avrupa Birliği de büyük bir borç kriziyle baş başa kaldı. Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Avrupa Birliği Bakanlığı Müsteşarı Haluk Ilıcak’a göre Türkiye tüm bu gelişmelere rağmen hedefinden ayrılmadı:

“Avrupa Birliği’ne tam üyelik tabi Türkiye’nin temel hedeflerinden biri ve bu hedefe ulaşmak için bütün gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye’deki bütün kurumlar aynı şekilde çalışıyorlar. Ama burada özellikle belirtilmesi gereken bir husus var. Türkiye’nin AB’ne tam üyelik hedefini bir kenara koyarsak, bizim için hedefe giden yol ilk aşamada daha öne çıkıyor. Yani Türkiye reformlarını hızlandıracak, reformlarını tamamlayacak bir süreci devam ettirmek istiyor. Bu da AB müzakerelerine katılımının devamıyla mümkün. Çünkü birçok konuda biz AB kurallarını uygulayarak bugünkü başarılara geldik. Mesela AB’nin Euro Bölgesi için geçerli olan Maastricht Kriterleri’ni Türkiye uyguluyor, ama Euro bölgesinin içindeki birçok ülke uygulayamıyor.”

Son yıllarda Türk kamuoyu Avrupa Birliği’ne hevesini kaybetti. Bunda Almanya ve Fransa gibi, Türkiye’yi tam üye olarak görmek istemediklerini açıkça söyleyen ülkelerin liderlerinin önemli payı oldu. Ancak, Fransa’nın siyasi liderliğinde yaşanan değişim, iyimser beklentileri arttırmış durumda:

“Bunlar şu anlamda ümit veriyor. Söylediğim gibi bizim için sonuçtan önemli olan şey yolun kendisi. Ama bu yola devam etmek için de Türk halkını motivasyonunun, Türk halkının isteğinin devam etmesi gerekiyor. Bugün baktığımızda son yapılan kamuoyu yoklamalarında Türk halkının AB’ye desteği müzakerelerin açıldığı 2005 yılında yüzde 73 iken bugün yüzde 48’lere 49’lara düşmüş durumda. Dolayısıyla AB’de değişen liderliklerin Türkiye’yle ilgili olarak verecekleri pozitif mesajlar, AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Füle’nin Türkiye’yle ortaklaşa hazırlıklarını yaparak ortaya koymuş olduğu pozitif gündem ve bu pozitif gündem çerçevesinde siyaseten bloke edilmiş fasıllar üzerinde Komisyon’la çalışmalar yürütülmesi gibi çeşitli iyi faktörler, tabiatıyla Türk halkının AB’ye desteğini de arttıracak, o desteğin artması bürokrasideki motivasyonu yükseltecek ve biz reform sürecini hız kaybetmeden devam ettirebileceğiz.”

Türkiye 2004’te tam üyeliğe alınan Güney Kıbrıs yönetimiyle diplomatik ilişki kurmadı, bu ülkenin gemi ve uçaklarına limanlarını açmadı. Şimdi Ankara’nın muhatap almadığı bir üye, önümüzdeki altı ay boyunca Avrupa Birliği’nin dönem başkanlığını alıyor. Müsteşar Ilıcak’a göre bu hiçbir şeyi etkilemeyecek:

“Bu altı aylık süre boyunca, zaten Türkiye bu pozitif gündem çerçevesinde AB Komisyonu’yla ilişkilerini devam ettirecek. Avrupa Parlamentosu’yla ilişkilerini devam ettirecek. AB’nin Kıbrıs Rum Yönetimi hariç diğer üyeleriyle ilişkilerini eskiden olduğu gibi devam ettirecek. Bu üç şeyde hiçbir sorun yok. Sadece Güney Kıbrıs Rum yönetiminin AB başkanlığını görmezden geleceğiz. Onlarla bir ilişkiye girmeyeceğiz, onların başkanlık ettiği toplantılara katılmayacağız. Yapacağımız tek şey bu. Ve bu altı aylık süreç bizim genel olarak AB ile ilgili yaşadığımız sürece bakarsanız, 1959’dan bu yana başlayan sürece, ben bu altı aylık sürecin hiç de önemli olmadığını düşünüyorum. Altı aylık süreci reformları hiç kesmeden devam ettireceğiz.”

Ankara - Brüksel arasındaki son olumlu gelişmeyse en geç 2018 yılına kadar Türklerin Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz girebilecek olması. Ancak Türkiye bunun karşılığında kendi üzerinden Avrupa Birliği ülkelerine kaçak giriş yapanların iadesini öngören anlaşmayı imzaladı:

“Burada anlaşılması gereken bir nokta var. Türkiye kaçak göçmenlerin geçişinin engellemek için elinden gelen herşeyi yapıyor. Örneğin Türk sahil güvenliğinin büyük çabaları sonucunda denizden yunan adalarına geçiş yüzde yüze yakın bir seviyede engellenmiş durumda. Aynı şekilde Yunanistan’la olan kara sınırı da – Bulgaristan ve Romanya demiyorum, çünkü onlar Schengen üyesi değil – Yunanistan sınırında da Türkiye’nin yakaladığı kaçak göçmen sayısı, Yunanistan’ın yakaladığı kaçak göçmen sayısından fazla. Ortada o zaman bir sorun var. Yani Schengen üyesi olmak için birinci şart, sınırlarınızı kontrol etmek, sınırlarınızı kaçak geçişe kapalı hale getirmek. Türkiye’nin sınırları Schengen sınırı değil. Yunanistan’ın sınırları Schengen sınırı. Yani kaçak göçmenlerin engellenmesinde birinci sorumlu olan Yunanistan.”

Türk ekonomisinin son yıllardaki büyüme performansı ve buna karşılık Avrupa Birliği’ni etkileyen ekonomik kriz, Türklerin Avrupa’ya ilgisini azalttı:

“Ama AB’nin bir şeyi görmesi lazım. Eskiden Türkiye’yi kaynak ülke (source country) olarak görüyorlardı. Yani Türkiye’den AB’ye kaçak göçmen gidiyordu. Bugün artık Türkiye kaçak göçmen gönderen bir ülke değil. Yani birçok ülkelerden, Türkiye’ye kaçak göçmen geliyor, çünkü Türkiye ekonomisi, AB’nin birçok ülkesinden çok daha iyi performansa sahip olduğunu herkes görüyor. İkincisi Türkiye transit ülke konumuna geldi. O da AB’ye gidecek göçmenler Türkiye’den geçiyorlar. Yani Türkiye kaynaklı bir göçmen yok.”

Washington ziyaretinde konuştuğumuz Avrupa Birliği Bakanlığı müsteşarı Haluk Ilıcak, hedefe ulaşılsa da ulaşılmasa da, Türkiye'nin ekonomik gelişme ve demokratikleşme amacıyla tam üyelik sürecinde benimsediği kuralları uygulamaya devam edeceğini söylüyor.