Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son olarak terör örgütü PKK ile eşdeğer tuttuğu ve “katliamla” suçladığı akademisyenlere yönelik terörle mücadele kapsamında gözaltı, ev baskınları, soruşturmalar ve görevden uzaklaştırma süreci başladı.
Türkiye’nin, yakın tarihinde “Yetmez Ama Evet” başlığını taşıyan ve AKP hükümetinin anayasa reformuna destek açıklayan bildirge gibi pek çok meslek grubunun imzasını taşıyan yazılı açıklama metinleri yayımlanmıştı. Örneğin, 17-25 Aralık soruşturma süreçlerini “darbe” olarak niteleyerek “Milli İrade Platformu” adıyla gazetelerde tam sayfa ilanlarla bazı sivil toplum örgütleri de yazılı görüşlerini açıklamıştı. Ancak şimdi yazılı bir açıklamada imzacı oldukları gerekçesiyle akademisyenlere topluca soruşturma açıldı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, “Barış için Akademisyenler İnisiyatifi” çerçevesinde barış talebi içeren metne imza attıkları için 1128 akademisyen hakkında topluca soruşturma açıldığını duyurdu. Başsavcılık tarafından Türk Ceza Kanunu’nun 301’nci maddesindeki “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve devletin kurum ve organlarını aşağılamak” suçu ile Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesindeki "Terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından resen soruşturma başlatıldı. Aynı gerekçelerle illerdeki savcılıklar da soruşturmalar açtıklarını duyurdu.
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma kapsamında, 14 akademisyen gözaltına alındı. Adreslerinde bulunmadığı belirlenen 7 akademisyen hakkında ise yakalama kararı çıkartıldı. Söz konusu akademisyenler şunlar: Araştırma Görevlisi Adem Yeşilyurt, Doç.Dr. Aynur Özuğurlu, Doç. Dr. Burcu Yakut Çakar, Yrd. Doç. Dr. Derya Keskin, Doç. Dr. Gül Köksal, Doç. Dr. Güven Bakırezer, Doç. Dr. Hakan Koçak, Yrd. Doç. Dr. Hülya Kendir, Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu, Prof. Dr. Mehmet Cengiz Erçin, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Rauf Kesici, Yrd. Doç. Mehmet Ruhi Demiray, Prof. Dr. Nilay Etiler, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Doç. Dr. Özlem Özkan, Prof. Dr. Ümit Biçer, Prof. Dr. Veli Deniz, Doç. Dr. Yücel Demirer, Prof. Dr. Zelal Ekinci.
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Kılıçbay, Doç. Dr. Selime Güzelsarı ile Dr. Ülkü Güney'in evlerinde ise terörle mücadele ekiplerince arama yapıldı.
Gaziantep Üniversitesi Rektörlüğü de, Araştırma Görevlisi Çağrı Aslan, Yrd. Doç. Dr. Fulya Doğruel, Yrd. Doç. Dr. H. Pınar Şenoğuz ile Yrd. Doç. Dr. Rana Gürbüz hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını duyurdu.
Peki süreç nasıl başlamıştı? Türkiye kamuoyunda sınırlı yankı bulmuş ve içeriğine katılmayan pek çok akademisyen tarafından imzalanmamış söz konusu bildirge; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Sultanahmet saldırısının yaşandığı 12 Ocak günü büyükelçilere yaptığı konuşmasında ana gündem maddesi olunca dikkat çekmişti. Erdoğan’ın çok sert sözlerle hedef aldığı bildirgeye imza atan akademisyenlere yönelik YÖK’ün açıklaması ve vakıf üniversitelerinde işten çıkarma kararı alması ise, süreci ifade özgürlüğü tartışmasına dönüştürdü. Bunun üzerine daha önce “Barış için Akademisyenler İnsiyatifi”nin bildirgesine imza atmamış akademisyenlerden imzacı olmaya karar verdikleri yolunda açıklamalar geldi.
Son olarak edebiyatçılar, gazeteciler ve sanatçılar da “barış için” diyerek imza metinleri oluşturup, akademisyenler için destek kampanyaları başlattı.
Bu arada Türkiye’deki medyada Anadolu Ajansı başta olmak üzere akademisyenler için barış talebinden öte “devleti katliamla suçlayan akademisyenler” ifadesiyle haberler yapılması da dikkat çekti. Bazı üniversitelerde akademisyenlerin oda kapılarına tehdit notları asıldığı ve çarpı işaretlemeleri konulduğu da gözlendi.
Erdoğan Sultanahmet’te konuştu, “katliam” ile eşdeğer tuttu
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, son olarak Sultanahmet Meydanı’nda IŞİD’in canlı bomba eylemi düzenlediği alanı ziyareti sırasında akademisyenleri yeniden hedef alan açıklamalar yaptı. Erdoğan, akademisyenlerle teröristleri eşdeğer tutarak, özetle şu görüşlerini ifade etti:
“Milletimizin kimin kim olduğunu çok daha yakından anlamalarını, yani önünde bir profesör, doçent bilmem ne olması kimseyi aydın yapmaz, bunlar kapkaranlık insanlardır. Bunlar zalimdir, alçaktır, çünkü zalimlerle birlikte olanlar zalimdir. Katliam yapanlarla beraber olanlar katliam içerisinde oldukları için onlar da aynı suçu işlemişlerdir. Bütün yargı makamlarını, üniversitelerin senatolarını Anayasamız ve yasalara ters bu hareketleri sebebiyle göreve davet ettim, atılması gereken adımların süratle atılması gerektiğini... Bunlar da ne yapacaklarsa gitsinler oralarda yapsınlar. Siyaset yapmak isteyenler parlamentoda siyasetlerini yapsınlar ama yok parlamentoda bunu yapamıyorlarsa bunlar da gitsinler hendek kazsınlar veya dağa çıksınlar. Bu kadar açık ve net konuşuyorum.”
Çavuşoğlu içerik eleştirisi yaptı ama ifade özgürlüğü demedi
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, akademisyenlerce yayımlanan bildirgeyi ifade özgürlüğü kapsamında görmediğini açıkladı. Çavuşoğlu, “Türkiye bu kadar şehit verirken terör örgütüne destek veren kişilerle terör faaliyetini yapanlar arasında fark yok. Çok hassas bir dönemden geçiyoruz. Biz nasıl Kürt vatandaşlarımızla PKK arasında ayrım yapıyorsak teröre destek verenler de bu ayrımı yapmalı. Operasyonlar yapılırken insan haklarına riayet edilsin ve sivil insanlar zarar görmesin. Bir an önce terör bitsin' deseler o bildirinin altına ben de imza atardım. İnsanların hayatını zindan eden örgütlere yönelik operasyonu katliam olarak değerlendirmek apaçık destektir. Bunun adı aydınlık değildir. Aydın olmanın ne demek olduğunu biz de az çok biliyoruz,” dedi.
CHP bildirge içeriğine değil ifade özgürlüğüne sahip çıktı
CHP ise, Parti Sözcüsü Haluk Koç’un açıklamasıyla “Barış için Akademisyenler İnisiyatifi”nin yayımladığı bildirge içeriğine sahip çıkmayacaklarını ancak ifade özgürlüğü bakımından olaya yaklaştıklarını duyurmuştu. Son olarak CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in okuduğu Parti Meclisi yazılı açıklamasıyla akademisyenlere yönelik yürütülen süreç eleştirildi. CHP Parti Meclisi’nin açıklamasında özetle şöyle denildi:
“CHP Parti Meclisi olarak ancak demokrasi dışı rejimlerde rastlanan düşünceyi açıklama özgürlüğü ve bağımsız yargıyı hedef alan bu operasyonları hukuksuz, kabul edilemez ve son derece tehlikeli buluyoruz. Geçmişte bazı kişi ve mihraklar tarafından hedef gösterilen insanların katledilmesi hafızalarımızdadır. Maalesef, Cumhurbaşkanı himayesinde konuşan bir mafya liderinin ‘akan kanlarınızla duş yapacağız’ ifadesi endişelerimizi güçlendiriyor. CHP olarak düşünce açıklama özgürlüğünü demokrasinin vazgeçilmez temel ilkelerinden biri olarak kabul ediyor ve kararlılıkla savunuyoruz. Bu anlayışla şiddet çağrısı içermedikçe ifade özgürlüğünü kullanan tüm yurttaşların yanındayız ve onlara destek olmaya devam edeceğiz. Söz konusu akademisyenler bildirgesi ekseninde devam eden hukuksuz soruşturma, gözaltına alma ve görevden uzaklaştırmaların derhal son bulmasını talep ediyoruz.”
Bu açıklamada, Cumhurbaşkanı’nın himaye ettiği savunulan mafya lideri olarak Sedat Peker’in de tehdit sözleri nedeniyle duyulan endişenin vurgulanması dikkat çekti.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, duyduğu endişeyi “Sedat Peker kim? Sedat Peker, kalkıp aydınlardan üç kişiyi öldürse ne olacak? Büyük bir ihtimalle Erdoğan ‘hak yerini buldu’ diyecek. Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Beğenmezsen eleştirirsiniz. Kenan Evren döneminden ne farkı var?” sözleriyle ifade etti