Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bir süredir ekonomik kriz yaşıyor. Erbil, birkaç yıl öncesine kadar “Orta Doğu’nun Dubaisi” olarak adlandırılırken kuzey Irak’ın yeni cazibe merkezi olduğu söyleniyordu. Ancak Irak içindeki siyasi krizler, IŞİD’in hızlı ilerleyişi ve düşen petrol fiyatları ile başlayan ekonomik kriz giderek derinleşti. Krizle birlikte bölgedeki yatırımcıların büyük kısmı çekildi. Günümüzde yarım kalmış inşaatların göze çarptığı Erbil ve Süleymaniye’de esnaf ve halk durgun piyasadan ve işsizlikten yakınıyor. Bu durumdan yakınanlar krizin en önemli sebebinin Bağdat hükümetinin Kürdistan bölgesinin bütçe payını göndermemesi olduğunu söylüyor.
Peki bütçe krizi nasıl başladı ve ekonomik krizi değiştiren diğer faktörler neler?
Yaklaşık 8 yıldır Erbil’de Irak içinden ve dışından iş çevresine ve yatırım yapmak isteyen firmalara danışmanlık hizmetleri veren Mesut Akdağ, VOA’ya Irak Kürdistan’ındaki krizin sebeplerini ve boyutlarını anlattı.
VOA: Bağdat hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki bütçe krizi ile başlayalım. Bu kriz nasıl başladı?
AKDAĞ: Bu durumu detaylı anlamak için biraz da geçmişe bakmak gerek. Amerika Irak’ı işgal ettiğinde Irak bir bomba, Saddam Hüseyin de pimiydi ve Irak bu pimi çekip Celal Talabani’nin eline verdi. Talabani, bu bombayı 2012’ye kadar taşıdı. Talabani’nin beyin krizi geçirmesi ile birlikte Irak da kriz geçirdi. Bu dönemde farklı dinamikler, farklı hizipler, terör örgütleri vs ortaya çıktı.
Merkezi hükümet ile Kürdistan arasındaki ilişki son derece başarılıydı. Kürtler öteden beri bağımsızlık istiyorlardı ancak merkezi hükümet ile olan sıkıntıları Celal Talabani sayesinde ortadan kaldırıyordu.
Maliki hükümeti zaman zaman bir takım sıkıntılar çıkarıyordu. Yüzde17’lik bütçe payı arada bir kesiliyordu.[h1] Maliki hükümeti Kürdistan bölgesinin gümrük gelirleri, diğer devlet kurumlarından edinilen gelirleri merkezi hükümete aktarmadığını söylüyordu.
Daha sonra Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin dışarıya petrol satmaya başlaması ile birlikte sorunlar baş göstermeye başladı.
Bana göre, bu sorunun temelindeki ana faktör 2012 yılında Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin Türkiye ile yaptığı 50 yıllık petrol anlaşması. Anlaşmaya göre, Kürdistan petrolünü Türkiye üzerinden satmaya başladı.
Merkezi hükümet (Bağdat Hükümeti) “sen kendi petrolünü satıyorsan ben de bütçeyi göndermiyorum” dedi. Celal Talabani 1 yıldır hastaydı, Almanya’daydı, koltuk boştu. Ülke Maliki’nin kontrolündeydi.
Bu bütçe kesintisi daha önce de birçok kez koz olarak kullanıldığı için bölge hükümeti (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) çok da ciddiye almadı. İnsanlara da “sorun çözüldü, çözülecek” diye cevap veriliyordu. O dönemde biraz da parası vardı. Ta ki IŞİD gelene kadar.
VOA: Bütçe ne kadardı?
AKDAĞ: Irak bütçesinin yüzde 17’si yani yıllık yaklaşık 12 milyar dolar civarında.
VOA: Kürdistan Bölgesi’nin geliri ne kadar?
AKDAĞ: Günlük 500-600 bin varil petrol gönderiyor ancak mevcut fiyatlarla zar zor idare ediyor.
Bütçeden 12 milyar dolar gönderiliyordu. Ama aslında bu bölgenin payı daha fazlaydı. Bunun aylık olarak 800 milyon doları maaşlara gidiyordu, 200 milyon doları diğer yatırımlara. Ancak bu bütçeye ek olarak başka gelirleri de vardı bu bölgenin. Çark önemli ölçüde dönüyordu.
2014’te merkezi hükümetin bütçeyi kesmesi ve IŞİD’in gelmesi ve Işid’den sonra petrol fiyatlarının düşmesi 1 yıl içinde Kürdistan hükümetini 3 krizle karşı karşıya bıraktı.
VOA: IŞİD’in gelişinin petrol fiyatlarını yükseltmesi gerekmiyor mu?
AKDAĞ: Normalde olması gereken o. Irak, dünya petrol rezervlerinin yüzde 8’ine sahiptir. Petrol fiyatlarının yükselmesi bekleniyordu ancak düştü. Bunun küresel dinamiklerle ilişkisi var. Ancak petrol fiyatlarının düşmesi bölge hükümetinin planlarını, hayallerini önemli ölçüde suya düşürdü.
VOA: Ekonomik krizin petrolün Türkiye üzerinden satışına dair anlaşma ve IŞİD’in petrol bölgelerini ele geçirmesi şeklinde iki ana sebebi olduğunu söyleyebilir miyiz?
AKDAĞ: IŞİD’in petrol bölgelerini ele geçirmesi diyemeyiz. Ele geçirdiği yerler petrolün çok fazla olduğu yerler değil. Asıl petrol Basra bölgesinde, Kerkük’te… Irak’ın toplam üretimini sekteye uğratmadı.
IŞİD, doğrudan etkilemedi. En temel problem, bölge hükümetinin(Kürdistan Bölgesel Yönetimi) hiç karşılaşmadığı bir güçle savaşmak zorunda kalması. IŞİD, savaş bütçesi yarattı. Yaklaşık 5 milyon insanı yerinden etti. Bu insanların önemli bir kısmı Kürdistan bölgesine geldi. Bir de Suriye’den gelenler var. Yaklaşık 2 milyon mülteci geldi. Zaten Kürdistan bölgesi 5 milyonluk bir bölge. Mülteci akını kendi elektriği, alt yapı hizmetleri yetersiz olan bir bölgede çökme gibi birçok soruna sebep oldu.
Günlük ihraç edilen petrol miktarına bakılırsa çok fazla düşme yok. Aksine fiyat düştükçe daha fazla petrol satmaya çalışıldı. Genel olarak IŞİD’in gelişi petrol satışını etkilemedi.
VOA: Mülteciler için uluslararası yardım alınmadı mı?
AKDAĞ: Yardımlar var ancak çok yetersiz. Yaklaşık 2 milyon insanı her gün beslemek, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak çok büyük bir maliyet. Yanılmıyorsam günlük kişi başı 10 dolar kadar bir maliyeti var.
Suriye’den gelenlerin çoğunluğu Kürtlerdi. Daha önce burada hizmet sektöründe Bangladeşli, Afrikalı çalışanlar vardı. Şimdi onların yerlerini Suriyeliler aldı. Bu nedenle ekonomi üzerinde çok büyük bir yük oluşturmadılar. Suriyelilerin temel farkı şuydu. İlk dönem gelenler sosyo ekonomik açıdan iyi durumdaydılar. Ev aldılar, iş kurdular. Sonra gelenler iyi durumda değildi.
Kürdistan bölge ekonomisini etkileyen 10 Haziran 2014’ten sonra Irak içinden kesintisiz gelen göçler oldu. Aslında Aralık ayında IŞİD’in Anbar kentine saldırısından sonra insanlar gelmeye başlamıştı ancak özellikle Selahaddin ve Musul’dan çok büyük bir yüklenme oldu Kürdistan bölgesine.
VOA: Bu bölgedeki yatırımcılar da IŞİD saldırısından sonra mı çekildi?
AKDAĞ: Aslında gelen para, yatırımcı üretime dayalı değildi. Sıcak parayı emmeye yönelik yatırımcıydı. Gelen para, hızla toparlanıp gidebilecek olan bir paraydı. Mesela, en büyük yatırımcılar otelcilerdi. Geldikleri zaman hükümet de önemli ölçüde kolaylık sağlıyordu. İnşaatçılar vardı. Sat-yap yapıyorlardı. Önce satıyorlardı sonra yapıyorlardı. Para anlamında büyük yatırımcılar gelmedi. Bunların toparlanması, gitmesi çok hızlı oldu. Burası yabancı yatırımcıyı anlamlı bir şekilde çekmedi. Üretime dayalı ve uzun vadeli işlere yatırım söz konusu olmadı.
VOA: En azından istihdam yaratmadılar mı?
AKDAĞ: Hayır. Kendi işçilerini, mühendislerini getiriyorlardı ve hatta geri hizmetler için Bangladeşlileri, Hindistanlıları filan çalıştırıyorlardı.
VOA: Neden?
AKDAĞ: Burası hızla fiyatları artan, pahalılaşan bir yerdi. Yerli insanlar düşük ücretlere çalışmıyorlardı. Oysa Bangladeş ve diğer yerlerden gelenler 300-400-500 dolara çalışıyor. Daha sistematik, daha uysal çalışıyorlar. Bölgeden çok az insan çalışıyordu. Gelen yatırımcılar Kürdistan’ın ihtiyaçlarını yerinde değerlendirdiler. Yani bin tane ev ihtiyacı var. Devletten yer alıyorlardı ve evin maliyeti x birim tutuyor. Projeleri yapar yapmaz hemen ve yüksek fiyata satıyorlardı. İnşaata başlamadan maliyet çıkıyordu zaten.
Gelenler kapitalizm sürecini tamamlamış ülkelerden gelmediler. Daha çok sıcak parayı emmeye yönelik iş çevresi geldi. Hemen geri dönüşü olan, riski az olan hatta sermayeye bile gerek olmayan bir bölge… Sonuçta konut yapacaksınız, devlet yer veriyor, ihtiyaç var… 60 bin dolara mal olan evler 200-250 bin dolara satıldı. Daha inşaat bitmeden satıldılar.
VOA: O zaman ekonomi politikası da piyasa da oturmamış anlamına gelmiyor mu?
AKDAĞ: Tabi ki oturmamıştı.
VOA: Gördüğüm kadarıyla basit ihtiyaçlardan mobilyaya, aksesuara kadar birçok ürün ithal. İthalat nedeniyle pahalılık anlaşılabilir ancak gelir durumuna bakılırsa spekülatif bir pahalılık da var sanki.
AKDAĞ: Kesinlikle. İlk baştaki pazar da çok spekülatifti. 100 bin dolara alınan bir ev bir hafta sonra 110 bin dolar oluyordu. İnsanlar bundan ciddi kazanç sağlıyordu.
VOA: Bunun sosyolojik sebepleri olabilir mi? Kapalı toplumlar açılmaya başladığında geçiş sürecinde sarsıntılı ve balon, abartılı tüketimin olduğu dönemler yaşanıyor. Burada böyle bir dönem mi yaşandı?
AKDAĞ: Bunun etkisi var ama spekülatif durumun yaşanmasındaki en önemli faktör; piyasaya çok hızlı ve büyük miktarlarda para girmesi. Bölge insanı yatırım yapacak mantaliteye sahip olmadığı için biriken paranın bir yere kanalize edilmesi gerekiyordu. Yatırım olarak gördükleri tek araç ev, arazi, işyeri, ziynet eşyası almak. Bu para üretime, istihdam üretmeye dair yatırıma kanalize edilseydi bu spekülatif ortam bu kadar büyümezdi.
VOA: ‘Toplumun yatırım alışkanlığı da belirleyici oldu’ diyorsunuz. Büyük miktarda para dışardan mı girdi, içerdeki para mı serbest kaldı?
Kürdistan bölgesi Irak’ın kapısıdır. 90’dan 2003’e kadar küresel ekonomiden kopuktu. 2003 sonrasında Kürdistan yeniden yapılanma sürecine, Irak yıkım sürecine girdi. Burası Irak’taki ticareti besledi. Irak’tan gelen paranın da etkisiyle burada ticaret döndü. Hem kendi kaynakları hem de 30 milyonluk nüfusun ihtiyaçlarını karşılayan bir güzergah olduğu için gelen paralar bir zenginleşme yarattı.
VOA: İnsanlar “2014’ten beri piyasa kötü” diyor. Yabancıların çekilmesinin etkisi var mı bunda?
AKDAĞ: Aslında firmalar çekilmedi, yer değiştirdi. Bağdat’a, Basra’ya ağırlık verdiler. Türkiye firmaları ilk dönemde çok haşır neşir olmasalar da 2006’dan sonra Bağdat’ın, Basra’nın önemini kavradılar. Irak’ın toplam nüfusu yaklaşık 38 milyon. Kürdistan bölgesinin nüfusu yaklaşık 5.5 milyon civarında. Irak’ta (Bağdat Hükümeti kontrolündeki bölgede) 32.5 milyon nüfus var.
Basra’da şu anda önemli bir yapılanma var. Özellikle körfez ülkelerinden firmalar oralarda çok önemli yatırımlar yapıyorlar. Oradaki yatırımlar Kürdistan’a yapılanlar gibi değil. Daha uzun vadeli, üretimi destekleyici yatırımlar. Daha çok üretimi destekleyen teknoloji yatırımları gibi. En önemlisi Bağdat ile Basra arasında bir güzergahın, yolun yapılması.
VOA: Tekrar Kürdistan Bölgesi’ne dönecek olursak burada bir de maaşların ödenememesi krizi var. Oldukça pahalı ve yarım maaşla idare edilemeyecek bir bölgede bu kriz toplumsal gerginlik yaratmaz mı?
AKDAĞ: Bizim yaptığımız araştırmalara göre (Kürdistan Bölgesi’ndeki) yerli halkın yüzde 93’ü kendi[h2] evine sahip. Burada toplu ulaşım yok. İnsanların yüzde 75’i kendi aracına sahip. Buna taksiler, iş araçları dahil ettiğimiz zaman oran yüzde 90’a çıkıyor. Özellikle taksiler ikinci iş olarak kullanılır. Taksi plakası ile özel araç plakası arasında bin dolar fark var. İnsanlar araç alırken “plaka ucuz zaten, 1000 dolar verip taksi alayım, gelir kazanırım” diye düşünüyor.
Petrol fiyatları iç piyasa için ucuz. Elektrik problemi var ancak devlet elektriği çok ucuz. Mahalle jeneratörleri var, ortalama aylık 25 dolara filana geliyor. Toplamda aylık elektrik masrafı 40-50 dolara geliyor. Su çok ucuz. Elektrik, su, barınma ve ulaşım giderlerini çıkardığımız zaman ana ihtiyaçlar önemli ölçüde karşılandığı için geriye kalan para giyim ve gıda ihtiyaçlarına kalıyor. Aldıkları paraya baktığımız zaman, bir hanede birden fazla çalışan var. Ortalama olarak her hanede 2 kişi çalışıyor.
Kürdistan nüfusu 5.5 milyon. Nüfusun yüzde 40’ı yani 2.2 milyonu 14 yaş altında. 14-18 yaş arasındaki nüfus yaklaşık 700 bin kişi civarında.
Geriye 2.5 milyon kalıyor. Devletten maaş alan 1.4 milyon insan var. Yaptığımız bir çalışmada 2012-2017 arasında ortalama hane geliri 2013 yılında ortalama 1200 dolar iken krizin derinleştiği, artık ümitlerin çöktüğü, hükümetin yarım maaş kararı aldığı 2016 Eylül ayında 700-800 dolara düşüyor. Nüfusun yüzde 7 ila 13’ü gerçekten sıkıntı yaşayan kesimi oluşturuyor.
“Maaşlar ödenemiyor, gıda ihtiyaçları karşılanamıyor” filan gibi bir durum olsaydı toplumsal patlama olurdu zaten. Bir de insanların birikimleri de var. İnsanlar tüketim alışkanlıklarını yeniden değiştirdiler.
VOA: Toplumun tüketim alışkanlıkları nasıl?
AKDAĞ: İnsanlar sürekli para tutuyorlardı. Ellerinde parası, geliri olan insanlar mutlaka kanalize etmek zorunda kalıyorlardı. Zaten tutacak yer yok, çünkü bankacılık yok. Tasarrufu pek sevmezlerdi. Bunun nedeni şu; Saddam döneminde sosyal devlet anlayışı vardı. Sosyal devlet gıdayı veriyor, sübvanse ediyor birçok şeyi, benzin veriyor. Dolayısıyla bu sistemde insanların çok büyüme şansları olmadığı için biriktirme algıları da zayıf. Belli standartlarda yaşıyorlardı, çok da çalışmıyorlardı. Zaten sistem onu gerektiriyordu. “Yarın ne olacağım” diye bir şey yoktu. Yarın devlet yine sana elektrik, su, aylık gıda ihtiyacını verir, toprak verir, ev verir. Dolayısıyla çalışmaya, biriktirmeye yönelik algı yoktu.
2003’ten sonra bir dönem lüks tüketime eğilim oldu sonra yine yatırıma dönüldü. Ancak yatırım için de genellikle ev filan aldılar.
Kürdistan bölgesi hariç bütün Irak’ta lüks tüketim eğilimleri var. Onların alışkanlıkları değişiyor. Ekonomileri gelişiyor ve ikincisi kültürlenme kanalları pan Arap kanalları. Dolayısıyla Lübnan’daki, Kuveyt’teki tüketici neyi tercih ediyorsa onu tercih edip aynı ürünleri, markaları kullanmaya çalışıyorlar.
VOA: Yabancı bir yatırımcı şu şartlarda size gelse hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
AKDAĞ: Buranın hala çok önemli ihtiyaçları var. Özellikle teknoloji ihtiyacı var. Yatırımcının bu bölgeye yönelik bakışının değişmesi lazım. Mağaza açmak gibi hazır paraya yönelikse hiç gelmesin, zarar eder. Ama üretime, teknolojiye dayalı üretimi hedefliyorsa bu bölge çok önemli fırsatlar taşıyor.
Irak’ın toplam ihtiyacının yüzde 83’ü ithalata bağlıdır. Kendi üretimi zayıftır. Kürdistan bölgesi, 32.5 milyon insanın kapısıdır. Kürdistan bölgesi ile birlikte 38 milyonluk pazardır. Tekstil, gıda vb. her şeyin tüketim potansiyeli yüksek.