Suriye’deki gelişmelerin yol açabileceği yeni bir mülteci krizi ve Türkiye ile olası işbirliği Berlin’den yapılan açıklamaların merkezinde yer alıyor.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat ve rejimini, özellikle 2011 yılında başlayan iç savaştan bu yana sert bir şekilde eleştiren, Esat’ı sistematik insan hakları ihlalleri ve savaş suçları işlemekle suçlayan Berlin’den, konuyla ilgili gelen ilk tepkiler de bu tutumu vurgular nitelikte.
Scholz’dan Suriye’de siyasi çözüm çağrısı
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat'ın ülkesini terketmesinin ardından yaptığı açıklamada, Suriye’de hukuk devletinin yeniden inşa edilmesini umduğunu söyledi. Esat’ın kendi halkını yıllarca acımasızca baskı altına aldığını ifade eden Scholz, "Sayısız cana mal oldu ve milyonlarca insanı Suriye'den kaçmaya zorladı, bunların bir kısmı Almanya'ya sığındı" dedi.
Başbakan, Suriye halkının büyük bir acı yaşadığı belirtilerek, Esat rejiminin sona ermesinin olumlu bir gelişme olduğu ifade etti. Olaf Scholz açıklamasında, "Şimdi, Suriye'de hızla hukuk ve düzenin yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Tüm dini topluluklar ve azınlıkların hem şimdi hem de gelecekte korunması şart. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda siyasi bir çözümün hala mümkün" diye görüşlerini ifade etti.
Scholz açıklamasında, "Gelecekte Suriye'yi yönetecek kişiler, tüm Suriyeliler’e onurlu ve bağımsız bir yaşam sunup sunmadıklarına, ülkenin egemenliğini dış müdahalelere karşı savunup savunmadıklarına ve komşularıyla barış içinde yaşayıp yaşamadıklarına göre değerlendirilecek" dedi.
İlgili Haberler İsyancıların Şam'a girdiği Esat'ın terkettiği Suriye'de son 24 saatte yaşananlarAlmanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Esat rejiminin devrilmesini "Büyük bir rahatlama" olarak nitelendirdi, ancak Suriye’deki şiddetin yeniden bir tırmanışa geçmemesi konusunda uyarıda bulundu.
Bakan Baerbock, yaptığı açıklamada "Ülke, hangi biçimde olursa olsun, başka radikallerin eline geçmemelidir” diyerek Suriye’deki etnik ve dini azınlıkların korunmasının önemine dikkat çekti.
"Kürtler, Aleviler ve Hristiyanlar gibi etnik ve dini azınlıkların kapsamlı bir şekilde korunması sağlanmalı ve gruplar arasında bir uzlaşı sağlanmalıdır” ifadelerini kullanan Baerbock, "Eğer hem iç hem de dış aktörler nihayet Suriyeliler’in yararına hareket ederse, yıllardır beklenen ancak bir o kadar da zor olan barış yolu başlayabilir" dedi. Baerbock, Almanya’nın Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Quad Grubu (ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya) ve Türkiye gibi Suriye’nin komşuları dahil bölgesel aktörlerle yoğun temas halinde olduğunu belirtti.
İlgili Haberler 13 yıl süren iç savaşta Esat sonrası neler olabilir?AfD: "Yeni göçmenlere kapılar kapalı"
Almanya'da yaşayan Suriyeli göçmenlerin sayısı, Suriye'deki iç savaşın başlamasından bu yana önemli ölçüde arttı. 2023 yılı itibarıyla, Almanya'da yaklaşık 1 milyon 280 bin Suriyeli kökenli kişi yaşayor. Bunların yaklaşık 900 binin göçmen statüsünde olduğu biliniyor. Almanya, 2015 ve 2016 yıllarında Suriye'deki iç savaştan kaçan onbinlerce mülteciye kapılarını açtı. Ancak son gelişmeler bu göçmenlerin konumunu da gündeme taşıdı.
Nitekim göçmen karşıtı Almanya için Alternatif Partisi lideri ve başbakan adayı Alice Weidel, hükümete çağrıda bulunarak, Suriye’den gelebilecek yeni göçmenlerin ülkeye alınmayacağının duyurulmasını istedi.
Weidel, "Suriye'den Avrupa'ya yönelik olası göç hareketleri bağlamında, Almanya'nın şu net mesajı vermesi gerekiyor: "Sınırlarımız kapalı, artık kimseyi kabul etmiyoruz!" diye konuştu.
Muhalafetteki Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) dış politika sözcüsü Andrea Lindholz verdiği demeçte, Almanya'nın son yıllarda insani yükümlülüklerini fazlasıyla yerine getirdiğini belirterek, Suriyeli mültecilerin kabulünün durdurulmasını talep etti. Lindholz, Suriye'de bir gün barış sağlanması durumunda, birçok Suriyeli’nin korunma ihtiyacının ve dolayısıyla Almanya'daki oturma haklarının sona ereceğini de ifade etti.
Hristiyan Birlik Partisi’nin (CDU) dış politika sözcüsü Norbert Röttgen de Suriye’deki rejim değişikliğini "Ülke ve insanlar için büyük bir kurtuluş. Esat’ın cehennemi 13 yılın ardından sona erdi" sözleriyle yorumladı.
Esat’ın devrilmesinin en büyük kazananın Türkiye olduğunu öne süren Röttgen, "Erdoğan bu başarıyı iç politikada da kullanmaya çalışacaktır. Türkiye’deki üç milyon Suriyeli’yi geri göndermek için Suriye’nin parçalanmamasına büyük bir ilgi duyuyor" ifadelerini kullandı.
Almanya’daki Suriyeli mültecilerin de ülkelerine dönüp dönmeyeceği konusunda henüz bir şey söylemenin erken olduğunu belirten Röttgen, "Ancak şu an istikrar için bir momentum var. Avrupa’nın şimdi Türkiye’ye yaklaşması ve işbirliği imkanlarını araştırması gerekiyor" dedi.
CDU Federal Meclis Dış Politika Sözcüsü Jürgen Hardt, Beşar Esat'ın devrilmesinin ardından kısa vadede yeni bir mülteci dalgası beklemediğini belirtti.
"Şu an için ikinci bir büyük mülteci dalgasını olası görmüyorum. Halep‘te böyle bir durum yaşanmadı" şeklinde konuşan Hardt, bu ihtimalin tamamen gözardı edilemeyeceğini ifade etti ve "Eğer gruplar arasındaki görüşmeler –ki bu görüşmelerin devam ettiği anlaşılıyor– başarısız olursa ve iç savaş daha da yoğunlaşırsa, yeni bir mülteci dalgası ihtimali göz ardı edilemez" dedi.
Hardt, bu yeni ve dinamik durum karşısında federal hükümeti, AB içinde hızlı bir koordinasyon sağlamaya çağırdı. Ayrıca, Suriye'nin 19-20 Aralık'ta düzenlenecek Avrupa Konseyi toplantısında öncelikli bir konu olması gerektiğini vurguladı.
SPD dış politika uzmanı Ralf Stegner, "Esat rejiminin sonunun gelmesi iyi bir şey. Ancak, milisler de istediğimiz türden insanlar değil. Verdikleri sözleri tutmayacaklarından endişe duyuluyor. Almanya insani yardım konusunda sorumluluk üstlenmek zorunda kalacak" diye konuştu. Türkiye ile yeni bir göç anlaşması ve Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesi taleplerine karşı tavır koyan Stegner, "Hızlı kararlar bize bir fayda sağlamaz. Suriye’de şu anda Esat’ın destekçileri gibi başka insanlar da tehlike altında. Ancak insaniyet herkes için geçerlidir" ifadelerini kullandı.
Almanya Federal Meclisi Dışişleri Komitesi Başkanı sosyal demokrat SPD’li Michael Roth, Esat'ın Şam'dan kaçmasının ardından, "kanlı seküler diktatörlüğün yerine dini-fundamentalist bir diktatörlüğün geçmemesi" konusunda uyardı. Roth, açıklamasında, Suriye'nin çok etnikli ve çok dinli bir devlet olduğunu belirterek, ülkenin "barış, uzlaşma ve istikrar için gerçek bir şansı hak ettiğini" ifade etti.
Almanya’nın önde gelen terör uzmanı Peter R. Neumann, Suriye’deki rejim değişikliği sonrası belirsizliklere dikkat çekti.
"Esat artık tarih oldu, Suriye özgür mü?" sorusunu gündeme getiren Neumann, "Kimse şimdi ne olacağını bilemiyor" dedi. Esat’ı devirenlerin hedefinin bir İslam devleti kurmak olduğunu iddia eden Neumann, Suriye’nin geleceğiyle ilgili üç olası senaryo sunarak, ülkenin iki veya üç otonom bölgeye ayrılabileceğini, iç savaşın yeniden alevlenebileceğini ya da iç savaş sonrası bir bölünmenin gerçekleşebileceğini belirtti.
Göç meselesine de değinen uzman, "Suriyeli mülteciler ülkelerine dönebilecek mi, yoksa olası bir iç savaş nedeniyle daha fazla insan mı kaçacak?” sorusunu gündeme getirdi.
Yeni bir mülteci dalgasının daha olası olduğunu ifade eden Neumann, terör tehdidinin de yeniden ortaya çıkabileceğini vurguladı; hatta IŞİD’in bu durumdan yararlanarak yeniden güç kazanabileceğine dikkat çekti.
Neumann açıklamasını, "Esat’ın devrilmesi elbette olumlu bir gelişme" diyerek noktaladı, ancak bu değişimin büyük bir tehlike içerdiğini ifade etti ve "Yeni iktidar sahipleri demokrat değil" diyerek, yeni rejimin demokrasiye uzak olduğunu söyledi.