Ruh sağlığı bozuk olduğu belirtilen 16 yaşındaki Senegalli bir mülteci gencin Dortmund kentinde polis tarafından öldürülmesi Almanya’da büyük tepkiye yol açtı. Elinde bıçak olan gencin polis tarafından makineli tüfekle öldürüldüğü ve 5 kez ateş edildiği ortaya çıktı.
Your browser doesn’t support HTML5
Olayın görgü tanıkları, gencin adeta infaz edildiğini savunurken, polislerin neden makineli tüfek kullandığı konusu netlik kazanmadı.
Dortmund polisi tarafından yapılan resmi açıklamada, Salı günü gerçekleşen olayla ilgili olarak polisin bir gençlik yurduna çağrıldığı ve burada bahçede bulunan 16 yaşındaki gencin memurlara bıçakla saldırdığı aktarıldı.
Açıklamada memurların silah kullanması sonucunda gencin ağır yaralandığı, daha sonra kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği bilgisi paylaşıldı.
Olayın yaşandığı yurt görevlileriyse, Mouhamed D. adlı genci tanıdıklarını ve ruhsal sorunları olduğunu bildiklerini, olayın yaşandığı gün gencin bıçakla kendini yaralamak istediğini, hatta intihar girişiminde bulunması üzerine polisi çağırdıklarını belirtti.
Söz konusu açıklamada, olay yerine 11 kişilik polis ekibinin geldiği, gence biber gazı ve şok cihazlarıyla müdahale yapıldığı, ancak gencin bıçağını polislere doğru tutması sonrasında, bir polis memurunun elindeki otomatik silahla ateş açtığı öne sürüldü.
Daha sonra polis tarafından verilen bilgiye göre, çocuğun elindeki bıçağı tehdit olarak algıladığı için ateş açıldığı, vücuduna 5 kurşun isabet eden Mouhamed D.’nin ağır yaralandığı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği aktarıldı.
“Alman polisi orantısız şiddet kullanıyor” eleştirisi
Olaydan sonra polisin bir kez daha orantısız şiddet kullandığı ve bu tarz şiddet olaylarının genelde göçmenlere yönelik olduğu şeklinde yoğun eleştiriler başladı.
Mayıs ayında da psikolojik tedavi gören başka bir mülteci polis tarafından kafasına yediği yumruk sonrasında beyin kanamasından ölmüştü. Mannheim kentinde yaşanan olayla ilgili olarak polis önce, 47 yaşındaki kişinin kentin merkezinde gözaltına alınmaya çalışılırken bilinmeyen bir sebeple fenalaştığı ve kaldırıldığı acil serviste kurtarılamadığı belirtildi.
Ancak olayın çevredeki görgü tanıklarının kaydettikleri videolarda polisin orantısız şiddetini belgelendi. Söz konusu meydanda bulunan çok sayıda kişi tarafından çekilen görüntülerde en az bir polis memurunun, söz konusu kişiyi zapt etmeye çalıştığı sırada yere yatırdıktan sonra kafasına ve yüzüne defalarca yumruk attığı görüldü.
Olay sonrası özellikle sosyal medyada Alman polisinin giderek artan bir şekilde şiddet uyguladığı konusunda eleştiriler ve olayın ABD’de büyük infiala neden olan, bir polisin George Floyd'un dokuz dakika boyunca boğazına basarak ölümünü hatırlattığı yönünde yorumlar yer aldı.
Göçmenlere yönelik kurumsal ırkçılık tartışması
Almanya‘da göçmenlerin Almanlar’a kıyasla daha fazla polis şiddetine maruz kaldıkları uzun süredir konuşuluyor.
İnsan hakları örgütleri ve göçmen kuruluşlarının araştırmalarına göre, 2021 verilerinden yola çıkarak bakıldığında, 1990 yılından bu yana Almanya’da 270 kişi polislerin silahlarından çıkan kurşunlarla yaşamını yitirdi.
Söz konusu kaynaklar, aynı dönemde 180`in üzerinde kişinin polis gözetiminde ya da sokakta polisin uyguladığı orantısız şiddet sonucunda hayatını kaybettiğini, yaşamını kaybedenlerin 160’ının göçmen, özellikle de siyah olduğunu iddia ediyor.
Ülkede ayrımcılığı yasaklayan kanunların yürürlükte olmasına rağmen, özellikle polis örgütünde kurumsal ırkçılık olduğu iddiaları uzun süredir gündemde.
“Irkçı olaylar istisna”
Yetkililer, teşkilat içinde yaşanan ırkçı olayları 'istisna' diye nitelendirerek, kurumsal ırkçılık eleştirisini reddediyor.
Ancak geçtiğimiz yıllarda Hessen eyaletinde "NSU 2.0" imzalı ölüm tehditleriyle polisin bağlantısı, Kuzey Ren Vestfalya ve Mecklenburg-Vorpommern eyaletlerinde ise polislerin kendi aralarında kurdukları Whatsapp gruplarında ırkçı paylaşımlarda bulundukları tespit edilmişti.
Sekiz Türkiye kökenli göçmenin öldürüldüğü Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) davasının müdahil avukatlarından Seda Başay Yıldız’a gönderilen tehdit mektuplarının Frankfurt polisi içinden, bir kadın polise ait bilgisayardan gönderildiği ortaya çıkmıştı.
O dönemde VoA Türkçe’ye konuşan Yıldız, "Ben NSU olayında Almanya'nın kurumsal ırkçılığı kabul ettiğini ve birşeylerin değiştiğini zannediyordum ama tam tersi oldu. Hiçbir şey değişmediği gibi polis ve istihbarat içindeki kurumsal ırkçılık daha da tehlikeli oldu. Almanya NSU'dan alacağı dersi alamadı. Yani hiçbir söz yerine getirilmedi. Son yıllardaki radikalleşme de bunun sonucudur" demişti.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık Monitörü (Nadira) tarafından gerçekleştirilen araştırmaya katılanların yüzde 65'i resmi kurumlarda, yüzde 61'iyse günlük hayatta ayrımcılık yapıldığını düşündüğünü söylemişti.