Washington’daki düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi’nde (Center for American Progress-CAP) Türkiye uzmanı olan Max Hoffman, Türk-Amerikan ilişkilerinin “kırılma noktasına” çok yaklaştığını belirterek, bunun olup olmayacağının aslında büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bağlı olduğu görüşünü dile getirdi.
Hoffman, CAP’in yeni yayınladığı ve kendisinin de yazarları arasında olduğu Türkiye araştırmasıyla ilgili olarak Amerika’nın Sesi muhabirinin sorularını yanıtladı.
Amerikalı uzman, hazırladıkları rapor ve anketin, Türkiye’nin bir milliyetçi dalgadan geçtiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni bir milliyetçilik oluşturmaya çalıştığı sonucuna vardığını söyledi.
Erdoğan’ın bunu, hem siyasi söylemleri hem de Türk halkında milliyetçiliğin yükselmesinden yararlanarak yaptığını belirten Hoffman, bu yeni milliyetçiliğin bir boyutunun Batı’ya, özellikle de Amerika ve Avrupa’ya karşı gerçek bir düşmanlık beslenmesi olduğunu kaydetti.
Hoffman, Suriyeli sığınmacılara ve bir derecede ülkedeki diğer göçmenlere karşı da bir husumet bulunduğunu ifade ederken, tüm bu olguların yansıması olarak da, yıllar boyu güvenlik tehditlerinden sonra Türk kamuoyunda dış dünyaya karşı bir güvensizlik ve “kendi başına bağımsız hareket etme” yaklaşımı oluştuğu tespitini paylaştı.
“Trump’ın ‘Önce Amerika’sına benzer, AK Parti’de de “Önce Türkiye”ciler var”
Rapora göre, Türk halkı, İslam dinini Türk kimliklerinin merkezi konumunda görüyor. Hoffman, AK Parti içinde yüzde 35’lik bir kesimin, Erdoğan’ın Atatürk’ün mirasını İslam’a daha merkezi bir rol biçecek şekilde yeniden tasarladığını düşündüğünü, bu kesimin Türkiye’yi Müslüman dünyasının lideri olarak gördüğünü ve örneğin Müslüman oldukları için Suriyeli sığınmacılara sahip çıkılması gerektiği görüşü taşıdıklarını söyledi.
Ancak Hoffman partinin geri kalan geniş kesiminin, dini unsurlar içeren söylemlere itiraz etmemelerine karşın, Türkiye’nin laik bir devlet olduğuna ve Erdoğan’ın Batı’ya karşı daha bağımsız ve daha güçlü olarak, kendi yolunu çizerek, Türkiye’nin çıkarları peşinde güçlü bir lider imajı ortaya koyarak Atatürk’ün mirasını yerine getirdiğine inandığını belirtti.
Hoffman, bu grubun, Amerika’da Başkan Donald Trump’ın sıkça kullandığı “Önce Amerika” söylemine benzer, “Önce Türkiye”ciler olarak tanımlanabileceğini kaydetti.
CAP’in raporu, Türkiye’de derin bir Batı karşıtlığını da gözler önüne seriyor. Rapora göre, Türkiye’de Amerika’ya olumlu bakanların oranı sadece yüzde 10.Benzer olumsuz bakış Almanya ve Avrupa’ya karşı da gözleniyor. Rusya da Türk halkı arasında çok popüler değil ama yine de NATO’dan daha popüler.
Hoffman, tüm bunlara karşın, ne Batı ne de hatta Erdoğan’ın ilişkilerde net bir “kırılma” olmasını istediğini söyledi ancak halkın bu konudaki duruşu ve duyulan öfkenin, iki tarafın liderlerinin de elindeki seçenekleri azalttığı görüşünü dile getirdi.
Erdoğan’ın bu milliyetçiliği ve Batı karşıtlığını kullandığını ve kendi söylemleriyle de bu hissiyatı daha da pekiştirdiğini ifade eden Hoffman, “Böyle yaparak elindeki seçenekleri daraltıyor, Batı’yla derin bir yakınlaşma sürecine öncülük etmesi ya da izlediği yolu değiştirmesi kendisi için siyasi açıdan imkansız hale geliyor” değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan’a merkez-sağ bir rakip çıkar mı?
Hoffman bir soru üzerine, Erdoğan’a karşı merkez sağdan bir rakip çıkma yönünde bir fırsat olduğunu, ancak Türk cumhurbaşkanının kendi siyasi geleceğine yönelik riskleri azaltıcı bir dizi adım attığını söyledi.
Meral Akşener ve Abdullah Gül isimlerinin konuşulmasını örnek gösteren Hoffman, Erdoğan’ın Afrin operasyonu, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri gideceğini sık sık dillendirmesi, Batı ve Avrupa’ya karşı, Kürt meselesindeki sert söylemleri gibi açıklama ve icraatlarıyla “milliyetçi sağa oynayarak bu kişilerin işini çok zorlaştırdığını” belirtti. Hoffman, “Dolayısıyla sağ kanattan bir rakibin milliyetçi oylara hitap edeceği tüm alanlarda Erdoğan bunları zaten yaptı” dedi.
Hoffman, tüm bunların sonucunda da, gelecek yıl için planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Erdoğan’a rakip bir adayın, seçimlerin ikinci tura kalması halinde farklı seçmen gruplarını birleştirmesinin daha zor hale geldiğini belirtti.
CHP içinde Erdoğan’a rakip olarak genç, Türk halkının hayallerine hitap edebilen daha dinamik ve ikna edici bir aday arayışı olduğunu düşündüğünü kaydeden Hoffman, bununla birlikte, Erdoğan’a meydan okumanın bugünlerde Türkiye’de herkes açısından çok büyük bir siyasi ve kişisel risk olduğuna dikkati çekti.
Ankete göre, Türk halkı arasında “kendi başına hareket etme” eğilimini tercih edenlerin oranının daha fazla olmasına rağmen, AK Parti ve MHP dışındaki muhalefet partileri içinde diğer ülkelerle işbirliğine daha sıcak bir bakış olduğuna işaret eden Hoffman, “Bence Washington ve Avrupa’da, Batı’nın Türk nüfusunun bu kesimiyle diyalog kurulması, Türkiye’nin Erdoğan’dan büyük olduğu şeklinde giderek artan bir hissiyat oluşuyor” dedi.
“Erdoğan’ı desteklemek vatanseverlik olarak görülüyor”
Hoffman, Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmeyi vatanseverlik karşıtı olarak görme yönünde güçlü bir gidişat olduğunu da söyledi. Afrin operasyonu sırasında bunun görüldüğünü ifade eden Hoffman, bu konudaki politikayı eleştirmenin bazı çevrelerce “Türkiye’yi eleştirmek ya da hatta Türk olmamak” şeklinde yorumlandığını belirtti.
Erdoğan ve milliyetçi sağdaki müttefikleri arasında, “kimin Türk olduğu, kimin olmadığını” tanımlama konusunda bir çabanın yürütüldüğünü söyleyen Hoffman, bu listeye “mevcut hükümeti desteklemek” gibi maddeler eklendiğini kaydetti.
Bu durumun hükümetin politikaları üzerinde tartışma ya da eleştiri yapılmasını imkansız hale getirdiğini söyleyen Hoffman, Erdoğan’ın ayrıca 15 Temmuz darbe girişimini “yeni bir Türkiye’nin kurucu miti” olarak tanımlamada bir araç olarak kullandığı görüşünü dile getirdi.
Hoffman, darbe girişimine verilen yanıtı eleştiren ya da bazı baskıcı tedbirlerin çok aşırıya kaçtığı şeklinde görüş dile getirenlere izin verilmediğini ve bunu yapanların hemen vatanseverliğinin sorgulanmaya başladığını söyledi.
Bunun çok endişe verici bir gidişat olduğunu savunan Hoffman, siyasi muhalefet ya da siyasi tartışma imkanı kalmadığı zaman bunların “yeraltına” itildiğini ve çok olumsuz sonuçlar yaratabileceğini belirtti.
“Türk-Amerikan ilişkileri kırılma noktasına çok yakın”
Hoffman bir soru üzerine, Türk-Amerikan ilişkilerinin “kırılma noktasına” çok yakın olduğunu söyledi. Bunun öncelikle Erdoğan’ın elinde olduğu görüşünü savunan Hoffman, bu sorunun yanıtında, Afrin operasyonunun gidişatının da belirleyici rol oynayacağını kaydetti.
Hoffman, Türk yetkililerin operasyonu Menbiç’e genişletip, Kürtler’in kuzey Suriye’deki etkisini ortadan kaldırmaya çalışması halinde bunun Amerika’yı “bazı çok zor seçeneklere” iteceğini belirtti.
Böyle bir durumun, 1974 Kıbrıs Harekatı ve sonrasındaki silah ambargosundan bu yana ilişkilerde muhtemelen en ciddi kırılmaya neden olacağını dile getiren Hoffman, “Bence kesinlikle Amerika’da ve ayrıca Ankara’da bu krizi idare etme, ilişkilerin kurumsal çerçevesini korumaya çalışma konusuna bir ilgi var. Bu sayede gelecekteki bir tarihte, tansiyon düştüğünde, Suriye meselesi bir şekilde ortadan çıktığında, denklemde belki yeni liderler olduğunda Türkiye ve ABD parçaları toplayabilir ve ilişkileri yeniden inşa etmeye başlayabilir. Bu yakın bir zaman olmayacak ama şu anda sorulması gereken soru kuzey Suriye’de ABD ve Türkiye arasında patlak veren krizin kontrol altına alınıp ilişkilerin temelini yeniden inşa etmesine olanak tanıyacağı mı yoksa herşeyi kökünden söküp atacağı mı sorusu. Bence bu tercih de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı” diye konuştu.