30 Mart yerel seçimleriyle ilgili tartışmalar ve oy sayımından kaynaklanan gerginlik sürüyor. Türkiye’deki seçim sonuçları ve ortaya çıkan tablo, Washington dahil çeşitli dünya başkentlerinde de yakından izleniyor. Amerikalı uzmanların yorumları Amerika'nın Sesi'nde
WASHINGTON —
Türkiye her zaman Washington’daki dış politika çevreleri için yakından izlenen, her zaman merak uyandıran bir ülke. Bu ilgi son zamanlarda, Türkiye’deki son siyasi gelişmelerle daha da arttı. Görüşlerine başvurduğumuz bazı uzmanlar seçimleri yerinde izlemek için Türkiye’ye gittiklerinden, kendilerine elektronik mesaj yoluyla ulaşabildik. Bu isimler arasında yer alan Amerikan İlerleme Merkezi uzmanı Michael Wertz’in değerlendirmesi şu şekilde oldu:
“Başbakan Erdoğan ve lideri olduğu AKP son seçimlerde hala halkın büyük bir kesimine hitap ettiğini gösterdi. Bunda da partinin geniş çaplı halka inen faaliyetleri etkili oldu. Başbakan Erdoğan, kazandığı bu seçim zaferini devam ettirme anlamında toplumdaki derin görüş ayrılıklarını gidermeli ve kendisi de yürüttüğü kutuplaştırıcı stratejilerden vazgeçmeli. İleriye dönük olarak bakıldığında en iyi senaryo, Başbakan’ın ve AKP’nin söylemini yumuşatmasıdır -- ki bu, Türk toplumundaki kutuplaşmayı gidermede olumlu rol oynayacaktır. Ekonomideki yavaşlama ve sürdürülebilir durumda olmayan cari açıklar dikkate alındığında bu söylem değişikliği daha da fazla önem kazanıyor. Daha kötü bir senaryo ise medya mensuplarına yönelik baskının, Başbakan’ın kutuplaştırıcı söyleminin, siyasi maksatlı soruşturma ve vergi cezalarının ve muhafazakar kanada yönelik misilleme amaçlı tutuklamaların devamıdır. Bu, belirsizlik döneminin devamı anlamına gelir ve Türkiye’nin uluslararası toplum ve yabancı yatırımcılar nezdindeki konumunu zayıflatır.”
2005-2008 yılları arasında Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği görevini yürüten Ross Wilson’ın yaptığı değerlendirme de şöyle oldu:
“İlk alınan sonuçlar AK Parti’nin Türk seçmeninin önemli bir çoğunluğunu elinde tuttuğunu, muhalefetin ise hala tabanını etkili biçimde genişletemediğini ve iktidara karşı etkin olamadığını ortaya koydu. Genel anlamda, Türk seçmeninin, AK Parti’yi, son dokuz aydaki siyasi çalkantılara ve otoriter yaklaşıma rağmen, yaklaşık 12 yıllık iktidarı boyunca yaşanan ekonomik büyüme, refahın artması, göreceli olarak istikrar ve güven ortamı gibi unsurlar nedeniyle tercih ettiği söylenebilir.”
Seçimleri Türkiye’de izleyen Partilerüstü Politika Merkezi Dış Politika Projesi Direktör Vekili Blaise Misztal de şöyle bir yorum yaptı:
“Alınan sonuçlardan elde edilen genel tablo Türkiye’nin hala siyasi gerginlik ortamından çıkamamış olduğudur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetini hedef alan geniş çaplı yolsuzluk suçlamalarıyla yaklaşık üç aydır devam eden çalkantıya rağmen yerel seçimler net bir çözüm getiremedi. Seçimler daha ziyade toplumun ne denli bölündüğünü ortaya koydu.”
Partilerüstü Politika Merkezi’nin Türkiye Girişimi Eşbaşkanı ve Amerika’nın eski Ankara Büyükelçilerinden Morton Abramowitz ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu, Başbakan Erdoğan için kesin bir galibiyet anlamı taşıyor. Görünen o ki, seçimler öncesinde ortaya atılan yolsuzluk iddialarının Türk halkı üzerinde etkisi olmadı. Halk, Erdoğan’a ve yönetim tarzına, muhalefet veya Gülen hareketine itibar ettiğinden çok daha fazla itibar ediyor. Bu yüzden de Başbakan Erdoğan, yolsuzlukların üzerine gitme ve yasakları kaldırma konusunda üzerinde bir baskı hissetmiyor. Bu yüzden de mevcut politikalarını devam ettirecek, otoriter olmayı sürdürecektir.
Washington Enstitüsü konuk uzmanlarından ve yine bir dönem Ankara’da Amerikan büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey’in katıldığı bir paneldeki değerlendirmesi ise şöyle oldu:
Türkler’in dediği gibi demokrasi demokrasidir. Her oy önemli, her oyun bir değeri var. Son seçimler AKP için büyük bir zafer. Erdoğan seçmen kitlesini elinde tutmayı başardı. Geleneksel olarak Türkiye sağ partiler tarafından idare ediliyor ve AKP de sağ kesimi elinde tutuyor. Bundan sonra Erdoğan, cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünecektir ve BDP’nin de vereceği destekle %50 oy oranını yakalayabilecektir.
James Jeffrey, bundan sonraki dönemde Erdoğan’ın yönetim tarzında değişiklik yapmayacağını, özellikle de sosyal medya gibi platformları kapatarak dış dünyayla bağlantısını kesen bu tür bir tarzın Türk ekonomisini nasıl etkileyeceğinin zaman içinde görülebileceğini kaydetti.
“Başbakan Erdoğan ve lideri olduğu AKP son seçimlerde hala halkın büyük bir kesimine hitap ettiğini gösterdi. Bunda da partinin geniş çaplı halka inen faaliyetleri etkili oldu. Başbakan Erdoğan, kazandığı bu seçim zaferini devam ettirme anlamında toplumdaki derin görüş ayrılıklarını gidermeli ve kendisi de yürüttüğü kutuplaştırıcı stratejilerden vazgeçmeli. İleriye dönük olarak bakıldığında en iyi senaryo, Başbakan’ın ve AKP’nin söylemini yumuşatmasıdır -- ki bu, Türk toplumundaki kutuplaşmayı gidermede olumlu rol oynayacaktır. Ekonomideki yavaşlama ve sürdürülebilir durumda olmayan cari açıklar dikkate alındığında bu söylem değişikliği daha da fazla önem kazanıyor. Daha kötü bir senaryo ise medya mensuplarına yönelik baskının, Başbakan’ın kutuplaştırıcı söyleminin, siyasi maksatlı soruşturma ve vergi cezalarının ve muhafazakar kanada yönelik misilleme amaçlı tutuklamaların devamıdır. Bu, belirsizlik döneminin devamı anlamına gelir ve Türkiye’nin uluslararası toplum ve yabancı yatırımcılar nezdindeki konumunu zayıflatır.”
2005-2008 yılları arasında Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği görevini yürüten Ross Wilson’ın yaptığı değerlendirme de şöyle oldu:
“İlk alınan sonuçlar AK Parti’nin Türk seçmeninin önemli bir çoğunluğunu elinde tuttuğunu, muhalefetin ise hala tabanını etkili biçimde genişletemediğini ve iktidara karşı etkin olamadığını ortaya koydu. Genel anlamda, Türk seçmeninin, AK Parti’yi, son dokuz aydaki siyasi çalkantılara ve otoriter yaklaşıma rağmen, yaklaşık 12 yıllık iktidarı boyunca yaşanan ekonomik büyüme, refahın artması, göreceli olarak istikrar ve güven ortamı gibi unsurlar nedeniyle tercih ettiği söylenebilir.”
Seçimleri Türkiye’de izleyen Partilerüstü Politika Merkezi Dış Politika Projesi Direktör Vekili Blaise Misztal de şöyle bir yorum yaptı:
“Alınan sonuçlardan elde edilen genel tablo Türkiye’nin hala siyasi gerginlik ortamından çıkamamış olduğudur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetini hedef alan geniş çaplı yolsuzluk suçlamalarıyla yaklaşık üç aydır devam eden çalkantıya rağmen yerel seçimler net bir çözüm getiremedi. Seçimler daha ziyade toplumun ne denli bölündüğünü ortaya koydu.”
Partilerüstü Politika Merkezi’nin Türkiye Girişimi Eşbaşkanı ve Amerika’nın eski Ankara Büyükelçilerinden Morton Abramowitz ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu, Başbakan Erdoğan için kesin bir galibiyet anlamı taşıyor. Görünen o ki, seçimler öncesinde ortaya atılan yolsuzluk iddialarının Türk halkı üzerinde etkisi olmadı. Halk, Erdoğan’a ve yönetim tarzına, muhalefet veya Gülen hareketine itibar ettiğinden çok daha fazla itibar ediyor. Bu yüzden de Başbakan Erdoğan, yolsuzlukların üzerine gitme ve yasakları kaldırma konusunda üzerinde bir baskı hissetmiyor. Bu yüzden de mevcut politikalarını devam ettirecek, otoriter olmayı sürdürecektir.
Washington Enstitüsü konuk uzmanlarından ve yine bir dönem Ankara’da Amerikan büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey’in katıldığı bir paneldeki değerlendirmesi ise şöyle oldu:
Türkler’in dediği gibi demokrasi demokrasidir. Her oy önemli, her oyun bir değeri var. Son seçimler AKP için büyük bir zafer. Erdoğan seçmen kitlesini elinde tutmayı başardı. Geleneksel olarak Türkiye sağ partiler tarafından idare ediliyor ve AKP de sağ kesimi elinde tutuyor. Bundan sonra Erdoğan, cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünecektir ve BDP’nin de vereceği destekle %50 oy oranını yakalayabilecektir.
James Jeffrey, bundan sonraki dönemde Erdoğan’ın yönetim tarzında değişiklik yapmayacağını, özellikle de sosyal medya gibi platformları kapatarak dış dünyayla bağlantısını kesen bu tür bir tarzın Türk ekonomisini nasıl etkileyeceğinin zaman içinde görülebileceğini kaydetti.