TBMM’nin 26’ncı döneminde 4 siyasi partinin de eşit sayıda milletvekili ile temsil edildiği Anayasa Mutabakat Komisyonu, 4 Şubat’ta ilk kez toplandı. Toplantıya, AKP'den Gaziantep Milletvekili Abdülhamit Gül, Ankara milletvekilleri Ahmet İyimaya ve Cemil Çiçek, CHP'den Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, MHP'den Mersin Milletvekili Oktay Öztürk, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir ve HDP'den Mardin Milletvekili Mithat Sancar, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Garo Paylan katıldı.
İlk toplantıda siyasi partiler yeni anayasadan beklentilerini ve uzlaşma kriterlerini yeniden ortaya koydu. CHP, MHP ve HDP başkanlık sistemine karşı oldukları yönündeki mesajları yineledi. AKP ise komisyondan uzlaşma çıkmaması halinde anayasa meselesini en kısa sürede halk oylamasına götürme eğiliminde.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman da, “1982 Anayasası yamalı bohçaya dönmüştür. 34 yılda 17 kere değişmiştir. 113 maddesi, yani yüzde 63’ü değiştirilmiş durumdadır. Günümüze cevap vermekten, Türkiye’yi geleceğe taşıma yeterliliğinden uzak olduğu ortadadır. Milletimizin temsilinde, yüzde 97’nin üzerinde bir orana sahip bulunan Meclisimizin yeni bir Anayasa yapmaya; darbe yönetimlerinden daha fazla hak sahibi olduğu elbette şüphesizdir” mesajını verdi. Kahraman, Meclisin 24’üncü döneminde yeni anayasa için 25 aylık süre harcandığını anımsattı.AKP ve İsmail Kahraman’ın yeni komisyon için belirlediği takvim 6 ay ancak muhalefet partileri, süre sınırlamasına karşı çıkıyor.
Şimdi gözler bu ilk tanışma niteliğindeki toplantıdan sonra 10 Şubat Çarşamba günü başlayacak maraton görüşmelerde. Akıllarda ise TBMM 24.Dönemi’nde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda neler yaşanmıştı?”sorusu var.
O dönemdeki komisyonda, 4 siyasi parti arasında sadece 60 maddede uzlaşma sağlanmıştı. Komisyonunun bitiminde CHP, MHP ve HDP’nin en azından 60 maddelik bir anayasa değişikliği paketi çıkarma girişimi ise sonuçsuz kalmıştı. Yeni komisyonda da yer alan AKP’li Cemil Çiçek, o dönem TBMM Başkanı olarak muhalefetin direnişine rağmen komisyonu fiilen sonlandırmıştı.
Peki o dönem uzlaşma sürecini kilitleyen meselelere siyasi partilerin yaklaşımı nasıldı? Amerika’nın Sesi, 24’üncü dönemde Meclis’e sunulmuş anayasa tekliflerini inceledi ve bu soruya yanıt aradı.
Cumhurbaşkanlığında halk oylaması çıkmazı
Cumhurbaşkanı seçimi ve rolü bakımından CHP ve MHP tekliflerinde, TBMM tarafından seçilme söz konusuydu. CHP ve MHP Cumhurbaşkanı’nın, Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve gelmesinde olduğu gibi halk oylamasıyla seçilmemesi gerektiği görüşündeydi. Dolayısıyla 21 Ekim 2007’de referandum ile kabul edilen “halk oylaması ile seçilme” yerine eski seçim usulüne dönülmesi talep ediliyordu. Bugünkü adıyla HDP o günkü adıyla DTP ise, Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasıyla seçilebileceği düşüncesindeydi.
CHP, Cumhurbaşkanlığı’na adaylık için TBMM’den imza almış olmayı şart koşarken; MHP ve HDP’nin seçmenlere de aday gösterme şansı tanıdığı görülüyordu. MHP, en son genel seçimlerdeki kayıtlı seçmenlerden yüzde 2’sinin imzalı başvurusuyla ve HDP ise, milletvekillerince aday gösterilmenin yanı sıra 200 bin kayıtlı seçmen imzasıyla Cumhurbaşkanlığı’na talip olmanın yolunu açıyordu.
CHP eskiden olduğu gibi 7 yıl, MHP 6 yıl ve HDP ise 5 yıl süreyle Cumhurbaşkanı’nın görevde kalmasını savunuyordu.
CHP ve MHP, Cumhurbaşkanı’nın sadece 1 kez seçilebilmesi taraftarı iken; HDP ise, üst üste iki dönem görev yapmaması kaydıyla aynı kişiye iki kez Cumhurbaşkanlığı yapabilme olanağı tanıyordu.
Cumhurbaşkanlığı için MHP en az 40 yaşında olmak gerektiğini düşünüyordu. HDP’ye 35 yaş yeterli iken, CHP teklifinde “milletvekili seçilme yeterliliği” işaret ediliyordu. Ancak CHP, kendi anayasa değişikliği teklifinde bugün olduğu gibi milletvekili seçilme yaşını asgari 25 olarak değil 21 olarak önerdiğinden, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için de 21 yaş yeterli görünüyordu.
Muhalefetin talebi tarafsızlıktı
CHP, MHP ve HDP’nin Cumhurbaşkanı konusunda en önemli fikir birliği ise tarafsızlık meselesinde. Her üç parti de, siyasi parti üyeliğinden ayrılmayı şart koşuyordu.
HDP, Cumhurbaşkanı’nın durumunu “Bağdaşmazlık Hali” başlığı altında ayrı bir maddede düzenliyor ve “Cumhurbaşkanlığı görevi, başka hiç bir görev ve siyasi, dini, askeri ve ekonomik girişim ve faaliyetle bağdaşmaz. Cumhurbaşkanı gelir getiren özel ve kamusal herhangi bir faaliyette bulunamaz” diyordu. Hatta HDP teklifinde oldukça dikkat çekicibir nokta vardı ki o da, Cumhurbaşkanı adayı olup seçilememesi halinde Başbakan ve Bakanlara geri dönüş hakkı tanınmamasıydı.
MHP, diktatörlüğe dönüşme riski görüyordu
MHP, anayasa teklifinde, rejime ilişkin tanımlamasındada parlamenter sisteme vurgu yapıyordu. Teklifte, “MHP, parlamenter demokrasinin aksayan yönlerinin düzeltilerek eksikliklerinin giderilerek devamını savunmaktadır. Başkanlık, yarı başkanlık, partili cumhurbaşkanlığı gibi diktatörlüğe dönüşebilecek yeni sistem ve rejim arayışlarına karşıdır. MHP, parlamenter demokratik sistem içinde yasama organının yürütmeyi dengeleyen ve denetleyen, üretken ve milletvekili iradesini ön plana çıkaran bir yasama organın Anayasada yer almasını önermektedir. MHP, parlamenter sistem içinde yasama organının görev ve yetkileri ile diğer Anayasal sebeplerle Yeni Anayasa'da yer alması gereken öneriler ektedir. MHP, Meclis’in ve milletvekillerinin çalışma usul ve esasları ile ilgili hususların iç tüzükte yer alması gerektiğini düşünmektedir. İç tüzük sesiz anayasa niteliğinde olduğundan anayasa gibi nitelikli bir çoğunlukla değiştirilmeli, parlamenter sistemin denge ve denetim mekanizmaları yansıtılmalıdır” deniyordu.
AKP nasıl bir Başkan talep ediyor?
İktidardaki AKP ise, o dönem Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na muhalefet partilerinin aksine tümüyle rejim değişikliği içeren bir teklif sunmuştu. Teklife göre, Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık makamını birleştiren, yetkileri olağanüstü arttırılmış tek kişiye dayalı bir rejim kurulacaktı.
Mevcut anayasada, yetkilerin Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında paylaştırılması, Cumhurbaşkanı’na tarafsızlık zorunluluğu ve meclise Başbakan ile Bakanlar Kurulu’nu denetleme yetkisi yer alıyor. Ancak AKP’nin teklifinde, “Yürütme yetkisi Başkan’a aittir” denilmekle tek elde toplanmış bir güç yaratılıyordu.
AKP teklifindeki hükümler, Yürütme’nin yani tek başına Başkan’ın, bugünkü anayasada TBMM’nin yetkisindeki Yasama gücünü de ele geçireceği endişesi yarattı; zira Cumhurbaşkanı’nın kullandığı yasa veto yetkisini Yürütme gücü olarak Başkan’ın kullanması öngörülüyordu. TBMM’nin Başkan’ın vetosuna direnme şansı neredeyse sıfırlanıyordu.
Mevcut anayasada, herhangi bir milletvekili sayısı belirtmeksizin veto edilmiş yasayı Meclis’in yeniden kabul etmesi halinde Cumhurbaşkanı’nın onaylaması şartı var. AKP’nin teklifindeki Başkan’ın veto ettiği bir yasayı yeniden kabul etmek konusunda ise TBMM’ye sayısal engel yaratılıyordu. Teklifte, “TBMM, Meclisi geri gönderilen kanunu üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile aynen kabul ederse, kanun, Başkan tarafından yedi gün içinde yayınlanır” deniliyordu.
Başkan tek başına kanun, yönetmelik yayınlıyordu
Yasama gücünü TBMM elinden alacak asıl düzenleme ise, Başkan’a tanımış “Başkanlık Kararnamesi” yayınlama hakkıyla ortaya çıkıyor görünüyordu. Bugünkü anayasada, 26 kişilik Bakanlar Kurulu yetkisindeki kararname ve yönetmelik yayınlama; tek kişilik otorite olarak Başkan’a bırakılıyordu.
AKP teklifinde, “Başkan, genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilir. Bir konuda Başkanlık kararnamesi çıkarılabilmesi için kanunlarda o konuyu düzenleyen uygulanabilir açık hükümlerin bulunmaması şarttır. Kişi hak ve hürriyetleri ile siyasi hak ve hürriyetler kararname ile düzenlenemez. Kararnameler ile kanunlarda aynı konuda farklı hüküm bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Başkan, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir” deniliyordu.
Ancak teklif hayata geçirildiğinde; Başkan’ın isteğiyle TBMM’de kendi siyasi partisi çoğunluğu elinde olduğunda rahatlıkla var olan kanunlar ortadan kaldırılma ihtimali söz konusuydu.
ABD ile benzerlikleri neler?
Türkiye’deki tartışmada sıkça ‘Amerikan Tipi Başkan’ ve ‘Türk Tipi Başkan’ ifadeleri kullanılıyor. Hukuki çerçevede AKP’nin teklifindeki Başkan’ın, Amerikan başkanı ile benzerliği seçim sürecinde. ABD’de olduğu gibi Başkan ve onunla birlikte aday gösterilmiş Başkan Yardımcısı halk oylamasıyla seçiliyor. ABD’deki gibi, siyasi bir parti bağı olsa dahi partiden öte aday gösterilmiş Başkan ve Başkan Yardımcısı ikilisini seçmek üzere oy kullanılıyor.
AKP’nin, “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Başkanlık seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır” teklifi ise tüm farklılığı gözler önüne seriyordu. ABD’de, Başkan-Başkan Yardımcısı seçimi ile ABD Kongresi seçimleri aynı zamanda yapılmıyor. Dolayısıyla ABD Başkanı’nın kendi seçimiyle birlikte aynı anda oluşan bir Yasama gücü yok. Yani kendi siyasi partisinin çoğunluğu da ABD Kongresi’ne hakim olamayabiliyor. Dolayısıyla Yürütme karşısında Yasama gücü korunuyor ve güçler ayrılığı ilkesi de işletiliyor.
Başkan, ABD’de olduğu gibi, kendisi seçildikten sonra Bakanlar Kurulu’nu da kendisi belirliyor. ABD’de, Başkan’ın atamak istediği Bakanlar Kurulu üyeleri için yasamadan yani Kongre’den onay alması gerekiyor. Ancak AKP’nin teklifinde; ABD’nin aksine yasamanın Bakanlar Kurulu üyeleri üzerinde hiçbir söz hakkı bulunmuyordu.
Bakanlar Kurulu için mevcut anayasada öngörülmüş TBMM’den güvenoyu alma şartı ise, AKP teklifindeki Başkan ve atadığı Bakanlar için söz konusu değildi. Başkan’ın tek başına oluşturacağı ve isterse TBMM dışından atayacağı isimler için yasamanın güvenoyu ile denetim yetkisi ortadan kaldırılıyordu.
Bakanlar ile ilgili başka dikkat çekici husus ise, sorumluluk meselesindeydi. Mevcut anayasada, bakanların hukuki sorumluluklarını anımsatacak şekilde; “Her bakan, başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur” deniyor. Ancak AKP; Bakanlar için “Başkan’a karşı sorumludur” ifadesini yeterli görüyordu.
ABD’deki rejimde, Başkan’ın atama yetkisi de ciddi ölçüde Kongre tarafından denetleniyor ve sınırlandırılıyor. AKP’nin Başkan’ı için ise TBMM’nin ciddi hiçbir denetim yetkisi bulunmuyordu.
24. dönemdeki komisyonun ismi Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ydu. 26. Dönemde, TBMM Başkanı Kahraman’ın açıklamasıyla uzlaşma kelimesinin yerini mutabakat kelimesi aldı. Bu değişikliğin yeni anayasa sürecini kısaltıp kısaltmayacağı ileriki günlerde belli olacak.