Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açılışını yaptığı konferans daha başında ortaya iyimser bir tablo koymuyor. Konferansın ilkinin Paris’te yapıldığı 1971 yılından bu yana, milyarlarca dolarlık yardımlara rağmen görüntü pek iyi sayılmaz.1971 yılında dünyanın en az gelişmiş ülkelerinin sayısının 25 olduğunu hatırlatan Abdullah Gül, bugün bu rakamın neredeyse iki kat artarak 48’e çıktığına dikkati çekti. Bu durumun sürdürülemeyeceğini vurgulayan Gül, en az gelişmiş ülkelerin tüm dünya nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturmasına rağmen küresel ekonomik gelirinin yüzde birinden yararlanabildiğini söyledi.
40 yıl önce Birleşmiş Milletler’in dünyanın en az gelişmiş ülkelerini ilk kez listelemesinden bu yana bu listeden yalnızca Botswana, Yeşil Burun ve Maldiv Adaları çıkmayı başarabilmiş. Bu listeye girmenin ilk ölçütü kişi başına düşen yıllık gelirin 905 doların altında olması, diğerleri de dengesiz beslenme, çocuk ölüm ve eğitim oranları.
Konferansın açılışında söz alan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, artan gıda ve enerji fiyatlarının yoksul ülkeleri orantısız biçimde vurduğuna dikkati çekti. Ban ayrıca gelişmiş ülkeleri de sözlerini tutmadıkları gerekçesiyle eleştirdi. “Geçmişte çok sayıda cömert vaatler aldık, bundan dolayı da güvenilirlik çok önemli,” diye konuşan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, bundan böyle örgütün bu vaatlerin tutulup tutulmadığını yakından izleyeceğini bildirdi.
Ancak konferansı düzenleyenler, çok sayıda ülkenin göreceli de olsa son yıllarda yüksek oranda büyüme kaydettiğini, bunun da umut ışığı oluşturduğuna dikkati çekiyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban bir yandan daha fazla uluslararası yatırım çağrısında bulunuyor, ama bunun bir bağış olmadığının, küresel ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini sağlamak için bir fırsat olduğunun altını çiziyor.
En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’nın sonuncusunda özel sektöre de daha fazla önem verilmiş. Konferansın ana temalarından biri bu ülkeler arasında daha gelişmiş bir destek mekanizması kurulması. Projenin adı “Güney’den Güneye İşbirliği”. Aynı şekilde gelişmekte olan ekonomilerle de ilişkilerin güçlendirilmesi amaçlanıyor.
Birleşmiş Milletler tarafından organize edilen Dünyanın En Az Gelişmiş Ülkeleri konferansına, Türkiye gibi gelişen bir ekonominin ev sahipliği yapması da ayrı önem taşıyor. Dünya Bankası yöneticilerinden Ngozi Okonjo-Iweala da bu görüşte. Türkiye ve diğer gelişen ekonomilerin bu konferansa ev sahipliği yapmasının önemine değinen Dünya Bankası yetkilisi, yoksul ülkelerin de bu ekonomilere sıcak baktığını belirtiyor. Okonjo-Iweala bu ülkelerin de geçmişte zorlu dönemlerden geçtiğini, hatta kendi içlerinde hala yoksul nüfusa sahip olduğuna dikkati çekiyor. Bundan dolayı da yoksul ülkelerin kendilerini gelişen ekonomilere yakın görmesi daha kolay.
Türkiye konferansın tüm masraflarını karşılıyor, buna katılımcıların masrafları da dahil. Uluslararası kalkınmaya daha büyük önem verdiğini gösteren Türkiye’nin gayrısafi yurtiçi hâsılası, 2001’den bu yana üç kat artmış durumda.
Ankara geçen yıl yoksul ülkelere 1 milyar dolar bağış yaptı. Bu bağış Türkiye’nin gayrısafi yurtiçi hâsılasının yüzde birinden az, ama son on yıl içinde bu bağış miktarı on kat artmış durumda. Birleşmiş Milletler’in en yoksul ülkeler konferansına ev sahipliği yapan Türkiye, bu ülkelerle kalkınmış ülkeler arasında bir köprü görevi üstlenmeyi de istiyor.