Avrupa Parlamentosu Seçimleri Göç Krizine Odaklandı

Your browser doesn’t support HTML5

Avrupa Birliği (AB), yeni parlamentosunu seçmeye hazırlanırken, tartışmalar da Birliği bölen göç ve göçmen krizine odaklandı. Adeta iki cepheye bölünen Birlik içinde, şu günlerde AB ve göçmen karşıtı aşırı sağ ve popülist partilerin sesi daha yüksek çıkıyor

Avrupa Birliği (AB), yeni parlamentosunu seçmeye hazırlanırken, tartışmalar da Birliği bölen göç ve göçmen krizine odaklandı. Adeta iki cepheye bölünen Birlik içinde, şu günlerde AB ve göçmen karşıtı aşırı sağ ve popülist partilerin sesi daha yüksek çıkıyor. Aşırı sağ partiler parlamentoda birinci grup olabilmek için kampanyasına hız verdi.

Ancak Mayıs 2019'da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerine altı ay kala, AB yanlıları ve göç krizine daha insani çözüm bulunmasını savunanlar da karşı atağa geçti. Fransa'da düzenlenen "Göç: Avrupa nasıl yanıt vermeli?" adlı panelde, Avrupa'nın "kontrollü göç almaya devam etmesi" görüşü savunuldu.

Fransa'nın Avrupa Birliği alanında uzmanlaşan düşünce kuruluşu Europa Nova, Paris'teki Ulusal Göç Müzesi ile ortaklaşa düzenlediği "Göç: Avrupa nasıl yanıt vermeli?" adlı panelde, göç krizine aşırı sağ ve milliyetçi bakışın ötesinde, nasıl bir çözüm getirilebileceği tartışıldı. Panele Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri (HCR) Filippo Grandi'nin yanısıra, Atina kenti göç ve sığınmacılardan sorumlu Lefteri Papagiannakis, Paris Belediye Başkan Yardımcısı Emmanuel Gregoire, Europa Nova Başkanı Denis Simonneau, Kurucu Başkanı Guillaume Klossa, çok sayıda uzman ve öğretim üyesi katıldı.

Panel dolayısıyla kapsamlı bir konuşma yapan BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, son yıllarda göçmen ya da mülteciler konusunun politik olarak kullanılmasının işleri zorlaştırdığını söyledi. Grandi, "Bana göre en büyük problem, göçmen karşıtı söylem gerçekten o kadar güçlendi ki, diğer politikacılar da karşıt söylem getiremiyorlar. Politikacıların yapması gereken, dayanışma yanlısı kesimin, politik olarak daha ikna edici bir şekilde kendisini ifade etmesine yardımcı olmaktır" dedi.

Göçmen sorununun yönetiminde, aşırı sağ söyleme malzeme olacak birtakım eksikler olduğu ve bunların giderilmesi gerektiği uyarısında da bulunan Grandi, "Örneğin sığınma kabul süreci iki yıl, hatta daha fazla zaman alıyor. Bu yanlış, bu süreçte pek çok problem doğuyor. Bunu hızlandırabiliriz. Göçmen krizinin yönetimini geliştirebilieceğimizi, daha iyi yapabileceğimizi açıklamalıyız. Dayanışma ve sığınma hakkının Avrupa değerleri olduğunu iyi anlatabilmeliyiz" diye konuştu.

Grandi: "AB yöneticilerini uyardım"

Türkiye ile AB arasında imzalanan, Libya ile varılan anlaşmaların geçici çözümler olduğuna vurgu yapan BM Yüksek Komiseri Grandi, mültecilerin geldiği Türkiye, Nijerya ya da Çad gibi ülkelerde sığınma sistemini geliştirmek için destek verdiklerini, bu ülkelerde de sığınmacıların Avrupa'daki gibi ağırlanması durumunda, bunun hem bu ülkeler, hem Avrupa, hem de sığınmacıların yararına olduğunu söyledi. Grandi, AB liderlerini göçmenlere kapıları kapatamayacakları konusunda uyardığını da açıkladı.

Grandi, "Avrupa'nın pek çok devlet adamına HCR olarak hiçbir zaman, bir mültecinin Avrupa'ya gelerek, sığınma başvurusunda bulunma olasılığını dışlayan formülü kabul etmeyeceğimizi söyledim. Sığınma başvurularının Avrupa dışında yapılması gibi öneriler var. Bunu asla kabul edemeyiz. Avrupa'da sığınma sitemini korumak lazım ama başka türlü yönetmek gerekir. Bir göçmenin ilk giriş yaptığı ülkeden sığınma talebinde bulunmasını öngören Dublin Anlaşması işe yaramadı. Çünkü göçmenler çoğunlukla önce İtalya, Yunanistan ve İspanya'ya geliyor. Bu yükün paylaşılmasını içeren bir formül gerekir. Pek çok hükümet bu konuda hemfikir, ama pratik eksiği var" diye konuştu.

Panelde, hergün göçmen kriziyle yüzleşen ve aşırı talebe çözüm bulmaya çalışan İtalyan, Yunan ve Fransız yerel yöneticiler de göç krizinde yaşanan son gelişmeleri ve çözüm önerilini tartıştı.

Paris Belediye Başkan Yardımcısı Emmanuel Gregoire, "Göçmen karşıtı fikirlerden uzaklaşıp bu insanları ağırlamak durumundayız. Paris Belediyesi olarak hem göçmenleri, yaklaşan kış koşulları nedeniyle, hem de sokakta yatan evsizleri ağırlamak için azami çaba gösteriyoruz" dedi.

İtalya'dan sonra göçmen krizinden en çok etkilenen Yunanistanlı konuşmacılar, panelin en çok ilgi çeken konukları oldu. Atina Belediyesi'nin göçmen krizini yönetmekten sorumlu Başkan Yardımcısı Lefteri Papagiannakis, göç krizinin İtalya gibi, Yunanistan'da da aşırı sağ akımları güçlendirdiğine dikkat çekti.

"Yunan kamuoyunda da, diğer AB ülkelerindeki gibi yabancılar tarafından işgal ediliyoruz havası var mı?" sorusuna Papagiannakis, "Bu her yerde aynı, çünkü açıklama eksiği var. Bütün Avrupa'ya 3 milyon göçmen geldi. Sadece Türkiye'de 3 milyon kişi var. Dünyada 68 milyon kişi göç etti. Bunun yalnızca 2 milyonu Avrupa'ya geldi. Sadece yüzde iki demek bu. Bu resmin bütününe baktığınızda bir hiç. Bu oran yüzde 4'e geldiğinde de yine hiç olacak ama Avrupa'daki tartışmayı düşünebiliyor musunuz? Ve bu beni endişelendiriyor" yanıtını verdi.

"AB kapının kilidini Türkiye'ye verdi"

Panelin ardından VOA Türkçe’nin sorularını da yanıtlayan Papagiannakis, Türk-Yunan sınırındaki göçmen hareketliliğini AB ve Türkiye arasındaki Göçmen Geri Kabul Anlaşması’nın düzenlediğini belirterek,"Anlaşmayla aynı fikirde olmak olanaksız, ama maalesef işe yarıyor. Burada soru işareti, kapının kilidi kimde, kim kapıyı açıyor. AB, kapının kilidini Türkiye'ye verdi. Ama Yunanistan ve Türkiye, problemin çözümüne ilişkin farklı vizyonlara sahip" dedi. Lefteri Papagiannakis, "Rakamlar fazla değil. Ama problem plan eksikliği var. Bu bir göçmen krizi değil. Yönetim ve ağırlama krizi, sisteme güvensizlik krizi. Çünkü sistemin bunu yönetme deneyimi yok" diye konuştu.

Yunanistan'ın İtalya korkusu

Papagiannakis İtalya’nın hem kendilerine yardım edilmemesinden dolayı bedel ödeyip hem de yardım etmeme yolunu seçmesinin bir paradoks olduğunu söylüyor ve bunu ‘kolay yolu seçmek’ diye değerlendiriyor. Papagiannakis, Yunanistan’da henüz İtalya gibi Altın Şafak’ın iktidarı alacak gücü olmadığını, ancak onların görüşünü alarak büyüyen bir sağ yapının giderek güçlendiği tehlikesine de dikkat çekiyor.

"Yunanistan'da bir Nazi parti var, Altın Şafak. Ama gerçekten Nazi, çünkü çok aşırı sağcı ve ırkçı bir parti. Marine Le Pen bile, AP çerçevesinde Altın Şafak partisiyle bir araya gelmedi. O kadar yani. Ve son yerel seçimlerde Atina'da yüzde 16 oy aldılar” diyen Papagiannakis, “Senaryolar, bu partinin yakın zamanda yapılacak yerel seçimlerde ikinci parti olabileceğini gösteriyor. Altın Şafak yönetimi alamaz. O noktaya gelirsek zaten felaket olmuş demektir. Ama zenofob, popülist akımların güçlenmesi ihtimali var" diye konuştu.

Papagiannakis, ekonomik krizle ilgilenildiğinde, halkın günlük kaygıları giderildiğinde, göçmen krizinin belirleyici olmaktan çıkacağını savunuyor ancak Almanya, Fransa, Belçika'daki terör saldırılarının da kamuoyunun bakış açısını değiştirdiğini, bu konuda da çalışılması gerektiğini vurguluyor.