BAK Davası Sanıkları Serbest

11 Ocak 2016’da yayınlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin altında 1128 akademisyenin imzası vardı. Barış İçin Akademisyenler olarak kendilerini tanımlayan öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, doktora öğrencileri Kürt Sorunu’nun yeniden barış zeminine dönmesini talep ediyordu.

Ancak bildiri başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere devlet ve hükümet yetkilileri nezdinde tepkiyle karşılandı. Cumhurbaşkanı, “Bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz,” dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu ise tepkisini gösterirken akademisyenleri terör örgütünün arkasında “hizalanmakla” suçladı: “Aydın olmak, demokrasiyi savunmak önce demokratik yöntemleri savunmakla olur. Tekrar soruyorum. Daha bugün, gece yarısı emniyet lojmanlarını ve lojmanların etrafındaki evleri hedef alan, biri 5 aylık olan 5 sivil ve bir emniyet görevlisi vatandaşımızın katledilmesine sebebiyet veren bir terör örgütünün arkasında niçin hizalanıyorsunuz.”

Bu tepkilerin ardından bildiri diğer akademisyenler tarafından da imzalandı. 10 Mart’ta Eğitim 6 No’lu Şube’de bildirinin arkasında durduklarını bir basın toplantısıyla açıklayan Doçent Kıvanç Ersoy, Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya 16 Mart’ta, diğer akademisyenlerin gözaltına alındıkları tarihte yurtdışında olan Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı ise 31 Mart’ta tutuklandı.

“ Bir hoca olarak iddianameye 10 üzerinden 2 bile vermezdim”

Bugün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan davada ilk savunmayı Yrd. Doçent Muzaffer Kaya yaptı.

Kaya, “Bugün bizim nezdimizde düşünce ve ifade özgürlüğü yargılanıyor. İddianamenin kötü bir özet olduğunu düşünüyorum, ben bir hoca olarak 10 üzerinden 2 bile vermezdim. İddianamede belirtilen çözüm süreciyle, davaya konu suç isnadının bağı kurulmamıştır. Savcılık iddianameyi Wikipedia’daki yanlış bilgilerden yararlanarak hazırlamıştır. Bildirinin kaleme alındığı günlerde hükümet 90'lar konseptine geri dönüş yapmıştı. Operasyonlarda yüzlerce sivil öldürüldü. Biz bu ülkenin akademisyenleri bunca şey yaşanırken sessiz kalmayı onurumuza yediremedik,” dedi.

7 Haziran seçim süreciyle birlikte Türkiye’nin yangın yerine döndüğünü ifade eden Dr. Kaya, bildiride özyönetimlere değil temel insan haklarına sahip çıkıldığının altını çizdi ve tahliyesini istedi:

“Burada, olmayan bir şeyin olmadığını ispatlamaya çalışıyorum. Bizi bağlayan tek şey hakikat. İmza attığım için işten atıldım. İşten atıldığım için açıklama yaptım hapse atıldım. Siyasi iktidarı eleştirip, barış istediğimiz için tutuklandık. Yargının muhalifleri susturma aracı olmasına ortak olmayın.”

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Esra Mungan ise insanların eşit olarak yaşadığı bir ülke talep ettiğini söyledi. Yrd. Doçent Mungan, “İddianamede hiçbir şey görmüyoruz, böyle bir iddianameyle nasıl insan tutuklanır? İddianame biterken sadece son kısımda suçlama yer alıyor ama herhangi bir dayanağı bulunmuyor. Bizi tutuklarken hedeflenen ortamı susturmakken, insanların bize desteğiyle tam tersi olmuştur,” dedi.

“Devlete meydan okumak diye bir suç yok”

Tutuklu akademisyenlerden Kıvanç Ersoy, Eğitim-Sen Üniversite Şubesi (6 No’lu Şube) Yönetim Kurulu Üyesi. Yrd. Doçent Ersoy savunmasını yaparken mahkemenin karşısında anayasayı savunmanın da kendilerine düştüğünü ifade etti.

Ersoy, “Devlete meydan okumak diye bir suç yoktur, vatandaş siyasi otoriteyi eleştirebilir. Benim iş için yurtdışında olduğumu sanan beş yaşında oğlum varken bir yere kaçacak değilim. Barışı savunmak anayasal haktır ve aydın olarak vazifemizdir. Pişman değiliz, yine olsa yine imzalarız. Aydın sorumluluğuyla bu metni kaleme aldık ve okuduk. Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum,” dedi.

“Akademi biat etmez, etmemelidir”

Son savunmayı 22 gündür tutuklu olan Meral Camcı yaptı. Bildiriye imza attığı için İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’ndeki işinden çıkarılan Camcı, emekçi bir aileden geldiğini ve bildiriye imza koyarken aydın sorumluluğu ile hareket ettiğini belirtti.

Camcı, “Akademi biat etmez, etmemelidir. Çünkü üniversite memlekettir. Etnik, kültürel dini sınıfsal her ne gerekçe ile olursa olsun ezilenden, ötekileştirilenden yana olmak suç değildir. Bilim insanı bir tanıktır ama sessiz tanık değildir. Gözlem yapar analiz eder ve bilgiyi biriktirir. İktidar olgusundan bağımsızdır. Bilmek yapabilmektir. Hiç kimseden emir ve talimat almadım, almam,” dedi.

301’den yargılama Adalet Bakanı’nın iznine tabii

Savunmaların ardından savcı sanıkların tahliyesini istedi. Bunun üzerine dört akademisyen tahliye edildi. Mahkeme heyeti, sanık akademisyenlerin Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden yargılanması için yasada öngörüldüğü gibi Adalet Bakanlığı'ndan izin talep edilmesine karar verdi.

Karar, gün boyu duruşma salonunda, mahkeme önünde ve Adliye Sarayı önünde bekleyen yüzlerce akademisyen ve öğrenci tarafından coşkuyla karşılandı.

“Hukuk skandalı sürüyor”

Duruşması sonrası dışarıda kendilerini bekleyenlere megafonlarla açıklama yapan avukatlardan Meriç Eyüpoğlu, mahkemenin verdiği kararın yetersiz olduğunu söyledi. Eyüpoğlu, “Kararda katıldığımız tek yer tahliyelerdir. Bunun dışında hukuk skandalı sürüyor. Çünkü yargılama devam edebilir. Barış istediği için bir kişinin bile yargılanmaması gerekiyor,” diye konuştu.