Berlin'de Semiha Berksoy Retrospektifi

Semiha Berksoy, 1950’lerde kendini yeniden bir görsel sanatçı olarak keşfederek, resim yapmaya yoğunlaştı ve kendi tarzını geliştirdi.

Berlin’deki Hamburger Bahnhof – Uluslararası Çağdaş Sanat Müzesi, Türk sanatının çığır açan ismi Semiha Berksoy’a adanan şimdiye kadarki en kapsamlı retrospektife evsahipliği yapıyor.

11 Mayıs 2025’e kadar gezilebilecek sergi, sanatçının 60 yılı aşkın, çok yönlü ve katmanlı sanat pratiğini, kişiliğini ve kariyerini tüm detaylarıyla gözler önüne seriyor. Hamburger Bahnhof’taki retrospektif, Berksoy’un opera, resim ve performansı harmanlayarak yarattığı sanat evrenini detaylarıyla keşfetmek isteyenler için bir fırsat sunuyor.

1930’lardan itibaren görsel sanatlar ve sahne sanatları dünyasında yerini bütüncül bir bakış açısıyla sunan sergide, seçilen 80'den fazla tablo ve kağıt üzeri çalışmanın yanısıra arşiv belgeleri, film klipleri ve ses kayıtları, Berksoy’un opera performansları ile resimleri arasındaki bağlantıları ortaya koyuyor.

"Singing in Full Colour" (Tüm Renkleriyle Şarkı Söylemek) başlıklı retrospektif, Berksoy‘un yaşamındaki zorlukları, sanatsal dehasını ve Berlin ile olan derin bağına da yoğunlaşıyor.

Semiha Berksoy, 1910 yılında İstanbul’da bir ressam anne ve şair bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi.

Hartfaser levhalardan buzdolabı kapaklarına kadar birçok yüzeyi tuvallere dönüştüren Semiha Berksoy’un sergisinde, otoportreler en sık rastlanan tema olarak öne çıkıyor. Örneğin; 1972 tarihli "Keder (Otoportre)" adlı çalışması, tamamen siyah renklerle betimlenmiş, boş bakışlarıyla kederi ve kaybı ifade eden bir kadını tasvir ediyor. Gözyaşlarını temsil eden çizgiler ve bedenin ortasında açılan geniş bir yarık, Berksoy’un sıkça kullandığı “kader çizgisi” metaforunu gözler önüne seriyor. Bu çizgi, yaşam ile ölüm arasındaki sınırı temsil ediyor.

Semiha Berksoy’un retrospektifi, Berlin’den sonra 2026 yılında İstanbul Modern’de sergilenecek.

"Berlin onu hiç bırakmadı"

Serginin küratörü Sam Bardaouil, Berksoy’un sanatını ve serginin önemini VOA Türkçe’ye şu sözlerle ifade etti: "Semiha Berksoy’un sanatını burada, Hamburger Bahnhof’ta sergilemenin birçok amaca hizmet ettiğini düşünüyoruz. Öncelikle, bugüne kadar hak ettiği ilgiyi ve tanınmayı görmemiş önemli sanatsal konumları vurgulamak istiyoruz. Berksoy, 20. yüzyılın önemli bir sanatçısı olmasına rağmen, böyle bir anı henüz yaşamamış bir isim. Şimdi, bunu gerçekleştirme zamanı."

Hamburger Bahnhof’taki retrospektif, Berksoy’un opera, resim ve performansı harmanlayarak yarattığı sanat evrenini detaylarıyla keşfetmek isteyenler için bir fırsat sunuyor.

Bardaouil, Berksoy’un Almanya ve özellikle Berlin ile olan derin bağlarını da retrospektifin en önemli konularından biri olarak tanımladı:

"Berksoy, 1936-1939 yılları arasında Berlin’deki Hochschule für Musik’te opera eğitimi aldı ve burada opera sanatçısı olarak kariyerine başladı. Ne yazık ki, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. Ancak Berlin’e tekrar tekrar geri döndü. Almanya ve Avrupa için karanlık bir dönem olmasına rağmen, burada bir sanatçı olarak kök salmayı başardı, ve Berlin onu asla terketmedi. Bu sergi, Berksoy’un sanatının Berlin’de nasıl bir anlam kazandığını ve burada sanat tarihine nasıl bir katkı sağladığını gözler önüne seriyor."

İlklerin kadını: Sanat ve yaşam arasında bir performans

Berksoy, sanat ve yaşam arasındaki sınırı tamamen ortadan kaldıran bir figürdü. İstanbul’da 1994 yılında düzenlediği bir performansta, bir yatak odası tasarlayarak kendi boyadığı çarşafları astı ve kişisel eşyalarını sergiledi. Hatta makyaj malzemeleri bile eserlerinin bir parçası haline geldi. Berksoy’un kendisi, sanat ve hayat arasında sürekli bir performans olarak görülüyordu. Bu durumu, 2003 yılında verdiği bir röportajda "Ben bir bütün sanat eseriyim, tüm sanat formlarının bir senteziyim" şeklinde özetledi.

11 Mayıs 2025’e kadar gezilebilecek sergi, sanatçının 60 yılı aşkın, çok yönlü ve katmanlı sanat pratiğini, kişiliğini ve kariyerini tüm detaylarıyla gözler önüne seriyor.

Semiha Berksoy, 1910 yılında İstanbul’da bir ressam anne ve şair bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz sekiz yaşındayken annesini kaybetmesi, yaşamı boyunca sanatına yön veren derin bir travmaya dönüştü.

Berksoy’un ailesi ve arkadaş çevresi, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün laik ve modern değerlerini benimsemiş akademik ve sanatsal bir çevreden oluşuyordu.

1931 yılında Muhsin Ertuğrul'un yönettiği Türkiye'nin ilk sesli filmi "İstanbul Sokaklarında" rol alan Berksoy, 1934 yılında, Ahmet Adnan Saygun'un bestelediği ve Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla sahnelenen ilk Türk operası "Özsoy"da Ayşim rolünü canlandırdı.

1936 yılında, bir Beethoven hayranı olarak Berlin’deki Akademie für Musik’e kabul edilen Berksoy, burada eğitim aldı. 1939 yılında Richard Strauss’un "Ariadne auf Naxos" operasında başrol oynayarak büyük bir başarıya imza attı. Bu performansı, onu uluslararası arenada tanınan ilk Türk opera sanatçısı yaptı.

Nazi Almanyası’ndaki baskılardan etkilenmeyen Berksoy, diğer Türk öğrenciler gibi rahat bir yaşam sürerken, büyük sanatsal başarılara imza attı. İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Türkiye'ye dönen Berksoy, Carl Ebert'in öncülüğünde kurulan Ankara Devlet Operası'nda başsolist olarak görev yaptı. 1950'de Devlet Operası'na solist olarak atanan Berksoy, "Tiefland" operasındaki Marta rolüyle "Birinci Sınıf Dramatik Soprano" unvanını aldı. Berksoy, 1972 yılında İstanbul Operası'ndan emekli oldu.

Berlin’deki Hamburger Bahnhof – Uluslararası Çağdaş Sanat Müzesi, Türk sanatının çığır açan ismi Semiha Berksoy’a adanan şimdiye kadarki en kapsamlı retrospektife evsahipliği yapıyor.

Semiha Berksoy, 1950’lerde kendini yeniden bir görsel sanatçı olarak keşfederek, resim yapmaya yoğunlaştı ve kendi tarzını geliştirdi. Bu yaratıcı sürecin sonucunda, 1960 yılında Berlin’deki Haus am Lützowplatz’da ilk kişisel sergisini açtı. Bu, Berksoy’un uluslararası bir sanatçı olarak kabul edilmesinin başlangıcı oldu.

1969’da Berlin’e sanatçı olarak geri dönen Berksoy, Haus am Lützowplatz’da ilk kişisel sergisini açtı. 1972'de İstanbul Operası'ndan emekli olduktan sonra da sanat çalışmalarına devam eden ve resimlerinde genellikle ölüm ve aşk temalarını işleyen Berksoy, 2000 yılında Viyana'da düzenlenen "Zeitwenden 2000 Millenium" sergisine katılarak "Semiha Berksoy Odası" adlı yapıtıyla birincilik ödülünü kazandı.

1999'da 90 yaşındayken New York'taki Lincoln Center'da Robert Wilson'ın "The Days Before: Death, Destruction and Detroit III" adlı eserinde "Liebestod"u seslendiren Berksoy, 15 Ağustos 2004 tarihinde İstanbul'da kalp ameliyatı sonrası komplikasyonlar nedeniyle 94 yaşında hayata gözlerini yumdu.