Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun AKP Kongresi’nde aday olmama kararı başkent Washington’da da geniş yankı buldu.
Davutoğlu’nun kararının Türkiye için ne anlama geldiğini ve bundan sonrasına ilişkin senaryoları, Obama yönetimine yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu Amerika İlerleme Merkezi’nde (Center for American Progress) Türkiye uzmanı Max Hoffman Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.
Hoffman’a göre, Davutoğlu’nun bu kararının altında yatan birinci neden, başkanlık sisteminin önünü açacak anayasal reformları hayata geçirmekte gecikmesi ve Erdoğan’ın da bu durumu kişisel otoritesine gerçek bir tehdit olarak görmesi.
Hoffman, Türkiye’nin bu yıl bir erken seçime gitmesini de yüksek ihtimal olarak görüyor.
“Türk siyasetinin birinci kuralını çiğnedi”
Türkiye uzmanı Hoffman, Davutoğlu’nu bu karara iten nedenlere ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “Davutoğlu bugünlerde Türk siyasetinin bir numaralı kuralını çiğnedi: ‘Asla Erdoğan’ı aşmama’ kuralı…Aslında çok fazla da birşey yapmadı ama iki lider arasında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu Ağustos 2014’ten bu yana bir gerilim vardı. Davutoğlu başbakan olduktan sonra bazı konularda görüş ayrılığı yaşadılar. Davutoğlu, yolsuzlukla suçlanan 3 AKP’li bakanın mahkemeye çıkması ve suçlamalarla açıkça yüzleşmesini istedi. Erdoğan buna karşı çıktı tabi, bunu kendisine ve ailesine tehdit olarak gördü. Davutoğlu, PKK sorununa askeri bir çözüm görmüyor ve ateşkesten sonra bir noktada müzakereler olması gerektiğini söyledi. Ama Erdoğan buna da karşı çıkarak, ‘Onların hepsini öldüreceğiz, burada bir müzakere mümkün değil’ dedi. Parti yetkililerinin atamaları konusunda da görüş ayrılıkları oldu. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gazeteciler ve akademisyenler üzerindeki çok saldırgan tavrından rahatsızdı. Dolayısıyla yıllar içinde evrilen birçok neden sayabiliriz ama birinci neden, Davutoğlu’nun, başkanlık sisteminin önünü açacak anayasal reformları hayata geçirmekte gecikmesi -ki bu doğal - çünkü bu, başbakanlığı gücünden arındırmak ve bir anlamda kendisini devre dışı bırakmak anlamına gelecekti. Erdoğan bu durumu kişisel otoritesine gerçek bir tehdit olarak gördü.”
“Yeni Başbakan muhtemelen Binali Yıldırım gibi biri Olacak”
Hoffman, bu yıl Türkiye’de erken seçime gidilmesi ihtimalinin sorulması üzerine, “Dışarıdan birinin bunu bilmesi çok zor ama bence bu yılın ilerleyen zamanlarında erken geçim göreceğiz. Bu ay AKP Kongresi var ve bence Binali Yıldırım, hatta damadı Berat Albayrak gibi Erdoğan’a sadık bir isim Davutoğlu’nun yerini alacak,” dedi.
Böylece Erdoğan’ın başbakanlığı da kontrolü altına alarak, oradaki bağlantılarıyla başkanlık sistemi için gereken anayasal reform için baskısını artıracağı görüşünü dile getiren Hoffman, şöyle devam etti: “Bunun yanında AKP’nin HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması çabasını sürdürdüğünü göreceksiniz. 50 civarında HDP milletvekili hakkında dosya var. Eğer dokunulmazlıklarını kaldırırlarsa --ki bence bunu yapacaklar--, bu milletvekilleri hakkında dava açılacak ve duruşmalar sırasında boşalan koltukları için de özel seçimler düzenlenecek. Ya da anketlerde HDP ve MHP yüzde 10 barajının altında görünürse AK Parti sonbaharda tümüyle bir erken seçim çağrısı da yapabilir. Eğer erken seçim olursa şu anki görünüm itibariyle AKP, çoğunluğu ve belki de referanduma gerek kalmadan anayasa değişikliği yapabilecek 367 koltuğu yakalayabilir. Bence Erdoğan’ın stratejisi çok açık; erken seçim ya da boş koltukları doldurmak için özel seçim.”
‘Kürt meselesinde tablo çok olumsuz’
Hoffman, PKK ile çatışmaların sona ermesi ve Kürt meselesinin çözümü konusunda da karamsar bir tablo çizdi. Hoffman şunları söyledi: “Cumhurbaşkanı Erdoğan en azından Haziran ayından bu yana Kürt meselesinde daha şahin. Davutoğlu bir noktada müzakereler olması gerektiğini görmüştü. Erdoğan’ın şimdi kontrolü iyice eline alması iki neticeyi doğuracak, birincisi partideki şahin kanat daha egemen olacak. İkincisi de, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırırlarsa meşru yollardan seçilmiş bir Kürt çoğunluklu parti meşru politikadan dışlanacak ve bu da tabi Kürtleri siyaset dışı yollara ve potansiyel olarak şiddete itecek, kimse bunun olmasını istemez ama Kürtleri parlamento dışına atmanın muhtemel sonucu bu olacak. Bu durum barış görüşmelerine yeniden dönülmesi ihtimalini de iyice zorlaştıracak. Çok olumsuz bir manzara var önümüzde.”
Hoffman, aynı şekilde basın özgürlüğü konusunda umutlu olmak için de pek nedenin bulunmadığı görüşünü dile getirdi.
“Erdoğan’ın önceliği kendi seçmeni”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birçok meselede birinci önceliğinin kendi seçmenleri olduğunu, çoğu zaman aslında doğrudan onlara hitap ettiğini savunan Hoffman, “(Erdoğan) Yabancı hükümetler hakkında saldırgan açıklamalar yaptığında da aslında kendisine destek veren seçmene oynuyor,” dedi.
Yeni başbakanın göreve başlamasından sonra Türkiye’nin Amerika ile ilişkilerinde özellikle Suriye ve PYD kaynaklı sorunlarda da bir değişim beklemediğini kaydeden Hoffman, “Amerika ile ilişkiler bir süredir sorunlu, PYD konusunda derin görüş ayrılığı var. Bunun değişeceğini sanmıyorum. Suriye’de daha fazla Türk hareketliliği görebiliriz çünkü Erdoğan Suriye’de özellikle Sünniler’e ve Esat rejimi altında çektikleri acılara karşı çok güçlü hisler besliyor. Son dönemde Türk özel birliklerinin sınır ötesine operasyonunu gördük, bunu gelecekte benzer adımların takip edeceğini tahmin ediyorum,” diye konuştu.
“ABD ziyaretinin iptali tesadüf olmayabilir”
Hoffman, Türkiye’de genel anlamda nihai kararları Erdoğan’ın verdiğinin de artık dış dünyada daha net görüldüğünü söyledi. Hoffman şunları kaydetti: “Amerika’nın Türk hükümetiyle ilişkilerini biraz daha Başbakan Davutoğlu ile yürütmeye çalıştığına yönelik göstergeler vardı. Bu da Erdoğan’ın Davutoğlu’ndan kaynaklı tehdit algılaması üzerinde etkili olmuş olabilir. Davutoğlu Amerika’yı ziyaret edecekti ve istifa haberi bu ziyaretten hemen önce geldi. Bu tamamen bir tesadüf olmayabilir. Erdoğan bunu bir tehdit olarak görmüş olabilir, özellikle de çok başarılı geçmeyen kendi ziyaretinden sonra…”
“Erdoğan’ın ziyareti başarısız oldu”
Hoffman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son ABD ziyaretinin, “Türkiye ve Erdoğan’ın ABD’deki imajını düzeltme” hedefi açısından bakıldığında başarısız olduğu görüşünü dile getirirken, ziyaretle ilgili haberlere Brookings Enstitüsü’nün önünde Erdoğan’ın korumalarının karıştığı olayların egemen olduğunu belirtti.
Tüm bu sorunlara karşın Türkiye ile Amerika arasında ortak çıkarlar üzerinde işbirliğinin devam edeceğini ve devam etmek zorunda olduğunu da ifade eden Hoffman, “Türkiye ve ABD, IŞİD’e karşı işbirliği yapıyor çünkü bu sorunu çözmek ve IŞİD’i yenilgiye uğratmak iki ülkenin de çıkarına. PYD konusunda görüş ayrılığı içindeler ve bu durum devam edecek, ama Türkiye bir NATO müttefiki ve NATO’dan kaynaklı yükümlülüklerimiz var, özellikle de Rusya sözkonusu olduğunda ittifakın çekirdek sorumluluklarına bağlı kalmalıyız. Ancak (Türkiye-ABD) ilişkilerdeki ton ve hissi atmosfer olumsuz ve Erdoğan’ın ziyareti de buna yardımcı olmadı,” dedi.