Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), AKP karşısında girdiği beşinci seçim sonucunda da “ana muhalefet partisi” olarak ikinci sıradaki konumunu korumak ile yetinirken; Kemal Kılıçdaroğlu için ilk dakikadan itibaren genel başkanlık koltuğuyla ilgili sıkıntılı günler de başladı.
Türkiye’nin siyaset yelpazesinde solda “sosyal demokrasi” temelinde parti programına sahip CHP, yıllardır sıkça gerçekleştiği üzere 1 Kasım Genel Seçimleri sonuçları itibariyle yeniden parti içi muhalefet sesleriyle genel başkanlık seçimi yoluna çıktı.
Seçim başarısı itibariyle bakıldığında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu dönemindeki tablo şöyle: Kılıçdaroğlu, “genel başkan” koltuğuna oturduktan sonraki ilk seçim yarışı 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri’nde CHP’nin oy oranını yüzde 5,11 arttırdı. CHP, 2011’de yüzde 25,98 oy oranıyla Meclis’e 135 milletvekiliyle girdi. 2011 sonrasındaki bu yılki 7 Haziran Genel Seçimleri’nde yüzde 24,95 oy alınmasıyla birlikte CHP açısından yüzde 1,03’lük oy kaybı gözlendi. Şimdi ise CHP, kesinleşmemiş sonuçlar itibariyle yüzde 25.6 oy oranıyla halen 2011 yılındaki oy oranını yakalayamamış oldu. Böylece CHP oylarında 2011 yılı gerisinde kalınması nedeniyle partide son 1 yıllık süreçte geri planda kalmış ve birkaç milletvekili ayrılığıyla sonuçlanmış parti içi muhalefet meselesi sıcağı sıcağına gündeme taşındı.
CHP’nin, uzun yıllar sonra 7 Haziran Genel Seçimleri’ne ekonomi cephesi de güçlü hazırlanmış, vaatleri kamuoyunda etki yaratmış şekilde girmiş olduğu konuşuldu. Özellikle emeklilere çifte ikramiye, asgari ücrete zam, taşeron işçiliğe son gibi pek çok ekonomik vaatleri diğer siyasi partilerce de izlenen CHP’nin, 1973 yılında Bülent Ecevit’in dönemindeki seçim bildirgesi gibi geniş toplumsal kesimlere hitap ettiği görüşü benimsendi. Ancak belki de Ecevit’in 1973’teki beyanname başlığını “Ak günlere” diye sunduğu anımsandığında, ironik bir şekilde CHP’nin 2015 yılında Kılıçdaroğlu dönemindeki seçim bildirgesi “AK Parti” iktidarına alternatif olamadı. Parti içerisinde de CHP’nin yakın tarihinde en güçlü seçim bildirgelerinden biri hazırlandığı düşüncesi hakim iken; oy oranında artış sağlanamaması parti tabanında rahatsızlık yarattı.
CHP açısından parti içi muhalefeti gündeme taşıyan bir başka unsur ise, 7 Haziran sonrasındaki TBMM Başkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’nun “lider” olarak başarıyı sağlayacak şekilde süreci yönetemediği eleştirisinde yatıyor. O süreçte, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tek başına görüşme inisiyatifini alan Deniz Baykal’ın, CHP adına TBMM Başkanlığı adayı olması ve ardından muhalefet bloğu yüzde 60 çoğunluğa sahip iken AKP’nin kendi adayını rahatlıkla seçmesi nedeniyle Kılıçdaroğlu’nun tutumu eleştiri konusu olmuştu.
Şimdi CHP’de Eylül 2014’teki 18. Olağanüstü Kurultayı’nda, genel başkanlık yarışını Kılıçdaroğlu karşısında 740 oya karşı 415 oy ile kaybeden Muharrem İnce’nin yeniden adaylığı gündemde. İnce ile birlikte Türkiye Barolar Birliği Genel Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da parti içinde yönetim değişikliği konusunda parti tabanında çalışma yürüttüğü iddiası da kulislere yansıdı.
Kılıçdaroğlu’ndan 'kurultay' hatırlatması
CHP, seçim gecesi parti içinde neler olacağına ilişkin kulisler ile hareketlenirken; Kemal Kılıçdaroğlu, saat 23.30’da parti genel merkezinde kameraların karşısına geçti. Öncelikle seçim sonuçlarını değerlendiren Kılıçdaroğlu, hem Türkiye hem de CHP açısından tabloyu özetle şu sözlerle açıkladı:
“Sonuç CHP’nin sorumluluğunu çok daha arttırmıştır. Türkiye bu seçimlere olağanüstü koşullarda gitmiştir. 7 Haziran sonrasında 400’e yakın insan hayatını kaybetmiştir. Terör, can ve mal güvenliği her şeyin önüne geçmiştir. 7 Haziran’da nasıl milli iradeye saygılı olduysak 1 Kasım’daki tabloya aynen saygılıyız. CHP, seçimde önceki tavrından dolayı hiçbir yurttaşımızdan olumsuz tepki almamıştır. CHP’de yaşanan değişim olumludur ve kararlılıkla devam edecektir. Asıl güç ve hukuk kavramlarını özenle korunmamız gerekiyor. İktidarda olanlar gücü, toplumun vicdanında hukuku temsil eder. Güç, hukukun üstüne çıkarsa toplumda bir baskıya dönüşür. Bu demokrasimizi zedeler. Bütün iktidarların hukukun üstünlüğü kavramına uyması ve özen göstermesi gerekiyor. Eğer demokrasiyi geliştireceksek, gücün zehirlenmemesi lazım. Güç zehirlenince toplum travma, derin sorunlar yaşar. Bütün bunları dikkatle izleyeceğimizi bütün vatandaşlarımızın siyasetçilerimizin bilmesi gerekir. Sorumluluğumuzun ağırlığı da buradan kaynaklanıyor. Hiç kimse kendini hukukun üstünde görmemeli. Her yurttaşın can ve mal güvenliği kutsaldır ve sağlanmalıdır. Gücün baskıya dönüşmesi son derece tehlikelidir. Hukuku korumanın temel yollarından biri mazlumun yanında olmaktır. Türkiye’nin geleceği açısından hiç kimse endişelenmesin ve kaygı duymasın. Bu ülkeye demokrasiyi getiren parti CHP’dir ve demokrasiyi güçlendirecek olan parti de CHP’dir. Gücün hukukla destekleneceğini söyleyen de CHP’dir. Hiçbir gücün hukukun üstünlüğünde olmadığını söyleyen de CHP’dir. O açıdan bütün yurttaşlarımın kaygı, endişe duymaması, tam tersine iktidarı yakından izlemek, uygulamalarını izlemek, çıkaracağı yasaları izlemek, gerekli muhalefeti yapmak bizim görevimiz olacaktır.”
Kılıçdaroğlu, kendisine yöneltilen “İstifayı düşünüyor musunuz?” sorusuna karşılık ise, 1 Kasım Genel Seçimleri nedeniyle ertelenmiş kurultay sürecini işaret ederek yanıt verdi. Kılıçdaroğlu, “CHP’yi diğer partilere benzetmeyin. Demokrasiyi bu ülkeye getiren partiyiz. Bizim kurultay sürecimiz devam ediyor. Kurallar neyi gerektiriyorsa o kurallar aynen çalışır. Oyumuz arttı ama oyumuz arttı diye kendimizi başarılı görmüyoruz. Başarının ölçüsü iktidar olmaktır. Partimiz değerlendirecektir o çerçevede harekete edeceğiz” dedi.
Kılıçdaroğlu, ayrıca eğer Türkiye’nin onlarca canını kaybettiği olağanüstü koşullar olmasıydı seçimin farklı sonuçlanabileceğini de söyledi.