‘Corona İle Mücadele İçin Gerçeklik Zemininde Kalmalıyız' 

Your browser doesn’t support HTML5

Mersin’de sıcak ve güneşli bir pazartesi. Birkaç gündür devam eden kapalı havanın ardından insanlar kendilerini sokağa atmış görünüyor. İş günü olmasının da etkisiyle “Sosyal hayattan uzak durun" çağrısını çok fazla dikkate alan yok gibi.

Kültür Merkezi’nin önündeki kent meydanında, "Corona ruhsal durumunuzu nasıl etkiledi?" diye soruyoruz. Yusuf Aslan, “Vallahi bende bir korku yok çok şükür. Ama insanlarda var. Panik yapıyorlar” diyor.

Yusuf Aslan

Peki o neden korkmuyor?

“Niye korkacağım ki? Allah’ın verdiği bir can. Günü gelince onu da alacak zaten. Tabii ki önlem alıyoruz. Gereken temizliğimizi yapıyoruz. Ben zaten titizim. Ufak bir şey ellediğim zaman elimi yıkamadan duramam.”

Aslan “Evde kalın” çağrısına uymadığını söylüyor: “Niye evde kalalım ya? Şimdi her şeyi yasaklıyorlar, yok kalabalık yerde bulunmayın, şunu yapmayın bunu yapmayın. Ben her gün sürekli 16 bankaya gidiyorum. Az önce bir bankaya gittim 100 kişi var içeride. Herhangi bir önlem yok. E nasıl oluyor bu iş? Öncesinde diğer bankalara gittim müşteriyi içeri almıyor, dışarıda bekletiyorlar. Bak onlar önlem almış. O banka niye almıyor? Yukarıya çıktım işimi bitirdim hemen aşağıya indim füze gibi kaçtım dışarıya.”

'Gerekli önlemler alınmadıysa evde kalmak daha mantıklı olmaz mı?' sorusuna da Aslan şu yanıtı veriyor:

“İşim icabı gideceksem gideceğim ama eğer devlet böyle bir karar verirse ona saygı duymak lazım. Yasak olursa yapacak hiçbir şey yok. Ama onun olacağını hiç tahmin etmiyorum. Çok kolay bir iş değil bu. 'Sokağa çıkma!' dediğin zaman o ülkenin ekonomisi batar, biter. Ülke biter yani.’”

Fatih Yaşar da kendisi adına korkmadığını söylüyor: “Vallahi panik havası zaten vatandaşlarımızda mevcut. Milletimizin şuuru yerinde değil zaten şu anda kafa karışıklığından, bilgi kirliliğinden dolayı. Fakat benim bildiğim bir şey var, hangi virüs olursa olsun, isterse AIDS (HIV) isterse Hepatit C olsun, bünye kuvvetli olduğu zaman bağışıklığın üstesinden geleceğine inanıyorum. Ben yakınlarımın korkmasına korkuyorum, kendim korkmuyorum. Aşırı spor yapıp bünyeyi kuvvetli tuttuğum için korkmuyorum ama yakınlarıma bir şey olur diye korkuyorum.”

Fatih Yaşar

Yaşar da “Evde kalın" çağrısına şu an için uymayacağını söylüyor.

Korkmalı mı korkmamalı mı?

Yusuf Aslan ve Fatih Yaşar kendi ifadeleriyle salgından “korkmayanlardan". Ancak hem izolasyon fikrinden hem de salgının gidişatından fazlasıyla endişe duyanlar da var.

Psikolog Çağla Aykın Kuriş, bazı danışanlarında akut stres bozukluğuna benzer tepkiler gözlediğini söylüyor: “Özellikle sağlık konusunda kaygı düzeyi yüksek olanlar, dayanıklılığı düşük olan bireylerde biraz daha fazla kendini izole etme ihtiyacı, kaygı düzeyinde artış, akut stres bozukluğuna benzer tepkiler gözlüyoruz. Hatta seans odasına gelip, burada birebir terapi yapmak yerine, 'Çağla Hanım Skype ile mi devam etsek?’ gibi taleplerle karşılaşıyoruz. Tabii ki böyle imkanlar da sunuyoruz ama bazen bunu sunmak o panik bozukluğunu tetikleyebilir, o yüzden şimdilik bu kadar uç desteklere biz de yönelmiyoruz.”

Çağla Aykın Kuriş

Kuriş, tam aksi yönde tepki gösteren danışanları olduğunu da söylüyor: “Bir grup da hiç umursamıyor. Bilgiyi de takip etmiyor ve verilen uyarıları, Sağlık Bakanlığı’nın yönergelerini çok önemsemeyip, bunun başka, siyasi meseleler olduğunu düşünüp öyle ilişkilendiriyor ve kendi kişisel sağlığını ve aynı zamanda toplum sağlığını riske atabiliyor. ‘Kandırılıyoruz' endişesi yaşıyorlar, ‘Bize yeni bir teknoloji satacaklar, böyle bir virüs bile yok aslında, hasta da yok aslında, ülkemizde yok ve biz kandırılıyoruz, bize uzaktan eğitim satacaklar, yeni teknolojiler satacaklar bize, yeni dünya düzenine geçmemizin bir yöntemi de bu. Her şey bittiğinde aptal gibi hissedeceğiz’ gibi düşünenler var.”

Kuriş, aşırı kaygıyla mücadelenin kimi zaman insanı gerçeklik zemininden koparabileceğini, psikoloji dünyasının da salgının bu etkisine çok fazla hazırlıklı olmadığını söylüyor: “Birey bunu yaşarken psikoloji camiası da şimdi neler olabileceğini sadece öngörebiliyor. Olası krizler ne olabilir, toplum olarak neler yaşanabilir, bunlarla ilgili öngörülerimiz ve önerilerimiz var. Benim en önemsediğim şey; kaygı düzeyinin artması, yaygın kaygı bozuklukları ve panik bozukluklarının artma ihtimalinin yüksek olma durumu var. Ya da bazen paranoid durumları tetikleyebilir. Çünkü reddetmek için durumu gerçekliği değerlendirme becerimiz zayıflıyor. Aşırı kaygı ve korku sonucu onunla (gerçekle) başa çıkma yöntemimiz çok uç bir noktaya ulaşabilir. Yani bir sürü, gerçekçi olmayan senaryoların içinde kendimizi bulabiliriz. O yüzden o gerçeklik zemininde kalmak için sınırlı ve güvenilir kaynakları takip etmekte fayda var”

“Çocukları evde tutmak çok zor”

Ceylan Karatas ve Ömer Karataş

Karataş ailesi de Mersin'de güneşli günün keyfini çıkaranlardan. Çocuklarıyla birlikte dolaşıyorlar. Ceylan Karataş kapalı alanda kalmayı sevmedikleri için dışarı çıktıklarını ama gerekli önlemleri aldıklarını; kalabalıklara girmediklerini söylüyor. "Çocukları evde tutmak çok zor" diyor. Eğitime evde devam edilmesi kararı Karataş ailesinin çocuklarında da tatil algısı yaratmış.

Çağla Aykın Kuriş, salgın nedeniyle evde eğitim sürecine adaptasyonda gerginlikler olacağını söylüyor ama rollerin karışmaması gerektiğini vurguluyor: “En kıymetli şey ilişkilerimizi en samimi ve hassas düzeyde koruyabilmek. Biraz toleransımızı esneteceğiz. Anne hiçbir zaman öğretmen olmamalı. Orada rol karmaşası olduğunda, anne, annelik rolünü devre dışı bıraktığında işler bayağı karışır. Çocuk kendi sorumluluğunu bilecek aslında. Bilmeyen çocuk burada da zorlayacaktır. Böyle durumlarda mutlaka öğretmenleriyle, okul rehberlik servisleriyle iletişime geçsinler ve asla otoriter öğretici rolüne geçmesinler”