Gazetecileri Koruma Komitesi: 'Türkiye İtibarını Kaybetme Riski Altında'

Türkiye’de, tutuklu gazeteciler, basın özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve müdahalelere uluslararası gazetecilik kuruluşlarından tepkiler dinmiyor.

Türkiye’ye bir tepki de merkezi New York’ta olan Gazetecileri Koruma Komitesinden (CPJ) geldi. CPJ, 'Basına Saldırı: Sansürün Yeni Yüzü' başlıklı raporunda dünya çapında basın özgürlüğü ve tehditlerini sorgulandı.

Raporda Türkiye’deki basın özgürlükleri konusunda yaşanan olumsuzluklar da geniş bir şekilde ele alındı. Raporda son yirmi yılda Türk medyasının değişen manzarasını eleştirel bir biçimde incelendi. Basın özgürlüğüne devam eden saldırıları nedeniyle Türkiye'nin itibarını kaybetme riski altında olduğu belirtildi.

CPJ’in yayınladığı raporda, sosyal medyanın yaygınlığına rağmen, Türkiye'de hükümetin medyaya sistemli bir şekilde baskı uyguladığı belirtildi.

Hükümetin medyayı kontrol etme çabası içinde olduğu çok sesli basının susturulduğu iddia edildi.

146 gazetecinin hapiste olduğu belirtilerek bunun basın özgürlükleri açısından kabul edilemez olduğu savunuldu. Türkiye’de bazı medya kuruluşlarının yaptığı gizli anlaşmalarının ülkenin yaşadığı krizi şiddetlendirdiği iddia edildi.

‘Medyaya sistematik baskı uygulanıyor’

Raporda gazeteci Andrew Finkel’in Türkiye’yi oldukça sert olarak eleştirdiği bir makaleye de yer verildi. Finkel, CPJ için kaleme aldığı yazısında Türkiye’yi oldukça sert bir şekilde eleştirdi.

Finkel, yazısında Türkiye’de medyaya sistematik baskı uygulandığını iddia etti. Finkel’ in yazısından bazı bölümler şöyle: “ Hem Türkçe dilindeki hem de uluslararası basında geçen 25 yıllık gazetecilik tecrübem beni devletin otoriter taktiklerini ifşa etme ve kınamanın hem önemine hem de yetersizliğine ikna etti. Hükümetin beğenmediği köşe yazıları yazmaktan dolayı bir Türk mahkemesinde yargılandıktan sonra gördüm ki, ülkenin medya kurumlarındaki bilerek propaganda yayımlamanın veya hükümetin onaylamayacağı şekilde haber vermeyi ya da tam ve objektif şekilde haber vermeyi reddetmenin de dahil olduğu yozlaşmanın farkına varmak gerekiyor. Sosyal medyanın her tarafa yayılmış olmasına karşın Türkiye'nin güçlü iktidar partisi bugün toplumsal müzakereyi özel sektör medyası üzerinde sistematik baskı kurarak ve çoğulcu medyaya yaşam alanı bırakmayarak, görülmemiş düzeyde yönlendirebiliyor. Türkiye'de gazeteciler ve bağımsız medya kurumlarının özgür ve açık bir toplumdan ziyade elitlerin çıkarlarına hizmet etmeyi seçen bir hükumetten yoğun adli baskı görmekte oldukları halde bu kriz yıllardır gelişiyor. Yakın zamanlardaki gelişmeler yeni bir ölümcül tehlikenin varlığını gösteriyor. Ülkenin ana akım medyasının kendi kendini iğdiş ederek boyun eğme ve hatta suç ortağı olma durumu ve objektif haber takibinin sindiriliyor. Önceki Türkiye hükumetleri de sık sık uluslararası medya standartlarını hiçe saydılar ama mevcut rejim bunu cezasızlık halinde ve kendi tanımladığı demokratik normlarla yapıyor. “

Türkiye, ‘Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün’ (RSF) geçtiğimiz günlerde açıkladığı ‘Basın Özgürlüğü Endeksi’nde’ 180 ülke arasında 155. sırada yer almıştı.

Freedom House’un (Özgürlük Evi) önceki gün yayınladığı raporda ise Türkiye 199 ülke basın özgürlükleri sıralamasında dünyada 163’üncü, Avrupa’da ise 42’inci ve son sırada yer aldı.