Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin operasyonlarla terörün temizlendiği görüşüne karşılık, “Tam tersine Cumhurbaşkanı’nın 10 katı fazla militan öldürüldü dediği noktada PKK’ya katılımlar da geçmiş dönemlere nazaran 10 kat fazla artmıştır” dedi.
Türkiye’de Kürt siyasi hareketinde parti yasaklama süreçleri itibarıyla aynı çizgide, ancak birden fazla siyasi parti oluşumu geleneği devam ediyor. Bu noktada dokunulmazlıklar ile ilgili tartışmalar yaşanırken gözler DBP’ye çevrildi.
2008’de kurulmuş Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Türkiye siyasetinde TBMM’de yer aldıktan sonra DBP adını almıştı. Kürt siyasetindeki “yedekte parti tutma” anlayışını anımsattığımız Yüksek, Demokratik Toplum Partisi (DTP) yedeği olarak BDP’yi kurduklarını kaydetti. Ancak o dönem başkan yardımcılığı görevinde DTP’de çalıştığını belirten Yüksek, 2009’da DTP’nin kapatıldığını ve siyasi suçlamalar nedeniyle beş yıl boyunca cezaevinde kaldığını söyledi.
Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Kamuran Yüksek’in ifadesiyle HDP ile eş zamanlı olarak varlığını koruyan DBP, “Kürt siyaseti varlığını temsil eden ve özerkliği savunan bir parti”. Bunun yanı sıra HDP’nin bileşeni partilerden birisi olduklarını kaydeden Yüksek, ancak DBP’nin bölgedeki siyasi faaliyetlerini yürüttüğünü vurguladı.
“HDP’nin ‘Türkiye Partisi’ misyonu söz konusuyken DBP’nin ‘özerklik’ iddiasında bulunması çelişkili değil mi?” sorusunu yönelttiğimiz Kamuran Yüksek, çelişki olmadığı görüşünü şöyle dile getirdi:
“Çelişki ifade etmiyor tam tersine birbirini tamamlıyor. Biz özerk bölgeler oluşmasını sağlayan bir programa sahibiz. Bu çerçevede politika yapıyoruz, örgütleniyoruz, eğitimler yapıyoruz ve bunun fikriyatını geliştirmeye çalışıyoruz toplumda. Ama bunu Türkiye’nin birliği içerisinde arıyoruz. HDP’nin, Türkiye’nin birliğini esas alan bir noktada diğerlerini birleştirmeye çalışıyoruz. Biz de HDP’nin bileşeniyiz. Biz özerklik projesiyle ülkeyi bölmeye çalışan, HDP de birleştirmeye çalışan bir durum değil. HDP de parti programında özerkliği de savunuyor, bu açıdan çelişmiyor.”
Your browser doesn’t support HTML5
DBP neden özerklik istedi?
“Eğer birlikten yana isek o zaman neden sadece Kürtler bu özerkliği istiyor?” sorduğumuz Yüksek, Türkiye’nin bütünü için yeni bir siyasi-idari sisteme geçilmesi gerektiğini düşündüklerini kaydetti. Demokratik ülkelerde “yerel demokrasi” esası olduğunu belirten Yüksek, bunun eyalet sistemi, federasyon veya özerklikler şeklinde olabildiğini ve bunun bir devletin toprak bütünlüğüne aykırı olmadığını anlattı. Özerk bölgeler olması halinde Kürtler’in yoğun yaşadığı yerlerde kendilerini yönetme imkanı olacağını ifade eden Yüksek, mesela anadil gibi talepler böylece karşılanırken kültürel haklar sorunlarını çözebileceklerini savundu. Yerelleşme ile birlikte özgürlükler ve ekonomik refahta artış olacağı görüşünü aktaran Yüksek, bu nedenler ile özerliği talep ettiklerini ifade etti.
‘4 parçalı Kürdistan’ iddiası ne olacak?
Türkiye kamuoyunda DBP’nin özerklik ilanı gibi açıklamalarıyla temel rahatsızlık Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin “Kuzey Kürdistan’ın bir parçası” olarak adlandırılması kaynaklı olarak ortaya çıkıyor. Türkiye kamuoyunda “Özerklik başlangıç nihayetinde asıl amaç Kürdistan’ı kurmak” endişesini ve böyle bir niyet olup olmadığını sorduğumuz Yüksek, kendi siyasetleri açısından bu endişeye karşı açıklamasını şöyle yaptı:
“Böyle düşünüldüğünü biliyoruz. Türkiye’deki önemli kaygılardan birisi bu biliyoruz. Bu kaygı haklı değil ve korkulacak bir şey de değil. Kürtler hangi ülke sınırları içerisinde yaşıyorlarsa o ülkede belirli bir statüye sahip olarak orada yaşamalarını savunuyoruz. Örneğin Suriye’de böyle öngörüyoruz. Suriye’de Kürtler’in yoğun yaşadığı Rojava bölgesi içinde statü, hak sahibi olmaları ama Suriye’nin bütünlüğü içinde kalmaları. Irak için de böyle İran için de böyle öngörüyoruz. Bu durum, bunlar ileride birleşirler mi diye bu ülkeleri kaygıya götürüyor. Ama bu ülkelerde dünyadaki demokrasi çıtasını yakalayabilirsek böyle bir kaygı, haksız ve yersiz diye düşünüyorum. Çok uluslu, çok devletli modeller var dünyada. Bunları bir arada tutan nedir? Demokrasi ve özgürlükler ile ekonomik refahta eşit seviye gelinmiş olmasıdır. Eğer Kürtler yaşadıkları ülkelerde bu düzeyi yakalarlarsa bir ayrılık fikri doğmayacaktır. Ama doğmaz diye de bir şey yok. Doğabilir, nasıl doğar? Mesela şu anda AKP’nin uyguladığı politika, Türkleri hem Türkiye’de bastırma politikası, hem de Kürtleri Suriye’de engelleme politikası devam ederse; o zaman ayrılık fikri daha fazla gelişiyor. Mesela şu anda Kürtler de bu fikir daha fazla gelişiyor açıkçası. Çünkü şöyle düşünülüyor; ‘Beni istemiyor, hak ve özgürlüklerimi kullanmamı istemiyor. O zaman birlikte yaşama şansım azalıyor. Benim özgür yaşayabilmemin yolu ayrılmaktır” gibi. Kısacası eğer baskı olursa Kürtler de ayrılma fikri olur ama baskı olmaz, hakları kabul edilirse, özgürlüklerini kullanma imkanı arttırılırsa Kürtler de ayrılma fikri gelişmez.”
Özerklikte neden ısrar edildi?
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Yüksek, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çatışmalar itibariyle çok sayıda ölümler yaşandığı bir ortamda DBP’li belediye başkanlarınca özerklikte neden ısrar edildiği ve teröre karşı yeterince eleştiride bulunulmaması ile ilgili sorumuzu da yanıtladı. Yüksek, “DBP olarak biz şiddeti asla benimsemiyoruz. Şiddeti bir yöntem olarak asla meşru ve doğru görmüyoruz. Şiddet araçları kullanan veya destekleyen bir yapılanma değiliz. Sorunların çözümlerinin siyasal yollarla diyalog ile demokrasi çerçevesinde olması gerektiğine inanıyoruz. Fakat hükümet, belediyelerimiz ile şiddet, PKK arasında bağ oluşturmaya çalışıyor” dedi.
Bugüne değin DBP’li belediye başkanlarından 30’unun görevden alındığını ve çok sayıda tutuklamalar olduğunu kaydeden Yüksek, bunun ise şiddet ile aralarında bağ bulunduğundan dolayı değil görüşlerini açıkladıkları için olduğunu savundu.
Bunun üzerine “Peki DBP’li siyasetçiler ile sanki PKK ile eş zamanlı şekilde otonomi, özerklik dile getirdiğine yönelik eleştirileri nasıl yanıtlayacaksınız? Ajandanız PKK ile ortak mı ilerliyor?” diye sorduğumuz Yüksek, “Şimdi örtüşen görüşlerden dolayı bir yapıyı sorumlu tutmak haksızlık olur. Örneğin biz Suriye’nin bütünlüğü içerisinde demokratik bir Suriye şekillenmesini istiyoruz. Bunu Amerika da istiyor örneğin.. Peki o zaman biz Amerika ile organik bir bağ içerisinde mi çalışıyoruz anlamına mı gelir? Ya da federasyona dayalı bir Suriye modeli. Bunu Rusya da istiyor, şimdi bizim ajandamız aynı anlamına mı gelir? Hayır gelmez. PKK’nın savunduğu hususlarla bizim savunduğumuz hususlar arasında örtüşmeler var, bu doğru” yanıtını verdi. Yüksek, örneğin özerklik projesini DBP’nin doğru bulduğunu ve PKK’nın da bunu doğru bulduğunu ancak “Ama bizim aramızda araç farkı var. Yani araç olarak neyi benimsediğimiz dikkate alınmalı” görüşünü aktardı. PKK’nın askeri gücüyle özerkliği savunduğunu ve ortaya şiddet çıktığını kaydeden Yüksek, DBP’nin ise şiddete karşı çıktığını ifade etti.
Çatışma ortamına karşın müzakere masası çağrısı yaptıklarını da yineleyen Yüksek, müzakere için geç olup olmadığı yönündeki sorumuz üzerine, “Geç kalındı ama daha fazla geç kalınmadan müzakereye dönülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tahribat arttıkça kırılmalar, psikolojik etkilenmeler daha fazla artıyor. Sonrasında temsil ettiğiniz toplumsal kesimleri siz müzakereye ikna edemeyecek noktaya gelebilirsiniz. Ama biz halen şans olduğunu düşünüyoruz. PKK cephesini de takip ediyoruz ve açıklamalarında ‘Hükümet politikasını gözden geçirirse biz hazırız’ yönünde olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
Terör operasyonlarla temizlenebilir mi?
Yüksek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Operasyonlardaki şehitlere rağmen PKK’ya 10 katı kayıp verdirildiği” yönünde sözlerini anımsatarak, “Terör sayısal olarak ölümler arttığında gerçekten bitebilir mi, temizleme operasyonu mümkün mü? Yani bunun gerçekten sıfır noktası var mı?” sorumuzu da yanıtladı. Bunun üzerine Yüksek,
“Hayır kesinlikle mümkün değil. Hatta tam tersine Cumhurbaşkanı’nın 10 katı fazla militan öldürüldü dediği noktada PKK’ya katılımlar da geçmiş dönemlere nazaran 10 kat fazla artmıştır. Şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki öldürülenlerden daha fazlası PKK’ya katılıyor. Bu şekilde bitirmek mümkün değil. Bitmez de. Cumhurbaşkanı’nın baktığı pencereden bugün çözüm göremiyoruz. Cumhurbaşkanı’nın kullandığı dil de çok incitici. Ne kadar çok öldürdükleriyle övünüyorlar. Yani 100 kat fazla öldürmüş olsa, iyi bir şey mi olacak? Orada ölen her kişi de aileye, sevenlere sahip ve etkileniyorlar. Toplum daha fazla ayrıştırılmış oluyor. Böyle barış çıkmaz. Çözüm perspektifi şimdi imha etmek yani ‘Tamamını öldürerek çözerim’ fikrine kapılmış ama yanlış fikir. 1990’lı yıllarda da binlerce PKK’lı öldürüldü ama bakıyorsunuz halen binlerce militan var. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan iken böyle çözüm olmayacak diye Çözüm Süreci’ni başlattı ama üç yıl sonra bu fikirden uzaklaştı. Bu güvenlik politikasıyla çözülecek bir toplumsal sorun değil. Biz gerçekten terör vakasından öte siyasal ve toplumsal sorun ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Bu sorun şiddet alanına kaymış, şiddeti kullanır hale gelmiş. Eğer buradan bakılırsa sorun çözülebilecektir. Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye’yi savaşa sürüklediğini düşünüyoruz.”