Deprem geride onbinlerce ölü ve yaralı, yüzbinlerce evsiz bıraktı. Geride kalanlar üzerindeyse hayatları boyunca unutamayacakları derin izler… Ama bu felaketten belki de en çok etkilenenler çocuklar oldu.
New York Child Mind Enstitüsü’nden Çocuk, Genç Ve Erişkin Psikiyatristi Doktor Sarper Taşkıran depremi yaşayan, kendisi ya da yakınları enkaz altında kalan çocukların dünyaya, hayata olan güvenlerini tamamen kaybettiğini söylüyor. Çocukların yaşadıklarını idrak etmekte güçlük çektiklerini, bunun da kaygıya neden olduğunu vurgulayan Taşkıran,“Bu kaygı da her an tekrar bir şey olabilir, her an hayatları tekrardan altüst olabilir, her an tekrar deprem yaşayabilirler endişesi. O yüzden bastıkları yerin sağlam olduğunu hissedemiyorlar içlerinde” diye ekliyor.
Taşkıran bu endişelerin neden olduğu sonuçları da, “Bu da onlarda korkunç bir güvensizlik ve kaygı hissine neden oluyor. Bu çocuklarda aynı zamanda uyku bozuklukları görüyoruz. Yorgunluk hali, baş dönmesi yani daha bedensel sıkıntıları daha ön planda görüyoruz. Deprem sonrasında genel bir isteksizlik, baş dönmeleri baş ağrıları, karın ağrıları ve daha önce yapabildikleri şeyleri yapamama, yani öz yeterliliklerinde bir eksiklik. Sanki yaşlarından daha küçükmüş gibi davranma, daha bebekleşme, daha fazla yardım ve destek ihtiyacına sahip olma gibi bulgular görüyoruz” ifadeleriyle özetliyor.
Your browser doesn’t support HTML5
Özellikle evini, ailesini kaybeden çocuklar için travmanın boyutu çok daha fazla. Psikiyatristi Doktor Sarper Taşkıran bu durumu, “Tamamen desteğin bir anda yok olması, yani bir çocuk için bu ayağının altındaki halının kayması ya bastığı zeminin sağlam olmaması, bir yandan da duygusal desteğin, yani ona onu duygusal olarak destekleyen duygusal olarak onu ayakta tutan ailesini kaybetmek. Bir çocuk için korkunç bir olay. Bazen gerçeklikten kopmalar oluyor. Yani gerçekten bunu yaşıyor muyum? Bu benim bedenim gerçek bedenim mi? Bu el benim gerçek elim mi? Şu anda yaşananlar gerçek mi? Gerçeklikle bağlantıdan kopuşlar yaşanabiliyor ve bu da risk faktörlerini yani ileri dönemde bunun zihni etkileyen bir ruhsal rahatsızlığa dönüşmesinin, travma sonrası stres bozukluğu diye geçen veya depresyon veya ciddi ileri kaygı bozukluklarına risk faktörleri oluşturuyor” sözleriyle açıklıyor.
Enkaz altında geçirilen sürede zihnin koruyucu etkisinin devreye girdiğini söyleyen Taşkıran, bu süreçte zihnin gerçekliği kapattığını belirtiyor.
Taşkıran, “Zaman algısında çok büyük bir değişiklik görüyoruz. Yani biz elimiz kalbimizde bekliyoruz 65 saat sonra, 85 saat sonra kurtarılan çocukları ama onlara sorduğumuzda onlar için 85 saat geçmiyor. Zihin kendini kapatıyor ve sanki bazıları diyor ki aylardır sanki oradaymış gibi. Ama bir yandan da iki saat olmuş gibi, zaman algısında kopuşlar oluyor. İlk başta kurtardıklarını da çok büyük bir sevinç, büyük bir rahatlama ve huzur görebilsek de bu hemen sonrasında sanki hayatla bağlantıdan bir kopuş olduğu için bir yandan da genel bir isteksizlik haline, genel bir yorgunluk haline dönüşüyor” ifadelerini kullanıyor.
Normalleşme için öncelikle rutine dönülmeli
Peki bu çocuklar için yaşananları geride bırakmak adına neler yapılabilir? Psikiyatrist Doktor Sarper Taşkıran bu soruya şöyle cevap veriyor.
“İlk başta ihtiyaçları olan şey hayatlarındaki normalleşme adına ne olabilirse onun yapılması. Yani öncelikle bedensel sağlıklarının korunması tedavilerinin yapılması, karınlarının doyurulması bir barınma sağlanması bunların, temel ihtiyaçlar giderildikten sonra, yani hijyenleri sağlandıktan sonra ve bakımları yapılıp beslenmeleri tamamlandıktan sonra hayatlarının normale yakın bir hale getirilebilecek ne varsa onların yapılabilmesi gerekiyor. Bir çocuğun ihtiyacı olan en büyük şeylerden birisi rutinin sağlanmasıdır.”
Yaşananları tekrar tekrar anlattırmak travmayı arttırır
Saniyeler süren sarsıntıları ya da enkaz altında geçen saatleri, günleri tekrar tekrar konuşmanın, anlatmanında travmanın boyutunu arttıran unsurlardan biri olduğunu hatırlatan Taşkıran, “Biz kurtulanları, depremzedeleri yaşadıklarını anlattırırken onları tekrardan travmatize edebiliriz. O yüzden asla çocuklara ve hatta yetişkinlere hazır olmadığı şeyler anlattırmayalım. Onların yanında tekrar tekrar travmayla ilgili konuşmanın bir anlamı yok. Onları elimizden geldiğince korumaya çalışalım ve onları daha yapabildiğimiz kadar daha sakin ve huzurlu ortamlarda tutup hayatlarını eskiye dair ne varsa hatırlamaya yöneltmek çok daha yararlı olacaktır” diyor.
İşte bu noktada Sarper Taşkıran, “Depremle ilgili sorular sorma, yaşadıklarını tekrar anlattırma, insanların gözü önünde yaşananların büyüklüğünü göstermek için çok iyi niyetle yapılan bazı bazı davranışlar çocuklarda olumsuz etkilere sebep olabiliyor. Bir çocuk veya bir yetişkin fark etmez, enkaz altından çıkarıldığı zaman hemen kameraların karşısına konup da ne yaşadığının anlattırılması onlar için daha zararlı olabilir” diyerek sahada çalışan gazetecileri de uyarıyor.
Neden olduğu maddi hasardan çok açtığı ruhsal yaralarla konuşulacak olan bu depremin izlerinin silinmesi uzun zaman alacak. Özellikle de henüz yaşamlarının ilk yıllarında böylesine bir felakete tanıklık eden çocuklar için bu çok daha zor olacak.