Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçen hafta karara bağlanan Kobani davasıyla ilgili tepkiler sürüyor.
Diyarbakır’da aralarında baro, ticaret odası, tabip odası, insan hakları derneği gibi kuruluşların da bulunduğu Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu da mahkemenin verdiği kararlara tepki gösterdi.
Bünyesinde 110 dernek, sendika ve meslek odası bulunan platformun üyeleri sanıkların serbest bırakılması çağrısı yaptı.
Your browser doesn’t support HTML5
Baro Adli Yardım Binası’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan platform sözcüsü Elif Turan, 31 Mart’taki yerel seçimlerden sonra siyasette normalleşme ve yumuşama süreçlerinin tartışıldığı bir dönemde verilen kararın, toplumun tüm kesimlerinde rahatsızlık ve tepkiye yol açtığını savundu.
Kobani davasıyla yargının siyasal karar mercii haline getirilerek siyasi alanın daraltılmasının hedeflendiğini vurgulayan Turan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye aleyhine ihlal kararı verdiğini de hatırlattı.
Sanıkların tahliye edilmesi çağrısı yapan Turan, şunları söyledi: “Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu olarak siyasal alanı daraltmaya yönelik yargı eliyle yapılan bu ve benzeri müdahalelere karşı durmaya devam edeceğimizi, başta Kürt meselesi olmak üzere toplumsal sorunların demokratik ve barışçıl çözümüne zarar veren yargı pratiklerine son verilmesini ve temel hakları ihlal edilen siyasetçilerin serbest bırakılmasını beklediğimizi kamuoyuyla saygıyla paylaşıyoruz.”
“6-8 Ekim 2014'te yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili etkin soruşturma yürütülmedi”
Açıklamadan sonra VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı Ercan Yılmaz, Kobani olayları sırasında ağır hak ihlalleri yaşandığını ancak bunlarla ilgili etkili soruşturmalar yürütülmediğini söyledi. Yılmaz, olaylara karışan gerçek faillerin ortaya çıkarılmadığını ve davanın siyasi kaygılarla açıldığını savundu.
Davanın HDP’nin suçlu gösterilmesi için açıldığını savunan Yılmaz, “Bu davayla ilgili olmasa bile o dönem Türkiye'nin birçok yerinde birçok yaşam hakkı, yaralanma, mala zarar verme şeklinde olaylar yaşandı. Bunların tamamıyla ilgili aslında siyasetçiler beraat etti” dedi.
Yılmaz, “Onlarca insan yaşamını yitirdi ve bunlara ilişkin sağlıklı bir yargılama yapılamadı. 6-8 Ekim'in bütün faturası, ilk soruşturma başladığında ve siyasetçiler tutuklandığı zaman, HDP'ye kesilmeye çalışıldı ama hukuk mantığına aykırı bir durum vardı ortada. Çünkü ortada öldürülen, yaşam hakkı ihlal edilen insanlar vardı ama bunların failleri yoktu. Sadece bir tweet ile bunların azmettiren olduğu söylenildi ama bu da yargılama sırasında çöken bir iddia oldu” diye konuştu.
“Beklentimiz davanın üst mahkemeden dönmesi”
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren ise VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, gerekçeli karar yazıldıktan sonra üst mahkemelere başvuracaklarını söyledi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin daha önce Selahattin Demirtaş ile ilgili ihlal kararı verdiğini hatırlatan Eren, “Ama maalesef Türkiye'deki mahkemeler yani Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi bu konuda direndi. İktidar da bu ihlal kararına karşı, maalesef hukukun gereğini yapması konusunda söylemleriyle mani oldular” dedi.
Eren, “Eğer Yargıtay aşaması da bu şekilde (ceza onanırsa) tamamlanırsa, Anayasa Mahkemesi önüne giderse, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin daha önce verdiği ihlal kararı dikkate alındığı zaman, bu dava dosyasının bu şekilde bu cezalarla nihayete ermeyeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz” diye konuştu.
Kararların üst mahkemelerce bozulmasını beklediklerini dile getiren Eren, “Selahattin Demirtaş'a ve diğer MYK üyelerine Türk Ceza Kanunu 2. maddesinden, yani devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü aleyhine bir fiilden dolayı mahkumiyet kararı veriyorsunuz. Ortada buna ilişkin, iştirak ettikleri bir fiil yok. Tabii bunu somutlaştırıp ya da böyle bir durumlarının olmadığını bilen yargı buna yardımdan bu defa cezalandırıyor. Hangi yardım? Hangi kolluk birimine, hangi güvenlik gücüne karşı ülkenin devleti ve milletiyle bölmez bütününe yönelik bir eylem gerçekleşti? Ya da bu eyleme nasıl iştirak etti HDP, MYK üyeleri? diye sordu.
Nahit Eren, “Dosya kapsamında buna dair tek bir delil ve isnat yokken bu maddeden bu insanlar cezalandırıldı. Bu anlamda ben bu dosyanın hukuk mantığı ve hukuk tekniği açısından, istinaftan da ya da Yargıtay’dan dönmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.