Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 Küresel Riskler Raporu’na göre, dünya, ekonomik kırılganlık ve ülkelerin çevresel risklerle mücadele gücünün azalması nedeniyle daha tehlikeli bir yere dönüştü
CENEVRE —
Merkezi Cenevre’deki Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 Küresel Riskler Raporu’na göre dünyanın en büyük sorunu, ekonomik kırılganlık ve çevre sorunları. 2013 risk raporu, 1000 uzman ve sanayi sektörü liderinden 50 küresel riski değerlendirmeleri istenerek hazırlandı.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 Küresel Riskler Raporu dünyanın ekonomik kırılganlık ve ülkelerin çevresel risklerle mücadele gücünün azalması nedeniyle daha tehlikeli bir yere dönüştüğünü bildiriyor. Rapora göre gelir dağılımındaki derin eşitsizlikler ve kronik hale gelen mali dengesizlikler en önemli iki risk.
Raporun editörü Lee Howell Amerika’nın Sesi’ne çevre faktörlerinden kaynaklanan risklere yeterince önem verilmediğini söyledi. Howell’a göre ülkeler ekonomik durgunluk ve bütçe açıkları nedeniyle bu sorunlarla ilgilenmemeyi tercih ediyor:
“Aşırı hava koşullarının sıklıkla oluşmasının temelinde aslında atmosfere sızan sera gazındaki artış yatıyor. Asıl sorun iklim değişikliğine hazırlık konusundaki başarısızlığımız. Şu anda ekonomik sorunlarla boğuşur durumda olduğumuz için çevre koruma alanında daha fazla harcama yapamıyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki iklim değişikliğine karşı ciddi stratejik yatırımlar yapmalı, altyapıyı geliştirmeliyiz.”
Lee Howell’a göre, dünyanın, aşırı hava koşulları yüzünden karşı karşıya kaldığı zararı gidermek çok masraflı ve bu masrafların ekonomik kesintilere gidilen bir dönemde karşılanması çok zor.
Rapor 50 küresel risk sıralıyor. Bunlar ekonomik, çevresel, jeopolitik, toplumsal ve teknolojik riskler olarak sınıflandırılmış. Lee Howell bunların çoğunun aslında birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Örnek olarak da bakterilerin antibiyotiklere karşı direniş kazanmasını veriyor:
“Birinci olarak konu, fikri mülkiyet sistemimizin sağlığıyla ilgili. Bu hangi ilaçların üretilip hangilerinin üretilemeyeceğini etkiliyor. İkinci olarak antibiyotiklerin etkisizleşmesi ikinci bir riskle birleşebilir, bu da salgın hastalıklar. Biliyoruz ki bir hastanenin hem virütik bir salgınla hem de antibiyotiğe bağışıklık gösteren bir hastalıkla aynı anda baş etmesi imkansız.”
Araştırma gençlerin yaşlılara göre daha kaygılı olduğunu gösteriyor. Kadınlar erkeklere göre daha kötümser. Bölgesel olarak bakıldığında Kuzey Amerika’daki çevrecilerin riskleri diğer bölgelerde yaşayanlara göre daha muhtemel olarak değerlendirdikleri görülüyor.
Rapor ayrıca artan başka sorunları da gündeme getiriyor ve daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguluyor. Bunlar arasında genetik mühendisliğin ve beyni etkileyen teknolojilerin tehlikeli şekillerde kullanılması da var.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 Küresel Riskler Raporu dünyanın ekonomik kırılganlık ve ülkelerin çevresel risklerle mücadele gücünün azalması nedeniyle daha tehlikeli bir yere dönüştüğünü bildiriyor. Rapora göre gelir dağılımındaki derin eşitsizlikler ve kronik hale gelen mali dengesizlikler en önemli iki risk.
Raporun editörü Lee Howell Amerika’nın Sesi’ne çevre faktörlerinden kaynaklanan risklere yeterince önem verilmediğini söyledi. Howell’a göre ülkeler ekonomik durgunluk ve bütçe açıkları nedeniyle bu sorunlarla ilgilenmemeyi tercih ediyor:
“Aşırı hava koşullarının sıklıkla oluşmasının temelinde aslında atmosfere sızan sera gazındaki artış yatıyor. Asıl sorun iklim değişikliğine hazırlık konusundaki başarısızlığımız. Şu anda ekonomik sorunlarla boğuşur durumda olduğumuz için çevre koruma alanında daha fazla harcama yapamıyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki iklim değişikliğine karşı ciddi stratejik yatırımlar yapmalı, altyapıyı geliştirmeliyiz.”
Lee Howell’a göre, dünyanın, aşırı hava koşulları yüzünden karşı karşıya kaldığı zararı gidermek çok masraflı ve bu masrafların ekonomik kesintilere gidilen bir dönemde karşılanması çok zor.
Rapor 50 küresel risk sıralıyor. Bunlar ekonomik, çevresel, jeopolitik, toplumsal ve teknolojik riskler olarak sınıflandırılmış. Lee Howell bunların çoğunun aslında birbiriyle bağlantılı olduğunu söylüyor. Örnek olarak da bakterilerin antibiyotiklere karşı direniş kazanmasını veriyor:
“Birinci olarak konu, fikri mülkiyet sistemimizin sağlığıyla ilgili. Bu hangi ilaçların üretilip hangilerinin üretilemeyeceğini etkiliyor. İkinci olarak antibiyotiklerin etkisizleşmesi ikinci bir riskle birleşebilir, bu da salgın hastalıklar. Biliyoruz ki bir hastanenin hem virütik bir salgınla hem de antibiyotiğe bağışıklık gösteren bir hastalıkla aynı anda baş etmesi imkansız.”
Araştırma gençlerin yaşlılara göre daha kaygılı olduğunu gösteriyor. Kadınlar erkeklere göre daha kötümser. Bölgesel olarak bakıldığında Kuzey Amerika’daki çevrecilerin riskleri diğer bölgelerde yaşayanlara göre daha muhtemel olarak değerlendirdikleri görülüyor.
Rapor ayrıca artan başka sorunları da gündeme getiriyor ve daha fazla araştırma yapılması gerektiğini vurguluyor. Bunlar arasında genetik mühendisliğin ve beyni etkileyen teknolojilerin tehlikeli şekillerde kullanılması da var.