İSTANBUL —
Türkiye’de darbe iddiasıyla açılan davalar hem yurt içinde hem de yurt dışında sert şekilde eleştiriliyor. Bu tarihi davalar, ordunun sivil idare altına girmesinde kilit rol üstlendi. Ancak hükümet karşıtlarının da bu davalara dahil edilmesi huzursuzluk yarattı.
Nisan ayı başlarında davaları protesto etmek için Silivri’de mahkeme önünde toplanan binlerce göstericiye polis basınçlı su ve gazla müdahale etmişti.
Ergenekon davası başladığında komutanların Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetini devirmeye çalıştıkları iddiasıyla mahkemeye çıkarılması tarihi bir dönüm noktası olarak görüldü. Ancak davanın başlamasından beş yıl sonra, savcıların, içlerinde milletvekili, gazeteci ve akademisyenlerin de olduğu 275 kişiyi davaya dahil etmiş olması kuşku yarattı.
Dava karşıtı gösterilere katılan Cumhuriyet Halk Partili Bedri Baykam, sürecin artık kontrolden çıktığını düşünüyor. Baykam sanıkların aleyhlerine somut kanıt olmaksızın yaşamlarının en üretken yıllarında ailelerinden ve işlerinden koparıldığını söylüyor. Baykam, dünyanın bu durum karşısında kayıtsızlığını ‘herkes üç maymunu oynuyor’ diye özetliyor. Herkes bir şey duymamış, görmemiş gibi davranıyor ve bir şey söylemek de istemiyor.
Ancak uluslararası kamuoyu endişelerini seslendirmeye başladı. Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporu sanıkların uzun tutukluluk sürelerine dikkat çekti. New York merkezli İnsan Hakları İzleme örgütü de eleştirisinde davanın adilce yürütülmesi konusunda ciddi endişeler olduğunu bildirdi.
Today’s Zaman gazetesi yazarı Lale Kemal, uzun tutukluluk sürelerinin ele alınması gerektiğini söylüyor. Ancak Kemal’e göre Ergenekon davası yine de Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli çünkü dava “derin devlet” olarak bilinen demokrasi karşıtı güçlerin hesap vermesi anlamına geliyor.
Kemal’e göre Türkiye’nin yasadışı derin devlet unsurlarıyla hesaplaşmadan istikrar ve demokrasiye ulaşması mümkün değil. Yazar parlamentonun ana görevinin askerin siyasete müdahalesine son vermek olduğunu düşünüyor.
Milliyet gazetesinden Kadri Gürsel ise davanın ilk baştaki amaçlarının övülmeye değer olduğunu ancak gelinen noktanın ülke için kaçırılmış bir fırsat olduğunu söylüyor. Gürsel bazı yasadışı grupların darbe fikirlerini öne çıkardığını ancak davada gelinen noktada işin ideolojik zulme dönüştüğünü ve hükümet karşıtı farklı kişilerin tek bir sıfat altında toplandığını belirtiyor. Gürsel sorunlu davaların temelleri üzerine demokrasi inşa etmenin de mümkün olmadığını ekliyor.
Hükümet adalet sisteminin bağımsız olduğunu iddia ediyor ve davayı destekliyor. Ancak Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç geçen hafta halkta yargının siyasileştiği konusunda huzursuzluk olduğunu belirtti.
Kılıç açıklamasında yargıya yönelik algının ‘adaletin bazı yaşam tarzını ve ideolojiyi savunan insanları koruduğu ve diğerlerinin özgürlüklerini tanımadığı’ olması durumunda yargının ayakta kalamayacağı uyarısında bulundu.
Gözlemciler, yargının bu uyarıya vereceği tepkinin ya ülkede yeni bir demokrasi döneminin başlangıcı ya da bir otoriter sistemden diğerine geçiş anlamına geleceğini söylüyor.
Nisan ayı başlarında davaları protesto etmek için Silivri’de mahkeme önünde toplanan binlerce göstericiye polis basınçlı su ve gazla müdahale etmişti.
Ergenekon davası başladığında komutanların Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetini devirmeye çalıştıkları iddiasıyla mahkemeye çıkarılması tarihi bir dönüm noktası olarak görüldü. Ancak davanın başlamasından beş yıl sonra, savcıların, içlerinde milletvekili, gazeteci ve akademisyenlerin de olduğu 275 kişiyi davaya dahil etmiş olması kuşku yarattı.
Dava karşıtı gösterilere katılan Cumhuriyet Halk Partili Bedri Baykam, sürecin artık kontrolden çıktığını düşünüyor. Baykam sanıkların aleyhlerine somut kanıt olmaksızın yaşamlarının en üretken yıllarında ailelerinden ve işlerinden koparıldığını söylüyor. Baykam, dünyanın bu durum karşısında kayıtsızlığını ‘herkes üç maymunu oynuyor’ diye özetliyor. Herkes bir şey duymamış, görmemiş gibi davranıyor ve bir şey söylemek de istemiyor.
Ancak uluslararası kamuoyu endişelerini seslendirmeye başladı. Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporu sanıkların uzun tutukluluk sürelerine dikkat çekti. New York merkezli İnsan Hakları İzleme örgütü de eleştirisinde davanın adilce yürütülmesi konusunda ciddi endişeler olduğunu bildirdi.
Today’s Zaman gazetesi yazarı Lale Kemal, uzun tutukluluk sürelerinin ele alınması gerektiğini söylüyor. Ancak Kemal’e göre Ergenekon davası yine de Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli çünkü dava “derin devlet” olarak bilinen demokrasi karşıtı güçlerin hesap vermesi anlamına geliyor.
Kemal’e göre Türkiye’nin yasadışı derin devlet unsurlarıyla hesaplaşmadan istikrar ve demokrasiye ulaşması mümkün değil. Yazar parlamentonun ana görevinin askerin siyasete müdahalesine son vermek olduğunu düşünüyor.
Milliyet gazetesinden Kadri Gürsel ise davanın ilk baştaki amaçlarının övülmeye değer olduğunu ancak gelinen noktanın ülke için kaçırılmış bir fırsat olduğunu söylüyor. Gürsel bazı yasadışı grupların darbe fikirlerini öne çıkardığını ancak davada gelinen noktada işin ideolojik zulme dönüştüğünü ve hükümet karşıtı farklı kişilerin tek bir sıfat altında toplandığını belirtiyor. Gürsel sorunlu davaların temelleri üzerine demokrasi inşa etmenin de mümkün olmadığını ekliyor.
Hükümet adalet sisteminin bağımsız olduğunu iddia ediyor ve davayı destekliyor. Ancak Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç geçen hafta halkta yargının siyasileştiği konusunda huzursuzluk olduğunu belirtti.
Kılıç açıklamasında yargıya yönelik algının ‘adaletin bazı yaşam tarzını ve ideolojiyi savunan insanları koruduğu ve diğerlerinin özgürlüklerini tanımadığı’ olması durumunda yargının ayakta kalamayacağı uyarısında bulundu.
Gözlemciler, yargının bu uyarıya vereceği tepkinin ya ülkede yeni bir demokrasi döneminin başlangıcı ya da bir otoriter sistemden diğerine geçiş anlamına geleceğini söylüyor.