Ziraat Mühendisi olan Esmanur Kaşram, annesinin Türk olması ve Türkiye’de Filistinliler’e duyulan ilgi nedeniyle dikkat çekici bir olumsuzluk yaşamadığını, ancak ailece yaşadıklarından dolayı kendini mültecilere yakın hissettiğini söylüyor. Bir süredir mülteci kadınlara destek veren sivil toplum kuruluşları, STK’larla birlikte çalışan Kaşram’a çok etkilendiği için kaleme aldığı Mısırlı Sena’nın hikayesini okuduktan sonra ulaştım.
Kaşram, aslında Türkiye’de yaşayan birçok göçmen kadının hikayelerine benzeyen Sena’nın yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Sena, Mısırlı bir kadındı. Suriyeliler’e geçici koruma altında olduklarına dair bir kimlik veriliyordu ancak Mısırlılar’a verilmiyor. Sena’nın kocası 2 eşiyle birlikte Türkiye’ye geliyor. Kocası Sena’ya çok fazla şiddet uyguladığı için Sena 3 yaşındaki çocuğunu alıp Ankara’ya geliyor. Ancak kimliğinde Ankara dışında bir yer yazdığı için kadın sığınma evi Sena’yı almak istemiyor.
Sena’nın şöyle bir sıkıntısı vardı, eğer kocasından boşanıp 3 yaşındaki çocuğunun vekaletini alabilirse özgürleşecek ve başka bir ülkeye gidebilecekti. Fakat sığınma evi sadece 1 ay kalmasına izin verdi. Sığınma evinin bazı kuralları var, belli saatlerde dönmek gerekiyor. Sena’ysa çalışmak istiyordu.
1 ay sonra Sena’yı Ankara’dan Konya sığınma evine göndermişler. Daha sonra haberlerden okudum ki Sena, kocası tarafından öldürülmüş. Sena’nın gönüllü bir avukatı vardı Kadın Dayanışma Vakfı’ndan. Öğrendim ki, Sena Konya sığınma evinden kötü koşullar yüzünden Faslı bir arkadaşıyla birlikte eve çıkmış. Çalışmaya başlamış, fakat bir şekilde kocası onu bulmuş ve onda kalmaya başlamış. Kocası Sena ve ev arkadaşını öldürmüş. 3 yaşındaki çocuğu alıp Gaziantep’e doğru giderken polis tarafından yakalanıp tutuklanmış. Sena, birçok kez kocasını polise şikayet etti ama koruyamadılar. Mısır’dan kaçtı ama Türkiye’de öldü.”
“Göçmenler geldikleri ülkelere göre farklı muamele görüyor”
Göçmenlerle ilgilenen STK’larda çalışmaya başladıktan sonra çok sayıda Suriyeli ve göçmen kadınla karşılaştığını belirten Kaşram, “Türkiye’de göçmen sorununun Suriyeliler’in gelmesiyle görünür olmaya başladığını” söylüyor.
Türkiye’de Suriyeliler’e göre oldukça az sayıda olsalar da Afgan, Iraklı veya Kırgız göçmen olduğunu hatırlatan Kaşram, “Her göçmen kadının Türkiye hukukuna göre ayrı problemleri var. Suriyeli, Afgan, Iraklı veya Kırgız hepsinin hukuki statüleri farklı. Bu nedenle, karşılaştığımız birçok sorun oldu” diyor.
Kaşram, göçmenlere yönelik hukuki alt yapının ve entegrasyon çalışmalarının yetersiz olduğunu söylüyor ve Suriyeliler’in toplu olarak gelmeleri nedeniyle diğer göçmenlere göre nispeten bir dayanışma içinde olduklarını savunuyor. Yine, Suriyeliler’in Türkçe öğrenme, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaşmaları için bir takım düzenlemeler yapıldığını, ancak diğer ülkelerden gelen göçmenlerin bu düzenlemelerden yararlanamadıklarını kaydeden Kaşram, bunun da bazı göçmenleri yasal olmayan yöntemler kullanmaya ittiğine dikkat çekiyor.
“Suriyeli kadınlar için istihdam yok”
Suriyeli göçmenlerle çalışan birçok kişi gibi Kaşram da Suriyeli kadınların en sık karşılaştığı sorunların aile içi şiddet, erken yaşta evlendirilme, taciz ve tecavüze uğrama, çalışmasına izin verilmeme olduğunu söylüyor.
Suriyeli kadınlarla çalışmalarından edindiği izlenimleri paylaşan Kaşram şöyle konuşuyor:
“Suriye’den göç eden kadınların profiline bakarsak, çoğu zaten ilkokula veya ortaokula kadar okula gitmiş. Hali hazırda eğitim hakkı kısıtlanmış kadınlar. Buraya geldikleri zaman erkekler çıkış yolu buluyorlar daha çok ve kadına bir aktarımda bulunmuyorlar. Kadın kendi başına hastaneye gidemez oluyor. Neden? Çünkü, erkek dışarı çıkıyor, Türkçeyi hemen öğreniyor. Bir şekilde dolmuşun, otobüsün yazısını öğrenebiliyor, yolu bulabiliyor. Kadın tek başına gidebilecek yeterliliğe sahip olmadığı için her zaman bir erkekle gitmek zorunda kalıyor. Ya da zaten bu muhafazakar anlayıştan kaynaklı bazı Suriyeli erkekler kadının tek başına bir yere gitmesine izin vermiyor. Bu durumlar kadınların daha çok eve hapsolmasına sebep oluyor.”
Dil yetersizliğinin yanı sıra Suriyeli kadınlara yönelik istihdam alanları oluşturulmamasının da önemli bir sorun olduğunu vurgulayan Kaşram’a göre, “Erkekler gidip inşaatlarda veya pazarlarda çalışabiliyorlar ancak Suriyeli kadınlar için maalesef o kadar istihdam yaratılmıyor. Ya terzide haftalık 100 liraya, şans eseri bulabiliyorsa günlük 50 liraya çalışabiliyorlar. Türkçeyi iyi öğrenmiş, iyi eğitim almış olanlar STK’larda çalışabiliyor. Eğitim seviyesi düşük olanlar belediyelerin mesleki eğitim kurslarına katılabiliyorlar. El becerisini geliştirebilecek kurslar olduğu için aslında kadını çok geliştirecek çalışma olmuyor. Yılda bir kez kadınlar yaptıklarını satabiliyor belki ama o kadın daha sonra kendi başına nasıl satacak?”
“Şiddetin normal olduğunu düşünen kadınlar var”
Erken yaşta evlendirme durumlarıyla da karşılaştığını anlatan Kaşram, bu ailelerle görüşmelerde evliliğe zorlamanın kanunen yasak olduğunu anlattıklarını, ancak aileler tarafından ciddiye alınmadıklarını söylüyor.
Ailelerin kendilerine “Suriye’de erken evliliğin 16 yaşa izin verdiğini ve bu nedenle kendileri için sorun olmadığını” söylediklerini anlatan Kaşram, “Kızları 12 yaşından sonra pek okula göndermiyorlar. Bize, ‘bu kız okula gitmiyor. Evde bu kadar duramaz, bu nedenle evlendirelim’ diyorlar.’ Hamile kaldığında doktor şikayet ederse ne yapacaksınız?’ dediğimde cevap vermiyorlar ancak bu iş hastanelerde bir şekilde halloluyor” diyor.
Kaşram, aile içi şiddetin de yaygın olduğunu ve çok sayıda kadının bunu normal gördüğünü belirterek çalıştığı STK’ya başvuran kadınlardan birinin hikayesini anlatıyor:
“Suriyeli kadınların çoğu evde aile içi şiddete maruz kalıyorlar. Bunu bazıları söylüyor, bazıları söylemiyor. Ama anormal derecede şiddet gören kadınlarla da karşılaştım. Örneğin bir kadın 6 çocuğuyla dışarıda kalmıştı. Kocasından kaçıyordu. Eşi hem çocukları, hem kendisini dövüyormuş. Ne karakola gidebileceğini biliyor ne de Suriyeli veya Türk komşusuna sığınabilir. İlk yapacağımız şey kadının kocasını şikayet etmek olacaktı. Çünkü sığınma evine girebilmesi için kocasından şikayetçi olması gerekiyor. Suriyeli bir mültecinin kimliğinde Ankara yazması gerekiyor ki, Ankara’daki sığınma evinde kalabilsin. Kocası tarafından tecavüze uğramış, küçük çocuğun da tacize uğrayıp uğramadığı konusunda tereddütleri vardı.
Açıkçası kadınla gitmeseydim polis bu kadar ilgilenmeyecekti. Polislerde çok fazla ‘bu Suriyeliler nereden geldi? Neden cahil olanları bizi buluyor?’ gibi söylemler vardı. Kadını kadın sığınma evine verdik. Ancak 6 çocuğuyla çok fazla kalamazdı ve Ankara’dan başka yere gönderdiler. Sığınma evlerinde de entegrasyon süreci yok. Türkçe bilmeyen kadınlar için çok zor bir durum.”