AB’yle üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005'te Türkiye’yle aynı anda başlayan Hırvatistan hedefine ulaştı. Hırvatistan, sekiz yıllık müzakere sürecinin ardından bugünden itibaren AB’nin 28. üyesi oldu.
BRÜKSEL —
Avrupa Birliği’yle üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005’te Türkiye’yle aynı anda başlayan Hırvatistan ipi göğüsledi. Avrupa Birliği üyesi olmayı başaran ikinci Balkan ülkesi olan Hırvatistan için bu katılımın önemi oldukça yüksek.
Hırvatistan Cumhurbaşkanı Ivo Josipovic’in Avrupa Birliği üyeliğini “ülke tarihindeki yeni bir sayfa” olarak nitelendirerek “Bugün sadece mevcut nesillerin değil, geçmişte yaşayan Hırvatların da rüyalarının gerçekleşti” ifadelerini kullanması da Hırvat siyaset sınıfının üyeliğe verdiği önemi net şekilde gösteriyor.
Son genişlemede üye olan ülkelerle kıyaslandığında Hırvatistan’ın halen organize suçlar ve yolsuzlukla mücadele konusunda atması gereken bazı adımlar olmakla birlikte siyasi olarak üyeliğe hazır olduğunu söylemek mümkün. Hırvat ekonomisinin performansı ise zaten zorda olan Avrupa Birliği için “yük almaya değil yük olmaya gelen” bir profile sahip.
Bununla birlikte Hırvatistan, 8 yıl boyunca gösterdiği performansla, Avrupa Birliği tarafından koyulan kurallara uyma kapasitesiyle, “diklenmeden dik durma” yaklaşımını hakkını vererek uygulamasıyla alkışı hak ediyor. Slovenya’yla yaşadığı sınır problemi nedeniyle müzakere süreci aylarca fiilen durdurulmasına, sokaktaki vatandaşın üyeliğe bakışında radikal düşüşler yaşanmasına rağmen Avrupa Birliği hedefinden sapmaması da Zagreb’in başarı hanesine yazılan unsurlar arasında önemli yer tutuyor.
Genişleme konusunu uzun süredir rafta tutan ve somut adımlar atmayan Avrupa Birliği’nin Hırvatistan’ın üye olduğu dönemde bu konuyu tekrar ısıtmaya başlaması da Brüksel’in bu üyelikle vermek istediği mesajı ortaya koyuyor. Avrupa Birliği, sırada bekleyen diğer Balkan ülkelerine, kurallara uymaları halinde üyeliğin hayal olmadığı sinyalini Hırvatistan örneğini kullanarak gönderiyor.
Hırvatistan’ın 1990’larda Balkanlar’da yaşanan savaşta üstlendiği role rağmen attığı adımlarla Avrupa Birliği üyesi olması, bu üyeliğin sembolik önemini ve örnek olma potansiyelini daha da artırıyor. Bu çerçevede Josipovic’in, “Avrupa Birliği, savaş karşıtı bir proje olarak ortaya çıktı ve barışın ve işbirliğinin sembolü olarak gelişti. O, barışın ve güvenliğin garantisidir. Bu nedenle, Avrupa Birliği’nin bizim sınırlarımızda durmasını değil, iyi niyetli, barış içinde ve özgür bir ortamda, Avrupa rüyasına sahip diğer ülkelere de genişlemesini diliyoruz” ifadeleri önemli.
Hırvatistan’ın üyeliğini, “Avrupa Birliği yeni bir üye kazanırken Türkiye de Avrupa Birliği içerisinde yeni bir dost kazandı” sözleriyle değerlendiren ve “Darısı tezelden Türkiye’nin başına” mesajı veren Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın bu temennisine rağmen müzakere süreci teknik olmaktan çok siyasi bir niteliğe bürünen Türkiye’nin üyeliği, mevcut parametrelerde değişiklik olmaması halinde hâlâ oldukça uzak bir hedef olmayı sürdürüyor.
Sürecin mevcut hızıyla devam etmesi halinde Hırvatistan’ın ardından olduğu gibi sırada bekleyen Balkan ülkelerinin de süreçte Türkiye’yi yakalayıp geçmesi ihtimal dışı görülmüyor.
Hırvatistan Cumhurbaşkanı Ivo Josipovic’in Avrupa Birliği üyeliğini “ülke tarihindeki yeni bir sayfa” olarak nitelendirerek “Bugün sadece mevcut nesillerin değil, geçmişte yaşayan Hırvatların da rüyalarının gerçekleşti” ifadelerini kullanması da Hırvat siyaset sınıfının üyeliğe verdiği önemi net şekilde gösteriyor.
Son genişlemede üye olan ülkelerle kıyaslandığında Hırvatistan’ın halen organize suçlar ve yolsuzlukla mücadele konusunda atması gereken bazı adımlar olmakla birlikte siyasi olarak üyeliğe hazır olduğunu söylemek mümkün. Hırvat ekonomisinin performansı ise zaten zorda olan Avrupa Birliği için “yük almaya değil yük olmaya gelen” bir profile sahip.
Bununla birlikte Hırvatistan, 8 yıl boyunca gösterdiği performansla, Avrupa Birliği tarafından koyulan kurallara uyma kapasitesiyle, “diklenmeden dik durma” yaklaşımını hakkını vererek uygulamasıyla alkışı hak ediyor. Slovenya’yla yaşadığı sınır problemi nedeniyle müzakere süreci aylarca fiilen durdurulmasına, sokaktaki vatandaşın üyeliğe bakışında radikal düşüşler yaşanmasına rağmen Avrupa Birliği hedefinden sapmaması da Zagreb’in başarı hanesine yazılan unsurlar arasında önemli yer tutuyor.
Genişleme konusunu uzun süredir rafta tutan ve somut adımlar atmayan Avrupa Birliği’nin Hırvatistan’ın üye olduğu dönemde bu konuyu tekrar ısıtmaya başlaması da Brüksel’in bu üyelikle vermek istediği mesajı ortaya koyuyor. Avrupa Birliği, sırada bekleyen diğer Balkan ülkelerine, kurallara uymaları halinde üyeliğin hayal olmadığı sinyalini Hırvatistan örneğini kullanarak gönderiyor.
Hırvatistan’ın 1990’larda Balkanlar’da yaşanan savaşta üstlendiği role rağmen attığı adımlarla Avrupa Birliği üyesi olması, bu üyeliğin sembolik önemini ve örnek olma potansiyelini daha da artırıyor. Bu çerçevede Josipovic’in, “Avrupa Birliği, savaş karşıtı bir proje olarak ortaya çıktı ve barışın ve işbirliğinin sembolü olarak gelişti. O, barışın ve güvenliğin garantisidir. Bu nedenle, Avrupa Birliği’nin bizim sınırlarımızda durmasını değil, iyi niyetli, barış içinde ve özgür bir ortamda, Avrupa rüyasına sahip diğer ülkelere de genişlemesini diliyoruz” ifadeleri önemli.
Hırvatistan’ın üyeliğini, “Avrupa Birliği yeni bir üye kazanırken Türkiye de Avrupa Birliği içerisinde yeni bir dost kazandı” sözleriyle değerlendiren ve “Darısı tezelden Türkiye’nin başına” mesajı veren Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın bu temennisine rağmen müzakere süreci teknik olmaktan çok siyasi bir niteliğe bürünen Türkiye’nin üyeliği, mevcut parametrelerde değişiklik olmaması halinde hâlâ oldukça uzak bir hedef olmayı sürdürüyor.
Sürecin mevcut hızıyla devam etmesi halinde Hırvatistan’ın ardından olduğu gibi sırada bekleyen Balkan ülkelerinin de süreçte Türkiye’yi yakalayıp geçmesi ihtimal dışı görülmüyor.