Dünya Çalışma Örgütü (ILO) raporunda, Corona virüsü pandemisi nedeniyle süregelen kriz, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana karşılaşılan en büyük kriz olarak nitelendirildi. Raporda, 2020 yılının ikinci çeyreğinde küresel çapta iş saatlerinde yüzde 6,7 oranında azalma yaşanacağı, bunun da 195 milyon tam zamanlı çalışanın işsiz kalmasına denk düştüğü vurgulanıyor.
ILO, Corona virüsü salgınının 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi ilan edilmesinin ardından 18 Mart’ta yayınladığı ilk gözlem raporunda, 2020 yılı sonu itibariyle toplam işgücü kaybının yaklaşık 25 milyon olacağı tahmininde bulunmuştu. Ancak kurumun 7 Nisan 2020’de yayınlanan ikinci gözlem raporunda, mevcut iş kaybı verilerinin bir ay önce yapılan ilk tahminlerin çok daha üzerinde olduğuna vurgu yapılıyor.
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki ILO’nun ‘COVID-19 ve İş Dünyası: Güncellenmiş Tahminler ve Analiz’ başlıklı son raporuna göre dünya çapında yaklaşık 2 milyar 7 milyon çalışan, salgınla mücadele kapsamında birçok ülkede sokağa çıkma yasağı ya da hareketlilikte kısıtlama kuralları getirilmesinden olumsuz etkilendi. Bu, yaklaşık 3 milyar 300 milyon kişiden oluşan küresel iş gücünün yüzde 81’ini oluşturuyor.
Perakende, konaklama ve gıda sektörleri en büyük darbeyi aldı
İş kaybının ya da çalışma saatlerindeki azalmanın en fazla yaşandığı sektörlerin başında perakende ticaret, konaklama ve gıda hizmeti sektörleri geliyor. Krizden en fazla etkilenecek bu sektörlerde çalışan yaklaşık 1 milyar 250 milyon işçi, küresel iş gücünün yüzde 38’ini kapsıyor.
İş kaybı ya da iş saatlerinde azalmanın en fazla kaydedildiği toptancılık ve perakendecilik alanlarında çalışanların sayısının 482 milyon olduğu belirtiliyor. Yine en büyük zararla karşılaşan konaklama ve gıda hizmeti sektörlerindeyse yaklaşık 144 milyon kişi çalışıyor.
Perakende sektörüyle doğrudan bağlantılı imalat sektöründe istihdam edilenlerin sayısıysa 463 milyon.
Raporda, krizden en büyük darbeyi alacak sektörlerin çoğunlukla yoğun iş saati gerektiren, düşük maaşlı işler olduğuna, bu sektörlerde yaşanacak iş kaybının, gerekli önlemler alınmaması halinde, yoksulluk sınırındaki insanların sayısını da önemli oranda arttıracağına vurgu yapılıyor.
Söz konusu sektörlerde çalışan düşük ya da orta düzeyli maaşlı çalışanların aynı zamanda büyük çoğunluğunun sosyal güvence ve sağlık hizmetlerine erişimden de yoksun olduğu, raporda öne çıkan veriler arasında.
Sağlık ve sosyal hizmetler çalışanları da risk altında
ILO’nun raporunda, kayıtlara geçen iş kaybı ve iş saati düşüşlerinin yanı sıra, halihazırda faaliyetlerine devam eden ancak risk altında olan sektörlere de değiniliyor. Bunların başında sağlık çalışanları geliyor. Küresel çapta sağlık sektöründe doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar, hastane ve bakım merkezlerindeki sosyal hizmet çalışanları ve temizlikçiler de dahil sağlık alanında 136 milyon kişi çalışıyor.
Raporda, sağlık sektöründe özellikle sosyal hizmet, bakım ve temizlik hizmetlerinin yüzde 70’inin kadın çalışanlar tarafından sağlandığına ve bu alanlardaki çalışanların çoğunlukla düşük gelirli olduğuna dikkat çekiliyor.
Doktorlar ve hemşireler de dahil sağlık çalışanlarının tümünün mevcut çalışma koşulları nedeniyle salgına yakalanma risklerinin de çok daha fazla olduğu, raporda vurgulanan hususlar arasında.
Diğer taraftan ulaşım, depolama ve iletişim endüstrilerinde çalışan yaklaşık 204 milyon kişi arasında işlerine devam edemeyenler olsa da bu alanda birçok çalışan, talepler doğrultusunda hizmet vermeyi sürdürüyor. Perakende ve üretim hizmetlerindeki aksaklıklar nedeniyle internet üzeri alışverişin artmış olması, bu üç sektöre yönelik talebi arttırıyor. Ancak raporda, ilerleyen dönemlerde bu sektörlerde de aksaklıklar olabileceğinin altı çiziliyor.
Kayıt dışı istihdam büyük risk taşıyor
Raporda, küresel çapta 2 milyardan fazla kişinin gerek ülkelerdeki yasalar kapsamında gerekse gayriresmi yollarla kayıt dışı çalıştığı, yani sağlık ve sosyal hizmetlere erişimi olmadığı ya da bu erişimin kısıtlı olduğu, iş güvencesinden yoksun bırakıldığı belirtiliyor.
ILO’nun raporunda, kayıt dışı çalışanların hem daha fazla iş kaybı riskiyle hem de gelir seviyeleri ve sağlık hizmetlerine erişim açısından dezavantajlı olmaları nedeniyle daha yüksek salgına yakalanma riskiyle karşı karşıya kaldıklarına vurgu yapılıyor.
Bu kapsamda, özellikle Hindistan, Brezilya ve Nijerya gibi kayıt dışı istihdamın yoğun olduğu ülkelerde salgının ekonomide ve iş gücünde yaratacağı gerilemenin çok daha büyük olması bekleniyor. Hindistan’da 400 milyon kişi, yani ülkedeki iş gücünün yüzde 90’ı güvencesiz çalışıyor ve bunun, ülkedeki yüksek yoksulluk oranını daha da tetikleyeceği tahmin ediliyor.
Sokak satıcıları, inşaat işçileri, ulaşım çalışanları, ev hizmetlerinde çalışanlar ve çöp toplayıcılar kayıt dışı istihdam edilenlerin başında geliyor. Bu kişilerin, salgın sürecinde işlerine devam etmeleri halinde virüse yakalanma olasılıkları da diğer birçok sektördeki çalışanlara oranla daha yüksek.
İş gücü kaybı en fazla Avrupa ve Amerika’da
Şu ana kadar büyük bir olumsuz etki kaydedilmeyen tarım alanındaysa artan seyahat kısıtlamaları ve önlemler nedeniyle ilerleyen aylarda gerileme yaşanabileceği kaydediliyor. Tarımda yaşanacak olası bir aksaklığın özellikle gelişmekte ülkeleri ciddi oranda etkilemesi bekleniyor.
İş kaybının yaşandığı ya da risk altında olan sektörlerin bölgelere göre dağılımında en fazla etkilenen coğrafi bölge, Amerika kıtası oldu. Bu bölgede iş gücünün yüzde 43,2’si risk altında. Amerika’yı yüzde 42,1 oranla Avrupa ve Orta Asya takip ediyor.
Salgının dünyadaki diğer bölgelere göre daha az yayıldığı Afrika’daysa iş gücünün yüzde 26,4’ü olumsuz etkilendi. Ancak raporda, Afrika’da sosyal güvence haklarının birçok yerde devrede olmadığına, bu nedenle iş gücünün karşılaştığı risk daha az olmasına karşın insanların karşılaşacakları zorlukların daha büyük olacağına işaret ediliyor.
‘Yönetimler acil önlem almalı’
ILO’nun ikinci gözlem raporunda, hükümetlere ilk raporda önerilen önlem ve politikalar yinelendi. Bu bağlamda, Uluslararası İş Standardatları’na bağlı kalınması ilkesinin esas olduğu ve süregelen krizle mücadele konusunda da hükümetlerin öncelikli olarak iki hedefe odaklanması gerektiği savunuldu. Bu iki hedef, sağlık güvenliği önlemleri ve hem tedarik hem talep ağlarında ekonomik destek olarak sıralandı.
Raporda, güçlü ve sürdürülebilir bir etki yaratabilmek adına tüm karar mekanizmalarının devreye sokulması ve geniş kapsamlı önlemler alınması önerildi. Karar alma süreçlerinde açık diyalog ve güvene de öncelik verilmesi, altı çizilen öneriler arasında yer aldı.
Kararların özetle dört ana hususa odaklı olması gerektiği aktarıldı ve bu dört husus şu şekilde sıralandı: 1) Ekonomi ve istihdamın canlandırılması 2) İstihdam alanlarının desteklenmesi 3) İş yerlerinde çalışanların korunması 4) Çözüm üretme sürecinin sosyal diyaloga dayanması.