New York'taki Cold Spring Harbor Laboratuvarında kanser araştırmaları yapan bilimadamı Dr. Semir Beyaz, kanser başlatıcı hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemek için geliştirdiği bir mekanizmayı keşfetti.
Yağlı beslenme ve obezite durumunda ortaya çıkan mekanizmanın keşfi, kişiye özel immünoterapi tedavilerine yardımcı olacak.
Dr. Beyaz, Harvard Üniversitesi'nde doktora eğitimini tamamladıktan sonra Long Island'daki Cold Spring Harbor laboratuvarında kendisine sağlanan yaklaşık 2 milyon dolarlık fonla bilimsel araştırmalarını yürütüyor.
Beyaz, moleküler biyolojinin temellerinin atıldığı araştırma kurumunda kurduğu ekipte Türk öğrencilere de yer veriyor.
Your browser doesn’t support HTML5
Dr. Semir Beyaz, akademik kariyeri ve araştırmalarına ilişkin Amerika’nın Sesi’ne açıklamalar yaptı.
Aslen Hataylı olduğunu belirten Beyaz, 2005 yılında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde lisans eğitimime başladığını söyledi.
Yaz stajı için gittiği Harvard Tıp Fakültesi'nde immünoloji ve kanser alanında çalışmalar yaptığını anlatan Beyaz, daha sonra Harvard'da immünoloji alanında doktora yaptığını belirtti.
Beyaz, Harvard'da doktora çalışmalarını bitirdikten sonra Cold Spring Harbor laboratuvarına geldiğini, post doktora sürecini atlayarak kendi araştırma grubunu kurduğunu dile getirdi.
Kanserle bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi inceliyor
Harvard'da yağlı beslenmenin kanser riskine etkisi konusundaki çalışmalarıyla adından söz ettiren Dr. Semir Beyaz, Cold Spring Harbor'da kendisine tahsis edilen laboratuvarda kanser ve bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi araştırmaya devam ediyor.
Beyaz çalışmalarını şöyle anlatıyor:
“Şu anda odak noktamız, kanserle bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi anlamak ve bunu kanserin başlangıç, gelişme ve tedaviye yanıt süreçlerinde ele almak. Çünkü kanser tek bir safhadan oluşmuyor. Bağışıklık sistemiyle etkileşim süreci birçok aşamadan oluşuyor. Şu anda kanseri yenmek için kullanılan en önemli tedavi yöntemlerinden birisi immünoterapi. İmmünoterapi şu demek: bağışıklık sistemini güçlendirerek onun moleküllerini kanseri yenecek şekilde kullanarak kanseri alt etmek. Biz de bu alanda çalışmalar yapıyoruz, kanserle bağışıklık sistemi arasındaki ilişki konusunda araştırmalar yapıyoruz. Kanser başladığı andan itibaren bağışıklık sistemini kandırmaya ve onu işlevsiz kılmaya yönelik bazı mekanizmalar geliştiriyor. Bu mekanizmaları anlamaya çalışıyoruz; kanserin içerisinde bağışıklık sisteminden kaçmaya yönelik nasıl stratejiler geliştiriyor. Aynı zamanda bağışıklık sistemi nasıl bu mekanizmaları alt edebilir. Onu da bağışıklık sistemi içindeki mekanizmaları anlamaya çalışarak kullanmaya çalışıyoruz.”
Kanser başlatan hücreler bağışıklık sistemini nasıl kandırıyor?
Dr. Semir Beyaz ve ekibi yaklaşık bir yıllık çalışmanın ardından kanser başlatan hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemek için geliştirdiği bir mekanizma buldu. Beyaz, bir yıllık çalışmalarının ardından yaptıkları buluşu Amerika'nın Sesi'yle paylaştı:
“Daha önce Boston'dayken Harvard ve MIT ortak çalışmasıyla, yağlı beslenmenin kanser riski üzerine olan etkisini ortaya koymuştuk. Şimdi de bunun bir farklı boyutunda kanserin bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemek için geliştirdiği bir mekanizma bulduk ve bu yağlı beslenme ve obezite durumunda ortaya çıkıyor. Kanser bir şekilde kamuflaj geliştiriyor. Ve bu kamuflaj yağlı beslenme ve obezite durumunda çok daha fazla görünmeye başlıyor. Bu da yağlı beslenme ile obezitenin kanser riskini nasıl çok daha artırdığı konusunda bize bir bilgi veriyor. Ve bu bilgi ileri zamandaki çalışmalarda obezite ya da yağlı beslenme durumunda kanser riski artmış olan hastaları özel bir şekilde nasıl tedavi edebiliriz, kişiye özel bu bakış açıları nasıl kullanılabilir, bu konuda bize yardımcı olacak.”
Kanser başlatıcı bazı hücreler bağışıklık sistemini atlatıyor
Başarılı bilim adamı Dr. Beyaz, kanser hücresinin bağışıklık sistemini aldatma yöntemlerini de şöyle açıklıyor:
“Kanser her gün vücudumuzda bir hücrenin kontrolsüz bir şekilde bölünmeye başlamasıyla ortaya çıkıyor. Ve şu anda bile benim, sizin, herkesin vücudunda bir hücre kontrolsüz bir şekilde bölünebiliyor ya da mutasyona uğrayabiliyor. Hücre bölünürken kalıtsal materyalini eşlemek durumunda ki kalıtım materyali aktarılsın diğer hücrelere. Bu eşlenme durumunda bazı bozukluklar oluyor ve her gün bu oluyor. Ama bu olduğu zaman bizim belli güvenlik sistemlerimiz var vücudumuzda, bunun en önemlisi bağışıklık sistemi. Bağışıklık sistemi gelip bu hücreyi yok ediyor. Bazı hücreler ise bu yok olmaktan kurtuluyorlar. Ne yapıyorlar, kamuflaj geliştiriyorlar. Diğer bir mekanizma ise bağışıklık sistemi hücrelerinden bazılarını kendi tarafına çekiyor. Bu durumda da kanser hücresi bağışıklık sistemi hücresine diyor ki, 'bak sizden yana bir güvenlik görevlisi benim yanımda, bana ilişmeyin, bana bulaşmayın.' Bu denklemde kanser hücresi vücudu kontrol altına almaya başlıyor. Sadece bağışıklık sistemini kontrol altına almaya başlamıyor, vücudun metabolizmasını da sinir sistemini de etkiliyor.”
Bazı insanların bağışıklık sisteminin kolay kandırılamadığını ve kanserin kontrol altında tutulabildiğini belirten Beyaz, “Çünkü bağışıklık sistemi onu çevreliyor onun dışarı çıkmasına izin vermiyor ama içeri de giremiyor. Çünkü böyle 'buffer zone' diye tarif edebileceğimiz güvenlik bölgesi, kanserle bağışıklık sistemi arasında bir anlaşma oluyor ne kanser yayılıyor ne bağışıklık sistemi içeriye girebiliyor” dedi.
İmmünoterapi denilen tedavi yönteminin bu anlaşmayı bozmaya yönelik bir yaklaşım olduğunu vurgulayan Dr. Beyaz, “İmmünoterapi verdiğiniz zaman bağışıklık sisteminin o kanserle yapmış olduğu anlaşmayı bozuyorsunuz ve bağışıklık sistemine diyorsunuz ki 'bu senin düşmanın git ona saldır ve onu yok et.' Çoğu kanser türünde deri kanseri gibi kanserlerde bu başarıya ulaşmış durumda. Yüzde 50-60'lara varan bir başarı söz konusu” diye konuştu.
“Türk araştırmacıları getirip ortak proje yapmaya çalışıyorum”
Dr. Semir Beyaz, kendi bilimsel çalışmalarının yanı sıra Türk öğrenci ve araştırmacılara hem Cold Spring Harbor hem de ABD'deki diğer laboratuvarlarda araştırma imkanı sağlamaya çalıştığını, Türk öğrencilere ekibinde yer verdiğini söylüyor.
Cold Spring Harbor'ın bilimin Kabesi niteliğinde bir yer olduğunu, 70-80 yıldır bilimadamlarının buraya gelerek konferanslar düzenlediğini anlatan Beyaz, “Ben de kendi naçizane kapasitemle buraya Türk öğrencileri, Türk araştırmacıları getirip ortak projeler yapmaya çalışıyorum. Şu anda ortak proje yaptığımız birkaç Türk araştırmacı var New York ve Boston'da. Onun dışında Türkiye'den de araştırmacılarla ortak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Hem memlekete ve ülkemize bir yardımımız olsun hem de bilimin gelişmesi için evrensel düzeyde, Türk Avrupalı Amerikalı diye ayrım yapmıyoruz ama en azından bir grup oluşturmak için bir çaba sarf ediyoruz. Umarım başarılı oluruz bu noktada grup olarak” dedi.
Dr. Semir Beyaz'ın ekibine aldığı Türk öğrencilerden birisi olan Onur Eskiocak İTÜ'den bölüm birincisi olarak mezun olmuş:
“Semir hocayı uzun yıllardır takip ediyordum. Boğaziçi'nde, İTÜ'de, Bilkent'te staj yapmıştım. Semir hocanın yapmış olduğu çalışmalara da benzer olduğuna inanıyordum. Geçen sene de konuşmuştum. Bana burada uzun dönemli bir staj ayarladı. Bir yıl burada kalacağım. İTÜ'nün sağladığı bursla burada kendi araştırmalarıma Semir hocayla beraber devam etmeyi planlıyorum.”
8 Nobel ödüllü laboratuvar
Dr.Semir Beyaz'ın araştırmalarını yaptığı Cold Spring Harbor Laboratuvarı, 1890 yılında kurulmuş. DNA ve moleküler biyolojinin temellerinin atıldığı kuruluşta çalışan bilimadamları bugüne kadar 8 Nobel ödülü kazanmış.
DNA'nın kalıtım materyali olduğunu gösteren çalışmaların yapıldığı laboratuvarda DNA'nın ikili sarmal yapısının kaşiflerinden birisi olan James Watson da uzun yıllar çalışmış.
Genç bilimadamlarına verdikleri değer dolayısıyla burayı seçtiğini anlatan Dr. Beyaz, ''Ben doktoramı bitirir bitirmez burada kendi araştırma grubumu kurdum. Benim de içinde bulunduğum bu program neredeyse 50 yıldır bu laboratuvarın geliştirmiş olduğu bir strateji. Dünyanın dört bir yanında parlak ve gelecekte iyi işler yapabileceklerine inandıkları bilim insanlarını seçip burada onlara güzel fırsatlar sunuyorlar ve bürokrasiden arındırılmış bir şekilde bilim yapmalarını teşvik ediyorlar. Ben de bu yüzden burada bulunuyorum. Umut ediyorum ki kanser ve bağışıklık sistemi alanında güzel buluşlara burada imza atabileceğim ileriki süreçte” ifadelerini kullandı.
Beyaz, bugüne kadar 8 Nobel ödüllü bilim insanına ev sahipliği yapan laboratuvarda gerçekleştirilen önemli buluşlardan bazılarını da şöyle anlatıyor:
“Bu kampüste yapılan çalışmaların neticesinde 8 tane tıp ve fizyoloji alanında Nobel ödülü verildi. Bunlardan en önemlileri Barbara McClintock'un zıplayan genler transposons dediğimiz genlerin hareket halinde başka yerlere gitmesi kavramı burada keşfedildi 1940'lı yıllarda. Onun dışında yakın zamanda Telomeraz enziminin kaşiflerinden Carol W. Greider burada çalışmalar yaptı. O da benim gibi doktora sonrası hemen burada araştırma grubunu kurdu. Ona da inanılmaz büyük destek sistemi verdi laboratuvar. O destek sistemi sayesinde zaten kısa bir süre sonra telomeraz enzimi ve telomerlerin yapısı üzerine çalışmalarını yaptı. Yani moleküler bilime dair ne varsa geçtiğimiz 60-70 yılda burada yapıldı.”