Türkiye’de son günlerdeki çocuk cinayeti ve istismar olayları nedeniyle adli ve hukuki süreçlerde yavaşlık ve cezasızlık sorunları gündemde.
Diyarbakır’ın Tavşantepe Köyü’nde 8 yaşındaki ilköğretim öğrencisi Narin Güran’ın 21 Ağustos’ta kaybolmasının ardından 19 gün sonra cesedine ulaşılması ve süreçte şüpheli aile fertlerinin olması, yakın geçmişteki benzeri çocuk cinayetleri ve kayıp vakalarıyla ilgili gelişmeleri tartışmaya açtı.
Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği kısa adıyla UCİM, ülke genelinde sadece cinsel istismar veya şiddet vakalarını değil kayıp ve ölümü şüpheli çocuklarla ilgili gelişmeleri yakından izleyen sivil toplum örgütü.
Your browser doesn’t support HTML5
UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Avukat Ayça Kara Sığırcı, devletin hukuki güvencesini hissetmesi gereken 18 yaşın altındaki çocuklara yönelik işlenen tüm suçlarda “cezasızlık” örnekleri olduğu için artış yaşandığını ve benzerlikler ortaya çıktığını söyledi.
Sığırcı’ya göre, şimdiki Narin Güran vakasıyla 2018 yılındaki Leyla Aydemir vakasındaki benzerlikler, cezasızlık ortamından kaynaklanıyor ve adeta “suçun tekrar yaşanması”nın örneğini oluşturuyor.
UCİM ve Sığırcı gibi uzman hukukçular, kayıp çocuk ihbarlarıyla ilgili ülke genelinde alarm sistemine ihtiyaç olduğu görüşünde.
Kayıp çocuk meselesiyle ilgili geçmişte, fotoğraflı bilgi paylaşımı yapılan resmi verilere ise bugünlerde erişilememesi dikkat çekiyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM) suçla mücadelesi bakımından geçmişte, internet sitesinde “kayıp çocuklar” bölümünde halen kayıp statüsündeki çocuklara ilişkin fotoğraflı bilgilere ulaşılması mümkündü. Ancak şu anda Türkiye kamuoyu, çocuklarla ilgili suçları ve kaybolan çocuklar meselesini tartışıyorken; EGM sitesinde sadece anne-babalara hitaben neler yapılacağına ilişkin yazılı bilgi notu dışında herhangi bir veri bulunmadığı görülüyor.
Adalet Bakanlığı’nın 2023 yılı suç istatistiklerine bakıldığında ise; çocuklara yönelik cinsel istismar suçuyla ilgili sadece yıl içerisinde 40 bin 173 yeni dosya açılmış.
Yıllar içerisinde Türkiye’de cinsel istismar vakalarında 2015 yılından bugüne artış olduğu da Cumhuriyet savcılıklarınca açılan dosyalara ilişkin istatistik tablosunda gözleniyor.
Ağrı’daki 4 yaşındaki Leyla Aydemir’in ölümü “suçsuz” mu kaldı?
Ağrı’nın Bezirhane köyünde şüpheli şekilde 2018 yılında öldürülen 4 yaşındaki Leyla Aydemir’in cesedi ise, 15 Haziran’da kayboluşundan 18 gün sonra dere yatağında bulunmuştu. Şüpheler sadece köydeki aile fertlerini işaret ederken, tutuklu yargılama sürecinde amca Yusuf Aydemir hakkında Ağrı 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, diğer sanıklar beraat etmişti. İstinaf aşamasında Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi ise, “delil yetersizliği” gerekçesiyle amca Yusuf Aydemir’in de beraatine karar vermişti. Böylece 2020 yılı sonunda Leyla Aydemir’in ölümünden dolayı tutuklu ve suçlu durumunda kimse kalmadı.
Yargıtay aşamasındaki 4 yaşındaki Leyla Aydemir’in öldürülmesiyle ilgili dosya hakkında iki yılı aşkın süredir karar verilmemesi ise bugünlerde yeniden soru işaretleri yarattı. Son olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Temmuz 2023’te amca Yusuf Aydemir’in serbest bırakılmasını hukuka aykırı olarak değerlendirerek, beraat kararlarıyla ilgili karara itirazını sundu. Ancak halen dosya üzerinde Yargıtay 1. Ceza Dairesi karar almadı. Oysa dosyada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da itirazı sözkonusu.
Avukat Tunç: “Uzun yargılama süreci suç işleyenlere cesaret veriyor”
Leyla Aydemir’in, ailesiyle ziyaret amacıyla gittiği Ağrı’nın Bezirhane köyünde öldürülmesi ve cesedinin çıplak halde bulunmasının üzerinden altı yıl geçmesine rağmen sonuçlanmayan dava dosyası, annesi Şükran Aydemir adına Avukat Erdoğan Tunç’un halen takibinde.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Avukat Tunç, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin, başsavcılık görüşünü de dikkate alarak, amca Yusuf Aydemir’in cezalandırılması sürecini başlatması gerektiğini söyledi.
Leyla Aydemir olayıyla Narin Güran olayı arasındaki benzerlikler içinse “Olaylar arasındaki benzerlik bizlere cezasızlık durumunun suç işleyenlere cesaret verdiğini gösteriyor” diyen Tunç, altı yılda halen kesinleşmemiş yargılama süreci ve şu anda cezaevinde herhangi bir suçlu olmamasını ciddi sorun olarak değerlendirmek gerektiğini kaydetti.
Tunç, “4 yaşındaki Leyla’nın dosyası, bu tarz suç işleyenlere organize hareket etme ve sonrasında da cezalandırılmayacağını düşünme örneği yaratıyor. Yargılama süreçlerinde çocuklara karşı ve çocuklarla ilgili dosyalarda önceliklendirme maalesef yok. Bilinçli olarak mı bekletiliyor, kamuoyunda unutulması mı amaçlanıyordu? Neden halen karar alınmıyor, istinaf üç ayda beraat kararı alabiliyorken Yargıtay aşamasında neden karar alınması süreci uzadı?” sorularını gündeme getirdi.
Adalet Bakanlığı’nın kamu adına eğer Leyla Aydemir’in ölümünden dolayı dosyada hiçbir suçlu kalmazsa itiraz hakkı bulunduğuna işaret eden Tunç, ancak henüz Yargıtay aşamasında olduğu için Adalet Bakanlığı’nın da harekete geçemediğini belirterek, “Adalet Bakanlığı dosyayı incelemek üzere talep etti. Dolayısıyla dosya Adalet Bakanlığı’nın da gündeminde. Ama önce Yargıtay’ın karar alması gerekli” bilgisini paylaştı.
Aile avukatı olarak amca Yusuf Aydemir’in “delil yetersizliği” gerekçesiyle serbest kalmasına yönelik itirazlarına ilişkin adım atılmasını beklediklerini belirten Tunç, dosyadaki şüphelilerle ilgili yurtdışı çıkış yasağı uygulandığını ama bunun dışında başka bir adli kontrol yaptırımı olmadığını da açıkladı.
Kamuoyunda Leyla Aydemir’in cinsel istismara maruz kaldığıyla ilgili tartışmayı sorduğumuz Tunç, “Dosya üç kez adli tıp incelemesine gitti, istismar bulgusuna rastlanmadığı söylendi. ‘Kesinlikle yoktur, belirgin bulgu yok’ diye biliyoruz dosyadan. Dolayısıyla hukuken dosyadaki bilgiye bağlı kalıyoruz” dedi.
“Kayıp çocuklar için alarm sistemi kurulmalı, istismara karşı eğitim şart”
UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Avukat Ayça Kara Sığırcı, VOA Türkçe’ye açıklamasında, Türkiye’de kamuya açık olmayan kolluk gücünde kayıp çocuklarla ilgili bir alarm sistemi varsa dahi bunun ciddi sayıdaki kayıp çocuk vakalarını önlemekte yetersizliğini gündeme getirdi.
Kayıp çocuklarla ilgili sistem olmamasının yanısıra çocuk ölümleriyle ilgili cezasızlık haliyle vakalarda artış olmaya devam ettiğini belirten Sığırcı, “Leyla Aydemir vakasında istinaf aşaması itibariyle hiçbir tutuklu dolayısıyla suçlu kalmamış. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Leyla da faili meçhul kaldı. Ve bu cezasızlık hali aslında Narin ve onunla beraber ortaya çıkan bir sürü çocuk ölümünün cesaretlendirilmiş faillerini ortaya çıkarttı. Artık hiçbir çocuk istismarı ya da çocuğa karşı şiddet faili uzun yıllar ceza alacağını düşünmüyor. Bir, iki yıl, bir, iki ay yatar çıkarım. Cezasızlık hali sebebiyle bu kadar çok vaka yaşanıyor. Yani şüpheliler, sanıklar asla ceza almayacaklarından emin oldukları için hunharca çocuğa karşı şiddet gösteriyorlar. Dezavantajlı grupların her birine karşı artan bu şiddet vakalarının tek sorumlusu bu cezasızlık halidir” dedi.
“Maalesef yurttaşları da dahil edebilecek, kayıp çocuklara ani/acil müdahalede bulunabilecek bir kayıp çocuk sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’nde yok” diyen Sığırcı, yurtdışında örneği olduğu üzere kayıp çocukla alakalı hem görsel hem de işitsel bir sürü veri paylaşımı yapılan dijital teknolojiye dayalı alarm sistemi kurulması gerektiği düşüncesini dile getirdi.
Sığırcı, “Ama biz maalesef ki hiçbir şekilde hiçbir kamu kurumunu, hiçbir sistemi çocuklara uygun hale getiremiyoruz. Çocuk, imzacısı olduğumuz uluslararası sözleşmelerce korunması gerekli birey. Dolayısıyla aslında bu sadece yapılması gereken bir şey değil.
Bu devletin yükümlülüğü” dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) cinsel istismarla mücadele edilmesini sağlayacak her türlü eğitim girişimini ve etkinliğini sonlandırdığını da söyleyen Sığırcı, “Çocukla direkt olarak temas kuran herkesin çocuk hakları alanında, çocuk psikolojisi alanında eğitimli ve mutlaka süreci sağlıklı şekilde takip edecek şekilde kontrollü bir sistem kurmak durumundayız. Bütün anne babaların, çocukla direkt olarak temas kuran eğitmenlerin, herkesin çocuk psikolojisi anlamında sürekli olarak takip edilmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Başka türlü bu girdabın içerisinden çıkamayacağız” diye konuştu.
Diyarbakır’daki Narin Güran vakasının yanısıra Tekirdağ’da da Sıla bebeğe şiddet ve istismar vakasının yaşandığını hatırlatan Sığırcı, “Bu toplumda çok sayıda çocuğa karşı şiddet, çocuğa karşı istismar vakası yaşanıyor. Bakın Adalet Bakanlığı'nın tuttuğu verilerin dışında çok fazla vaka yaşanıyor ve bunun tek sebebi aslında maalesef ki ahlaki bir çöküş yaşanıyor bu toplumda ve bunu kabul etmek durumundayız. Bu cezasızlık hali, eğitimsizlik halinden kaynaklanıyor. Maalesef farkındalık çalışmaları yürütülmüyor artık. MEB artık çocuklara farkındalık sağlamıyor, haklarını anlatmıyor” diye ekledi.