Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasındaki ilişkilerin mevcut durumunun ve uluslararası toplumun ilgisinin, Kıbrıs müzakere sürecini gündemin üst sıralarına taşıyacak ve Kıbrıslı Rumlar’a baskı yapacak vaziyette olmadığını söyledi. Özersay, Kıbrıs sorununun çözümü çabalarında yeni bir sorgulama sürecine ihtiyaç olduğunu söyledi.
BM Genel Kurul oturumları için New York'ta bulunan Özersay, Amerika'nın Sesi muhabirinin sorularını yanıtladı. New York, BM toplantılarının yanında Kıbrıs konusunda da önemli bir diplomasi trafiğine sahne oluyor. Üç garantör ülke Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin dışişleri bakanları hafta ortasında bir araya gelirken, BM Genel Sekreteri de adadaki iki liderle ayrı ayrı görüşmeler yapmaya hazırlanıyor. Özersay, bu görüşmelerden çıkabilecek sonuçlar ve bundan sonrasına ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, uluslararası toplumdan beklentilerini ve New York temaslarından izlenimlerini paylaştı.
Özersay, “Burada yaptığımız görüşmelerde gözlemlediğim en önemli unsurlardan bir tanesi de, ki dışarıdan bakıldığında da aslında önemli ölçüde görülebiliyor bu, Doğu Akdeniz bölgesinde ve Ortadoğu'da dünyanın öncelikleri çok daha farklı noktalarda. Yani eğer üzerine eğilinmesi gereken ve hızlıca çözülmesi gereken acil sorunlar nelerdir diye sorulsa bugün New York'ta yukarıdan aşağıya sıralanacak olan bir listenin en altında bile Kıbrıs sorunu yer almayabilir. Dolayısıyla özellikle Kıbrıs sorununun çözümünde mevcut statükodan yararlanan ve çözümü istemesi yönünde kendisine bir miktar baskı yapılması gereken ya da teşvik edilmesi gereken bir Kıbrıs Rum tarafıyla karşı karşıyayız. Bunu yapabilecek olan da özellikle uluslararası aktörler. Uluslararası aktörlerin ilgisinin bu oranda düşük olduğu ve dünya politikasının bu şekilde olduğu bir dönemde, yıldızların hizaya girdiği değil adeta biraz dağıldığı bir dönemde Kıbrıs Rum tarafını kapsamlı çözüme teşvik edecek ya da zorlayacak bir ortam çok fazla göremiyorum” dedi.
'İki bölgeli iki toplumlu federasyon bizim gerçekten gitmek istediğimiz yer mi?'
Özersay, Kıbrıs’ın geleceğiyle ilgili bir sorgulama sürecinin başlamasına ihtiyaç olduğunu, New York’taki görüşmelerin bunu sağlamasını umduğunu belirtti.
Özersay, “Yani 50 yıldan sonra Genel Sekreter’in yaptığı gibi birisini görevlendirerek ‘peki bundan sonra Kıbrıs’ta nereye gideceğiz’ sorusunun yanıtını aramanın bu dönemde yapılabilecek en doğru şey olduğu kanaatindeyim. Yani müzakerelerin yeniden başlaması değil, kaldığı yerden devamı değil -ki bunlar kısır bir döngünün devamından başka bir anlam taşımayacaktır, bir çeşit patinajdan başka sonuç doğurmayacaktır- ihtiyacımız olan şey ‘biz nerede hata yapıyoruz, neyi sorgulamamız gerekir ki 50 yıldır başarısızlığa uğrayan bu süreç bizi başka bir yere götürsün, gerçekten gitmek istediğimiz hep bu söylediğimiz yer mi, yani iki bölgeli iki toplumlu federasyon bizim gerçekten gitmek istediğimiz yer mi, samimi miyiz bütün taraflar bunu söylerken, buna aynı oranda ihtiyaç duyuyor muyuz' sorularını sorup samimi bir sorgulama dönemini başlatmamız gerektiği kanaatindeyim” ifadelerini kullandı.
'Artık denenmemiş yöntem kalmadı'
KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, Kıbrıs sorununun çözümü çabalarında denenmemiş bir yöntemin kalmadığını, tüm yöntemlerin tüketildiğini söyledi. Özersay, Kıbrıs’ta yaşanan türden uyuşmazlıklarda, mevcut durumun her iki tarafı da ciddi oranda rahatsız eder bir noktaya vardığında çözümün mümkün olabileceğini belirtti. Ancak şu anda Kıbrıs Rum tarafını rahatsız edecek bir durumun olmadığına dikkati çekti.
Özersay, “Kıbrıs sorunu çözülmese ve mevcut statüko devam etse bile Kıbrıs Rum tarafı bütün adanın yasal hükümeti konumundadır. Kıbrıs sorunu çözülmese ve mevcut statüko devam etse bile Kıbrıs Rum tarafı AB'nin tam üyesidir. Kıbrıs sorunu çözülmese ve mevcut durum, statüko devam etse bile Kıbrıs Rum tarafı doğal gazı tek başına çıkarmak için adımları atmaya devam edebilmektedir ve uluslararası aktörler kendisine bu konuda herhangi bir caydırıcı mesaj vermiyorlar. Bütün herkes ‘bu doğal zenginlik Kıbrıslı Türkler’e de aittir’ diyor olmasına rağmen kendisine böyle bir mesaj vermiyorlar. Dolayısıyla bu ortamda, kim kendisini Kıbrıs Rum liderliğinin yerine koysa, ‘niye ben çözüm yapıp Kıbrıslı Türkler’le yönetim ve zenginliği paylaşayım ki?’ sorusunu sorardı, bu haklı bir soru durumuna geliyor. O nedenle Kıbrıs'ta mevcut statükoyu, mevcut durumu sorgulayacak, sarsacak bir takım adımlar atılmadığı müddetçe Kıbrıs sorununun bütün tarafların özel bir talebiyle ve ısrarıyla çözüm noktasına gelmesi çok kolay bir şey değildir. Bunu bence objektif bakan, realist değerlendirme yapan herkes görebilir” diyor.
'Sorun yöntemden ziyade varılmak istenen hedefte'
Özersay, bütün yöntemler tüketilip hala bir çözüme varılamamış olmasının, sorunun yöntemden ziyade konunun özünde, yani varılmak istenen hedefte olduğunu gösterdiğini söyledi.
Özersay, “İki bölgeli iki toplumlu federasyon çözüm modeli sorunlu bir model değil aslında. Ama Kıbrıs’taki olgular açısından baktığımızda tarafların talep ettiklerini söyledikleri şey bu olmasına rağmen aslında iki tarafın aynı cümleden anladığı şey farklı. Yani iki bölgelilikten Rumlarla Türkler farklı şey anlıyoruz. Siyasi eşitlikten farklı şey anlıyoruz. Bu da doğal olarak müzakerenin içeriğine yansıyor. O nedenle tam da böyle bir dönemde samimi bir sorgulama sürecinin içerisine girersek bence çok daha sağlıklı bir sonuca ulaşırız. Bu da yeni bir müzakere süreciyle değil, tarafların ‘bundan sonra ne yapacağız ve gerçekçi olan nedir’i samimiyetle, birileri karşısında iyi çocuk görüntüsü çizmeye gayret göstermeden, ‘puan toplayayım BM nezdinde’ gibi bir egzersiz içerisine girmeden, belki BM’nin de olmayacağı bir ortamda oturup karşılıklı olarak ‘ne yapacağız arkadaş bundan sonra, madem ki ikimiz de var olacağız bu adada’, bu soruyu sorup bunun cevabını birlikte aramaya çalışmak bence en doğru yoldur önümüzdeki dönemde” dedi.
'Rum tarafı yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır değil'
Özersay, federasyon paylaşmaya dayalı bir ortaklık modeli olmasına rağmen bugün Kıbrıs Rum tarafının, yönetimi ve zenginliği Kıbrıs Türk toplumuyla paylaşmaya hazır olmadığının bir gerçek olduğunu söyledi, 2004 tarihli BM Genel Sekreteri raporunda da bu tespite yer verildiğini hatırlattı.
KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, “O zaman soru şudur; yönetimi ve zenginliği paylaşmaya dayalı ortaklık modeli olan federasyona bu şartlarda nasıl ulaşacağız? Yoksa buna hazır hale gelmelerini sağlayacak bazı adımlara mı ihtiyaç var? Bir yöntem budur bana kalırsa. Ama bu adımlar atılmıyor ve atılmayacaksa o zaman o hedeflenen modele dair bir sorgulamaya ihtiyaç var. O zaman daha farklı, başarılabilir bir hedef koymak lazım, bu da federal modelden daha farklı bir model de olabilir” ifadelerini kullandı.
'Adadaki temel ihtiyaç birçok alanda işbirliği'
Özersay adada şu anki temel ihtiyacın, kapsamlı çözümü beklemeden birçok alanda işbirliği yapmak olduğunu, bunun hem karşılıklı güveni besleyeceğini hem de ekonomik anlamda karşılıklı bağımlılık yaratacağını kaydetti.
Özersay,“Biz adeta Kıbrıs'ta farazi olan ve 50 yıldır ulaşılamayan bir hedefi konuşuyoruz, saatler ayırıyoruz, emek harcıyoruz ama günü kaçırıyoruz, bugünü yaşamıyoruz. Bugün iki taraf arasındaki ilişki nasıl şekillenmeli konusuna yeterince çaba harcamıyoruz. Buna yatırım yapmak bence çok daha gerçekçi ve gelecek nesiller için aslında cok daha faydalı olabilir. Somut bir örnek vereyim, doğal gaz konusunda tarafların ayrı ayrı ve tek taraflı faaliyetleri yerine bugün Kıbrıs Rum tarafı gelse ve Kıbrıs Türk tarafıyla bu konuda masaya otursa ve çıkarılacak olan doğal gazı, adanın bütününü ele alıp kuzeyi de güneyi de, birlikte kuracağımız, illa ki iki devlet gibi alıp iki devletin anlaşma yapmasına da gerek yoktur, iki toplumlu bir şirket kurarak bir şirket üzerinden birlikte çıkarsak, o şirketin başka şirketlerle yapacağı ortaklıklarla birlikte işletsek, uluslararası piyasaya birlikte aktarsak, bu iki taraf arasında ekonomik bir karşılıklı bağımlılık yaratacak olan bir şeydir. Bu geleceğe dönük olarak bizi çok daha iyi yerlere taşıyabilecek olan bir modeldir” diye konuştu.
Özersay, bunun için de tarafların birbirini tanımasına gerek olmadığını belirterek, Almanya örneğini verdi. Almanya’nın bölündüğü dönemde iki tarafın birbirlerini tanımasalar da fiilen varlıklarını kabul edip ilişki geliştirebildiğine dikkati çeken Özersay, ayrıca 2011’de Kıbrıs Türk tarafının enerji krizi yaşayan Rum tarafına elektrik sattığını hatırlattı.
'Uluslararası aktörlere ciddi görev düşüyor'
Kudret Özersay, uluslararası aktörlere de ciddi bir görev düştüğünü, Rum tarafını hem Kıbrıslı Türkler’le işbirliği yapma hem de müzakere edilmiş bir çözüm yolu bulma konusunda motive etmeye dönük adımlar atılması gerektiğini söyledi. Ancak Özersay, uluslararası aktörlerin bu sorumluluklarını yerine getirmediğini savundu.
Özersay, Amerika’nın da Kıbrıslı Rumlar’a yakın durarak bir firması aracılığıyla sondaj çalışmalarını destekliyor olmasını eleştirdi, bunun uluslararası ilişkiler bağlamındaki sorumluluklarına ters düştüğünü söyledi.
Özersay, “Yani bir uyuşmazlığın taraflarından bir tanesinin yanında yer alan, onun duruşunu destekleyen ve kendi menfaatini aslında ön plana çıkaran bir yaklaşım. Kendi menfaati uluslararası sistemi destekleyerek de elde edilebilecek bir menfaattir. Yani ABD’den aslında beklenti iki tarafı işbirliği yapıp doğal gaz konusunu birlikte çözmelerini ve en azından bütün Kıbrıs meselesini çözemiyorlarsa bile bu konuda işbirliği yapmalarını teşvik etmektir. Ama, muhtemelen diyorum, bu bir analizdir; Rusya Federasyonu’nu bir tehdit olarak gördüğü için ABD, Rusya Federasyonu’nun sadece Suriye’ye ve bölgeye değil bir de Kıbrıs’a girişini engellemek için Güney Kıbrıs’ta enerjinin ötesinde savunma ve askeri işbirliği alanında da yakınlaşma noktasına doğru girmiş durumdadır ABD. Bütün bunlar Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüm bulunması yönünde beni daha az umutlandırmaktadır.
Ama aynı zamanda herkesin bilmesi gereken bir şey var; sırf bazı uluslararası büyük aktörler bu bölgeye giriyorlar diye, kendi menfaatleri çerçevesinde hareket ediyorlar diye biz de bundan sadece üzüntü duyup oturup ağlayacak değiliz. Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte KKTC olarak biz de savunma, askeri işbirliği, enerji ve benzeri konularda paralel bazı adımları atmaktan geri durmayacağız. Bunu çatışmacı bir mantıkla söylemiyorum ama caydırıcılık bağlamında herkes gibi biz de ulusal menfaatlerimizi ileriye taşımak bağlamında kesinlikle geri durmayacağız ve yapmamız gerekenleri yapacağız” dedi.
Şimdi gözler BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in adadaki iki liderle görüşmelerine çevrilmiş durumda.